Simge Çerkezoğlu
BaBa ZuLa sadece iyi bir müzik grubu değil, enerjisi yüksek, insanı ve doğayı seven müzisyenlerden oluşan bir müzik grubu. Sadece müzikleriyle değil, hayata olan bakış açıları ve samimi tavırları ile gerek dinleyicilerin gerekse de benim büyük hayranlığımızı kazandılar… İçimden onları tekrar tekrar alkışlıyor ve yeniden karşılaşmayı ümit ediyorum.
Grubun Kıbrıs’la özel bir bağı var. 1996 yılında Derviş Zaim ‘Tabutta Rövaşata’ filmi için, daha önce üyesi bulundukları Zen Grubu’na müzik yapma teklifinde bulunuyor. Fakat grup üyelerinin bazılarının filmi beğenmemesi üzerine, BaBa ZuLa ismiyle yeni bir grup kurularak bu filme müzik yapılıyor. Film döneme damga vurarak, dördü Altın Portakal ödüllerinden olmak üzere toplam 12 ödül kazanıyor. Müzikleriyle de çok konuşulan bu film bir anlamda Derviş Zaim’i de Baba ZuLa’yı da günümüze taşıyor.
Murat Ertel: Bazı şeyler tesadüf olmuyor ya da bazı şeyler üzerine kafa yorunca onu daha da içselleştiriyorsunuz. BaBa ZuLa’nın doğumu kesinlikle Tabutta Rövaşata filmine bağlı. Bu da tabii Derviş Zaim’in eseri. Derviş Zaim benim çok eski bir arkadaşım ve tanıdığım ilk Kıbrıslı. Bu yüzden BaBa ZuLa’nın Kıbrıs’la böyle bir ilişkisi var, hem de Kıbrıs’a bir borcumuz var. Kıbrıs’la olan ilişkimizi sürdürmek, her zaman buraya gelmek istiyoruz. Kıbrıs’ta yapmak istediğimiz projelerimiz var. Onlar da yavaş yavaş oluşmaya başladı. Güney Kıbrıs’tan müzisyen arkadaşlarla beraber olmak istiyorduk. Monsieur Doumani de bunlardan biri. Daha önce de bizim konserlere geliyorlar, bizi takip ediyorlardı. Bu kez onlarla aynı sahneyi paylaştık. Yine Kıbrıs için yapmak istediğimiz bir başka proje Güney ve Kuzey Kıbrıs’la ortak etkinlikler hatta bir müzik festivali... Böylece Kıbrıslılarla bir araya gelip üretimde bulunmak istiyoruz. Sanat bence daima ileride gitmeli ve politikacıların beceremediği şeyleri ilk önce biz yapabiliriz diye düşündürtmeli.”
“TÜRK GRUPLAR ARASINDA YURT DIŞINDA EN ÇOK ÇALAN BİZİZ”
Her kişi, her müzisyen ve her müzik grubu elbette ki şahsına münhasırdır ancak BaBa ZuLa yine de sanki herkesten biraz daha fazla kendine özgü duruşuyla öne çıkıyor. Onlar bu durumu inançlarına ve kalplerinden geçen yolu takip etmelerine borçlu olduklarını söylüyorlar.
Levent Akman: Dürüst olmamıza bağlıyorum. En baştan beri kendi müziğimizi inandığımız, içimizden geçen müziği yapmaya çalıştık. Müzikte aslında bir formül var. Onların üzerinden giderek de çok daha farklı yerlere gelme şansına sahip olduk. Elbette biz zor yolu seçtik. Bir de bizim müziğe, BaBa ZuLa ile yola çıktığımızda şartlar çok zordu. Ülkede, Türkiye’de insanlar pek çok şeye karşıydı. Hala da karşılar ama bu durum biraz yavaşladı. Mesela “elektrikli saz ya da saz neden grupta var neden darbuka çalıyorsunuz, neden Türk ritimleri çalıyorsunuz neden kaşık var bunlar çok anlamsız, böyle şeyler yapmayın niye Türkçe dilinde şarkı söylüyorsunuz yabancı dil kullansanıza, dünyada sizi kimse anlamayacak” gibi bir sürü eleştiriyle muhatap olmak zorunda kaldık. Çok uğraştık. Ama biraz da inatçıyız, zor yolu ve inandığımız yolu seçtik, bu yoldan da hiç sapmadık. Bunun doğru bir yol olduğunu da zamanla gördük. Türkiye’de üyeleri Türk pasaportuna sahip bir grup olarak yurt dışında en çok çalan grup biziz. Bizden fazla çalan başka grup yok. Tabii yurt dışında çalan gruplar var ama onların zaten pasaportları farklı. Başka ülke vatandaşları ve onlar için elbette daha kolay. Ancak biz inandığımız ve kalbimizden gelen yolla devam ettik. Doğru da yapmışız.
BaBa ZuLa bir anlamda Anadolu Rock tarzı müzik yapan, Anadolu ezgilerini bestelerinde çokça kullanan bir grup. Buna rağmen dünyada Türkiye’den fazla ilgi gördüklerini söylemek abartı olmaz. Aradan geçen yirmi yılda bu önyargı kırılsa da bu durumun nedenlerini nasıl yorumladıklarını merak etmeden edemiyorum.
