“Kıbrıs ve ötesinden kadın hikayeleri...”

Sevgül Uludağ

“Büyürken, size ilham veren kimdi?”

Geçtiğimiz günlerde Dayanışma Evi’ndeki bir kitap tanıtımında bana sorulan sorulardan birisi de buydu. Bu kitap tanıtımı, Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği AHDR tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlanan ve gerek Kıbrıs, gerekse dünyadan kadınların öykülerine yer veren, genç öğrenciler için bir eğitim kaynağı olarak kullanılacak olan “Kıbrıs ve ötesinden kadın hikayeleri” başlıklı kitabın tanıtımıydı.

Öğretmenlerin okullarda kullanılması maksadıyla hazırlanan kitapta Kıbrıs’tan ve dünyadan 22 kadının hayat hikayeleri bulunuyor – bu kadınlar arasında benim de öyküm var... Kitapta ayrıca Neşe Yaşın, Hristin Şahbenderyan, Biran Mertan, Maria Hacıbavlu, Doris Mirianthea, Filissa Hacıhanna, Helen Jozefidis, Kamran Aziz, Karolina Belendritu, Lena Melanidu, Lukia Nikolaidu, Natali Hristofer, Olga Rauf, Özel Vasıf, Serap Kana ve Yena Hacışevki’nin hayat hikayeleri de bulunuyor. Kitapta öykülerine yer verilen Kıbrıs dışından kadınlar arasında Rosa Parks, Malala Yusufzai, Yakinda Ardern, Greta Thunberg ve Vangari Maathai de bulunmakta...

Kitap karikatürlere benzeyen rengarenk çizimlerle hazırlandı ve bunların öğretilmesinde öğretmenlere yardımcı olmak maksadıyla ders planları da kitabe eklendi... Kitabın amacı kadın öykülerini daha görünür kılmak ve toplumsal cinsiyet rolleri hakkında farkındalığı arttırmak...

Kitabın tanıtım günü 19 Şubat 2024 Pazartesi akşamüstü, Ledra Palas oteli karşısında, Yeşil Hat üzerindeki Dayanışma Evi’nde yapıldı ve kitabı hazırlayanların yaptıkları konuşmalar ardından bizlere birkaç soru soruldu... Bu sorular arasında, “Hayatınızın hiç böyle bir kitapta yer alacağını düşünmüş müydünüz?”, “Büyürken kim size ilham vermiş, sizi etkilemişti?” gibi sorular vardı...

Sanırım büyürken beni en çok etkileyen ve bana ilham veren kişi annemdi ve kitap tanıtımında da bunu anlattım.

SEVMEK, SABIRLI OLMAK DEMEKTİR...

Annem çok fakir bir aileden geliyordu ve karşısına çıkan çok büyük engelleri aşmayı ve bir öğretmen ve sonra da bir kütüphaneci olmayı başarmıştı... Maraş’ta dalış yapmayı öğrenen ilk kadınlardan biriydi, bisiklete ilk binen kadınlar arasındaydı ve bunun gibi pek çok ilklerde öncüydü...

Sevgi dolu bir insandı ve biliyoruz ki eğer hayatı seviyorsanız, o zaman çok sabırlısınız demektir. Sonuçları görmek için sabırdır bu, danayıklılık için sabırdır – başarmak istediklerinizi gerçekleştirmek için de dayanıklılığa ve sabıra ihtiyacınız vardır, bunlar da ancak hayatı çok seviyorsanız etkili olabilir...

Rahmetlik anneciğim Türkan Uludağ, bana karşı çok sabırlıydı ben büyürken – yanıma oturuyor ve tüm filmleri, RİK’teki tüm dizileri, tüm çizgi filmleri simultane olarak bana çeviriyordu – bana İngilizce okuyup yazmayı öğretiyor, sorularıma cevap veriyor ve her zaman ama her zaman bana vakit ayırıyordu... Benim için her zaman, vakti vardı...

Çok güçlü bir kadını ve rejim onun direncini ne kadar kırmaya çalışırsa çalışsın, bağını asla eğmedi ve ısrarlı duruşu sonsuz bir anıta çevirdi kendini... Her zaman gerçeği söylerdi... Asla yalan söylemez ve hiçbir zaman parmağının arkasına saklanmazdı bir şey söyleyeceği zaman... Düşündüklerini, hissettiklerini, her zaman doğrudan açıklardı...

Bana hayata dair değerler öğretti ve bunları ben de kendi oğluma öğrettim – hayatım boyunca da bu değerlerle yaşadım...

“SANA AİT OLMAYAN HİÇBİR ŞEYİ ALMA...”

