Dördü Kıbrıslı Türk, dördü Kıbrıslı Rum, toplam sekiz gazeteci, uzaklardan gelen genç adamın söylediklerini merakla dinliyoruz.
Kıbrıs’ta yakınlaşmanın ve çözümün öneminden, bölgedeki istikrarın getireceklerinden söz ediyor.
Kuşkusuz bunlar bizim için ‘sıradan’ sözler...
Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün yarattığı riskleri ve toplumlara kaybettirdiklerini doğduk doğalı yaşıyor, görüyor, yazıyor, söylüyor, tartışıyoruz zaten biz...
Dolayısıyla ‘yabancı’ da olsa bunları söyleyen, çok prim yapmıyor artık...
Kıbrıs’ta çözüm umutları yerlerde sürünüyor bu aralar.
Her Kıbrıslı gibi gazeteciler de aynı umutsuzluğu taşıyor bu yüzden...
**
Damon Wilson ismini daha önce hiç duymamıştık. Açıkçası Atlantik Konseyi adlı bir örgütün varlığından da pek haberdar olduğumuz söylenemez.
Wilson, merkezi Washington’da bulunan Atlantik Konseyi isimli kuruluşun Başkan Yardımcısı... Oldukça uzun biyografisinde ABD Başkan Yardımcısı’na danışmanlıktan Ulusal Güvenlik Konseyi’nde yöneticilik, Bağdat’ta özel görevler dahil bir yığın görev var. Ve bunların tamamı güvenlikle doğrudan ilgili...
Zaten Atlantik Konseyi de, adından da anlaşılacağı üzere Kuzey Atlantik Paktı’nın, yani NATO’nun bir tür ‘danışma organı’ gibi...
Dolayısıyla Atlantik Konseyi’nin aktiviteleri NATO’yla koordineli yürütülüyor.
**
Dün ara bölgede bir grup gazeteciyle ‘yuvarlak masa’ toplantısında buluşan Damon Wilson’ın çantasında somut bir öneri yok gibiydi. Ancak 2’nci Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın Avrupa’ya entegre olması, Soğuk Savaş sonrası Doğu ve Batı Avrupa’nın birleşmesi, Balkanlar ve daha birçok bölgede ‘güvenlik tesis etme’ operasyonlarında bizzat rol oynadığı belirtilen Atlantik Konseyi’nin Kıbrıs’ta da bir ‘inisiyatif’ üstlenmeye niyetlendiği anlaşılıyor.
Muhtemeldir ki Damon Wilson gazeteciler dışındaki temaslarında da bu konuda nabız yoklamaya geldi.
Wilson’un özellikle ‘Kıbrıs’ta iki toplumun güvenlikle ilgili beklentileri’nin neler olduğu sorusuna yanıt aradığını söylemek mümkün.
Kıbrıs’ta yarım asırdan fazla bir süredir devam eden çözümsüzlüğün yarattığı algıları değiştirmenin kolay olmayacağının bilincinde olmakla beraber Wilson geçmişten bugüne birçok çatışma bölgesinde yaşanmış pozitif örneklere atıf yaparak, ‘Toplumlara doğru liderlik yapma’nın önemini defalarca vurguladı durdu.
Sanki Kıbrıs’taki liderlere bir mesajdı bu da!..
**
Atlantik Konseyi’nin, NATO’nun ve ABD’nin esas gailesinin Kıbrıs olduğunu iddia etmek komik kaçar. Zaten Konsey’in bölgede en çok ilgilendiği konuların en başında IŞİD ve Suriye’de olup bitenler geliyor. Bağlantılı olarak Türkiye’nin pozisyonu onu izliyor. İsrail, Mısır, Lübnan’ın durumunu yakından izliyorlar.
Kuşkusuz Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon konusu ve diğer stratejik nedenlerden ötürü Kıbrıs da ajandalarının bir yerlerinde yer tutuyor.
**
Soğuk Savaş döneminin iki kutbundan birini oluşturan NATO ve ona bağlı örgütlerin Kıbrıs sorununda rol alıp alamayacağı konusunda kafa yoranlar olduğunu biliyoruz. Bu konuda gerek bu köşede, gerekse uluslararası bir dergide yazılarım çıkmıştı.
Damon Wilson’a bu yönde sorular sordum.
Aldığım cevaplardan anladığım şu ki, eğer taraflar buna yanaşırsa NATO Kıbrıs’ta ‘güvenlik’ konusunda bazı roller oynayabilir. Ancak bunu çok da seslendirip tarafları rahatsız etmektense bir nabız yoklamayı tercih ettiklerini sanıyorum.
Hatırlayın, Nikos Anastasiades seçim öncesinde NATO üyeliğinden söz etmişti. AKEL, 1989 öncesi solcu duruşunu sürdürüyor, kesinlikle NATO’nun ağza bile alınmasına karşı çıkıyor. Kuzeyde ise böyle bir tartışma yok.
Zaten Rum Yönetimi karar verse bile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin NATO üyeliğinin karşısında ciddi bir veto engeli var: Türkiye...
Benzeri bir veto engeli de Türkiye için AB’de var.
‘İki yanlıştan bir doğru’ çıkmaz ama, acaba ‘iki vetodan bir çözüm’ çıkar mı?
Buna benzer soruları bu dönemde daha fazla sorup yanıt arayacağız gibi görünüyor.
Bakalım bugüne kadar hiçbir ilacın işe yaramadığı Kıbrıs’ta ‘Atlantik aşısı’ tutacak mı?