Melike Şahin: Ben son dört yıldır BaBa ZuLa ile birlikteyim ancak gözlemlerim bu durumun biraz değiştiğini gösteriyor. Kendi ülkemizde artık daha anlaşılır olduğumuzu fark ediyorum. Yine de Avrupa’da çaldığımızda bir şekilde insanlar yaptığımız, ürettiğimiz şeyi alma konusunda daha açıklar. Bu sanırım kültürel bir farklılık. Onların bizi, biraz daha değişik dinlediklerini fark ediyorum. Türkiye’de de hareketlenmeler var. Birçok genç müzisyen kendi müziği ile piyasada çalmaya başladı. Türkiye’de de BaBa ZuLa 20 yıldır var ama son yıllarda daha yeni yeni ne söylemek istediğinin anlaşıldığını söyleyebiliriz.
“İNSANLARIN AÇIK OLMASI İÇİN FARKLI KÜLTÜRLERİ GÖRMESİ LAZIM”
BaBa ZuLa’ya sonradan dâhil olan Yunanlı bir de müzisyen var, Periklis Tsoukalas. Dünya her ne kadar insanları tek tipleşmeye yönlendirse de onlar insanların en büyük zenginliğinin farlılıkları olduğu kanısında. Sanırım bu fikre katılmamak elde değil…
Levent Akman: Normalde de dünyanın her tarafından, farklı kültürden ve farklı dilden insanlarla birlikte olduğunuzda zaten o zenginliği hissediyorsunuz. Ufkunuz genişliyor. Dünyanın tek görüşlü olmadığını her insanın ne kadar farklı, düşünce ve kültürü oluğunu görüyorsunuz. Bu da insanı geliştiren bir şey. Türkiye’de yapılan bir istatistiğe göre Türk insanının %93’ü yurt dışına çıkmamış. Hatta %90 kadarının pasaportu bile yok. Böyle olursa insanlar kendi gördükleri ya da inandıkları şeylerin, kendi kültürlerinin tek ve yanılmaz olduğunu düşünürler. Bu kötü bir şey, bağnazlığı getiren bir şey. İnsanların açık olması için farklı kültürleri gidip görmesi, onlarla birlikte yaşaması lazım. “Aaa ben böyle düşünüyordum ama benim düşüncem burada tamamen tersmiş. Bu insanlar da böyle yaşıyormuş” demeli. O zaman işte kafalar gelişmeye, düşünmeye başlayacak. Müzikte de bu böyle. Siz hep kendi müziğinizin içine kapanıp devamlı aynı şeyleri yaparsanız bir süre sonra tekrara düşmüş olursunuz. Başka müzisyenlerle çalışmak sizin ufkunuzu çok açıyor. Onun bastığı nota, vurduğu bir ters vuruş bir anda beyninizde ışık, yol açabiliyor. O nedenle zaten BaBa ZuLa kuruluşundan beri farklı müzisyenlerle çalışmaya önem vermiştir. Bu da belki de bizim müziğimizin bu denli tek ve farklı olmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri diye düşünüyorum.
MÜZİĞİ PAYLAŞMAK
BaBa ZuLa sahneyi başka müzisyenlerle paylaşan bir grup. Müzikte konuklarla çalmanın müziğin doğasına çok uygun bir yaklaşım olduğunu ve egoları bir kenara bırakıp ortak bir ruhta buluşmanın çok güzel olduğu kanısındalar. Bugüne kadar sahneyi paylaştıkları çok önemli müzisyenler yanında, elbette onların da özellikle birlikte çalmayı hayal ettikleri müzisyenler var.
Murat Ertel: Dünyada o kadar iyi sanatçı ve müzisyenler var ki elbette sahneyi paylaşmak istediğimiz çok isim var. Bizi dinlerken heyecanlandıran insanlarla çalmak ve beraber bir şeyler yapmak istiyoruz. Ama bunun doğallıkla olması gerekiyor. Mesela Leonard Cohen’le çalmayı elbette isterim. Ama hadi Leonard Cohen’le çalalım diye ortaya çıkamam. Belki bir gün onunla şarap içerken rastlaşsak, konuşsak olabilirdi. Mesela Pet Smith ile daha önce çaldım ve tamamen tesadüf eseri gelişti. Bir lokantaya gitmiştim, onlar da oradaydı. Benim de yanımda tesadüfen albüm var. Hiç de olmaz ama o gün oldu işte. Ben de merhaba diye yaklaştım. Albümü verdim. Konuşmaya başladık ve gerçek oldu. Tabii arkadaş bağlantıları ve doğal ortamlarda karşılaşarak böyle şeyler gerçek olabilir. Mesela Monsieur Doumani’yle birlikte bir şeyler yapabiliriz gibi görünüyor. Çünkü aramızda bir ilişki var. Böyle çok insan var hakikaten zaman geçtikçe de birlikte üretimde bulunduğumuz insanlara baktığımda lisede falan kimleri dinliyorsam onlarla birlikte bir şeyler yaptığımı fark ediyorum. Bu çok güzel bir his. Belki çok daha popüler isimlerle de çalabilirdik ama sevgi ve ilgi duyduğumuz insanlarla bir araya gelmek çok güzel bir his. Umarım da böyle devam edecek.
Fotoğraf: Nedim Enginsoy