Rahmetlik anneciğim, “Etini kes ye ama kasaba minnet etme” diyordu... “Hiçbir zaman insanlardan birşeyler isteme... Sana ait olmayan hiçbir şeye dokanma, alma... Başka birine ait herhangi birşeyi alma... Bir şey istiyorsan önce sor, hiçbir zaman sormadan bir şey alma... Başkasına ait bir ağaçtan uzanıp meyva toplama... Eğer kesmek istersan, önce sahibinden izin al, izin verirsa kes...”

Bu şekilde yetiştirildiğim için ablamın evinde bile hiçbir zaman buzluğu açıp da içinden bir şey almadım. Bana ait olmayan ağaçlardan hiçbir zaman uzanıp da bir ekşi, bir mandarin, bir portokal koparmadım... Annem beni böyle yetiştirmişti ve ben da oğlumu aynı şekilde yetiştirdim...

“ELİNDEKİLERE ŞÜKRET...”

Ve elbette annemin bana öğrettiği bir diğer önemli hayat dersi de, elindekilerle mutlu olmak ve bunlara şükretmekti... 1920’li ve 30’lu yıllarda Kıbrıs’ta pek çok ailenin olduğu gibi çok büyük bir yoksulluk içinde büyümüştü ve yiyeceğin ve diğer herşeyin değerini çok iyi biliyordu...

“Her zaman elindekiler için müteşekkir ol... Senden çok daha az şeye sahip olan insanları düşün... Hiçbir şeye sahip olmayan insanları düşün... Her zaman elindekiler için müteşekkir ol ve doğaya sana verdikleri için şükret....”

Bunlar hayat dersleriydi annemin ve yemeğe oturduğumuz zaman, yemek her bittiğinde masadaki yemekleri verdiği için Allahı’na şükrederdi annem, “Şükürler olsun Yarabbi” derdi...

Bana şiirler okur ve bu şiirleri nasıl okumam gerektiğini gösterirdi, hayatı sevmemiz, tüm hayat biçimlerine müteşekkir olmamız ve çevremizdeki tüm canlılara saygı göstermemiz gerektiğini alıştırırdı. Kuşların ötüşünü, çevremizdeki kedileri, bahçemizdeki ağaçları, açan çiçekleri ve hatta örümcek, mişaro ve karıncaları da neden takdir etmem gerektiğini bana öğretir ve onlara asla zarar vermemem gerektiğini belletirdi...

SİMONE DE BEAUVOİR’IN HATIRALARI...

Dayanışma Evi’ndeki kitap tanıtımında, Fransız yazar Simone de Beauvoir’in hatıralarının ve Belçikalı çizer Herge’nin çizdiği Tenten dizinin hayatımı nasıl şekillendirdiğinden de söz ettim. Herge’nin çizdiği Tenten dizisi bana dünyada herşeyin mümkün olabileceğini, gidip istediğim şeyleri yapabileceğimi ve başarmak istediklerimi başarabileceğimi gösteriyordu – tek gereken şey çok çalışmak, kararlılık ve gerçeğe tutkuyla bağlı kalmaktı...

Simone de Beauvoir’a gelince, onun “Bir Genç Kızın Anıları” başlıklı kitabını çok erken yaşlarda, henüz 15-16 yaşlarındayken okumuştum ve bu kitap bende çok büyük bir etki yaratmıştı – genç kızların karşı karşıya kaldığı sorunları ve ne tür mücadelelere giriştiklerini göstermişti bana Simone de Beauvoir...  Hayatımda okuduğum en önemli kitaplardan biri de yine Simone de Beauvoir’ın daha ileri yaşlarında kaleme aldığı “Force of Circumstance” yani “Koşulların Gücü” adlı kitabıydı. 1963’te kaleme aldığı bu otobiyografik kitapta Simone de Beauvoir örneğin Andre Gide’den, Camus’ten ve diğer yazarlardan söz eder, İkinci Dünya Savaşı sonrası ortamı aktarır, Fransa’nın Cezayir sömürgesinde yaptıklarından ve buna karşı Jean Paul Sartre’la birlikte verdikleri mücadeleden, “Les Temps Modernes” yani “Modern Zamanlar” dergisindeki çalışmalarından vs. söz eder... Bu kitap genç bir kızken benim rehberim olacaktı: Simone de Beauvoir’ın sözünü ettiği yazarların kitaplarını derhal buluyor ve onları ben de okuyordum. Bu, benim için hiç sorun değildi çünkü 3 yaşından 18 yaşına kadar bir kütüphanede büyümüş, orada gelişmiştim – annem kütüphaneciydi çünkü, kitaplar emrime amadeydi... Rafların bir tarafından başlayıp tümünü de okumaya alışkındım...

KADINLARI BİR ARAYA GETİRMEK...

Simone de Beauvoir benim kadınların eşitlik ve fırsat eşitliği için mücadelemi şekillendirecekti – yalnızca Kıbrıslıtürk kadınları bir araya getirmiyordum, henüz barikatların sımsıkı kapalı olduğu ve geçişlerin olmadığı dönemlerde dahi, iki toplumdan kadınları çeşitli gruplarda bir araya getirmeye, ortak sorunlarına yönelik ortak mücadeleler geliştirmelerine yardımcı olmaya çalışıyordum... Adamızda barış ve yeniden birleşme için kadınların da bir araya gelmesini sağlamaya çalışıyordum... İki toplumlu kadın grupları kurarak ortak sorunların yanısıra adamızda barış ve yeniden birleşmeye yönelik konuları da tartıştırmaya çalışıyordum. Elime geçen her fırsatta, her iki taraftan kadınları bir araya getirmeye çalışıyordum... 1980’li, 90’lı ve 2000’li yıllarda bunları yapıyordum, tümüyle gönüllü olarak ve büyük bir tutkuyla yapıyordum bunu... Barikatlar 2003 yılında açıldıktan sonra bir adım öteye de geçmeyi başarıyor ve tarihimizde ilk kez Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum, Kıbrıslıermeni, Kıbrıslılatin ve Kıbrıslımaronit kadınları çokkültürlü ortak bir resim sergisinde bir araya getiriyordum... Kadınların tarihimizde açmış olduğu ilk çokkültürlü sergiydi bu – bu konuda bana Andri Dimitriu arkadaşımız ve Çokkültürlü Kadın Grubumuz yardım etmiş, sergiyi Uzunyol’da Barış Holü’nde açmıştık... Hemen sonrasında bu sergiye özenen bazı şahıslar, benzer bir çaba içine girmişler ve çokkültürlü bir grup organize etmeye çalışmışlardı. Elbette bu çabaya bizi dahil etmeyeceklerdi... Ve tabii ki pek bir şey başaramayacaklardı çünkü bu konuyu tutkuyla ve bir araya gelme ihtiyacıyla ele almamışlardı, yalnızca bizim yaptıklarımıza özenip “şov” yapmaya kalkışmışlar, bu yüzden de kısa sürede bu iş de kapanmıştı...

İki toplumdan kadınları henüz barikatların kapalı olduğu dönemlerde bir araya getirmeyi başardığımız Hands Across the Divide yani “Sınırı Aşan Eller” kadın örgütünü de arkadaşım Keti İkonomidu ile birlikte böyle kurmuştuk... Büyük bir tutkuyla... Büyük bir inançla... Bölünmüş yurdumuzun birleştirilmesi mücadelesine kadınların da iz bırakmasını sağlamak için kurulan ilk iki toplumlu dernekti bu...

KİTAPTA ÇEŞİTLİLİK VAR...

Dayanışma Evi’nde bana ilham veren kimlerdir sorusuna işte bu çerçevede yanıt verdim... “Kıbrıs ve ötesinden kadın hikayeleri” kitabının okullara götürülerek bizlerin de çocuklara ve gençlere konuşmak üzere davet edilmeleri önerildi etkinlikte...

Kitapta büyük bir çeşitlilik olmasına özen gösterildi – profesörlerden şairlere, hakemlerden sporculara ve tenisçilere, yazarlardan gazetecilere ve aktivistlere kadar yalnızca farklı etnisiteden gelen kadınların öyküleri anlatılmıyor, aynı zamanda farklı yeteneklere sahip kadınların kendilerini geliştirip başarılı olabilmek için ne kadar mücadele ettikleri de anlatılıyor.

Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği AHDR’dan özellikle Alev Tuğberk’i kutlamak istiyorum bu konuda – sonradan öğrendiğime göre benim adımı bu kitap için öneren Alev Tuğberk olmuş, bunun için ona müteşekkirim. Ayrıca Şenel Hüsnü, Ümran Avni, Maria Angeli ve Dora İrakleus’a da çok teşekkürler, onlar bu kitabı kaleme aldılar... Büyük emek verdiler... Proje koordinatörleri Ümran Avni ve Loizos Loukaidis’e de sonsuz teşekkürler...

Kitabın dizaynını Barış Argus ve Hatice Tezcan yapmış... Bu kitabı Dayanışma Evi’nden üç dilde, Türkçe, Rumca ve İngilizce ve ücretsiz olarak temin edebilirsiniz...

Kitabı kaleme alan Şenel Hüsnü, Ümran Avni, Dora İrakleus ve yurtdışından bağlantıyla etkinliğe katılan Maria Angeli kitap hakkında bilgi verirken...

Kitap tanıtımında düzenlenen panelde soruları yanıtlarken...