“Kıbrıs’ı çöpten kurtarmayı çok isterdim”

Kıbrıs’a gelip, buraya yerleşmeye karar veren İngiliz Sarah Jane Purcell, Kıbrıs’taki tecrübesini, kendi merceğinden anlatıyor…

"Kaldığımız mahallede hep yerli halk vardı, başlarda bize karşı farklı bir tutum sergilemiştiler. Hakkımızda ‘Amerikan mafyası, uyuşturucu tüccarı’ gibi saçma ve anlamsız dedikodular çıkmıştı."

“Ben, Kıbrıslı birçok insanın, çalışmayı pek de sevmediğini, kendi zamanlarına göre hareket ettiklerini, işlerinin gereğini yapmayı çok da tercih etmediklerini gözlemledim.”

“Kurumlarda, evraklarımla ilgili bir şeye ihtiyacım olur da bir yere gitmem gerekirse yandım demektir. Ne bir şey sorabilmek mümkün, ne cevap alabilmek… İşimi de halledemiyorum zaten. Bir vezneye gidip soru soruyorum, aldığım cevap ‘bilmem’ oluyor.”

“Kıbrıs’ta vegan yemek konusunda büyük bir eksiklik var. Restoran ve marketlerde vegan yiyecek veya içecek bulmak neredeyse imkansız.”

"İnsanlar güvenilir ve sevecen. Evimden markete giderken bile, bahçesinde barbekü yapan bir komşum beni görünce hemen bizi de yemeğe davet ediyor."

“Kıbrıs’ı çöplerden ve kirlilikten kurtarmayı çok isterdim. Bence, bu konuda devletin bir şeyler yapması gerekiyor.”

 

Dila ŞİMŞEK

Kırk dört yaşındaki İngiliz Sarah Jane Purcell, Kıbrıs’a nasıl geldiğini, buradaki tecrübesini ve hikayesini anlattı.

Derbyshire’de doğan Purcell, çocukluğunu ve gençliğini hayvanlarla iç içe ve onlara yardım ederek geçirmiş. Büyüdüğü yerde atlar, çiftlik hayvanları, kedi, köpek gibi birçok evcil hayvanın bulunduğunu ve hep doğada zaman geçirdiğini söylüyor… 23 yaşındayken tek çocuğu olan Tanisha Jane Barners doğmuş. İngiltere’de iken, ilkokulda okuyan çocuklara bitki ve sebze yetiştirimi hakkında eğitim veriyormuş. Sonrasında ise, şu anki eşi ile evlenmiş ve eşinin asker olması sebebiyle, Kıbrıs’a gelmeleri gerekmiş…

2005 yılında, ailece Kıbrıs’a geldiklerini söyleyen Purcell, eşinin işinin burada olması sebebiyle taşındıklarını ve burada yaşamaya başladıklarını söylüyor. “Buraya gelirken, yerleşme fikri ile gelsek de yine de bir süre kalıp, ortamı sevip sevmeyeceğimizi görmek istedik. Sonrasında ise, buranın tarihi güzelliklerine, kültüre ve yemeğe bayıldık, tamamen taşınmaya karar verdik” diyen Purcell, Kıbrıs’ta ömrünün sonuna kadar kalacağını ekliyor.

 

 

 

“Benim için de, ailem için de kolay olmadı”

Purcell, Kıbrıs’a geldiklerinde kızı Tanisha’nın daha çok küçük olduğunu, hiç Türkçe bilmediklerini belirtip şöyle anlattı: “Devlet okullarında İngilizce eğitim olmadığı için, kızımı iletişim kopukluğu yaşamaması adına özel okula yazdırdım. Kızımın okulu için yılda 6000 Dolar ödüyorduk. Fakat kızım o okulda hiç mutlu olmadı. Eve her gün ağlayarak gelirdi. Sınıf arkadaşları onunla konuşmazmış, öğretmeni ‘Türkçe öğren artık’ diye azarlarmış… Tanisha o zamanlar daha yedi yaşındaydı, Kıbrıs’a geleli birkaç hafta olmuştu. Birkaç ay olmuş olsa bile, bir çocuğa bu kadar baskı yapılır mı? Biz de dil bilmiyorduk, sadece birkaç kelime. Bu yüzden çabuk öğrenemedi” Purcell bir süre sonra kızını bir devlet okuluna aldığını, oradaki öğretmen Ulus Irkad ve Mine Özerinç’in kızına Türkçe’yi birkaç ay içinde öğretip, sınıfta sosyalleşmesine ve eğitimine çok yardım ettiğini vurguladı. Tanisha’nın şu anda çok iyi Türkçe bildiğini söyleyen Purcell, kendisinin hâlâ zorlandığını belirtiyor. Kızının eğitimi ile ilgilenirken, bir yandan da kendi mücadelesini veren Purcell’in, ilk geldiğinde, birkaç sene boyunca hiç arkadaşı olmamış, hep yalnız kalmış. Buna etken olan en büyük sebebin dil olduğunu söyleyen Purcell, sonrasında İngilizce bilen birkaç Kıbrıslı Türk arkadaş edindiğini ve sosyalleşmeye başladığını aktarıyor. “Başlarda kimseyi tanımıyordum. Çevremdeki insanlarla ya dil bilmediğimiz için konuşamıyorduk, ya da pek arkadaş canlısı değildiler. Birkaç sene sonra, İngilizce bilen arkadaşlar edinmeye başladım. Kendimi biraz daha mutlu hissettim, çünkü senelerce ailem dışında hemen hemen kimseyle konuşmamıştım. Kaldığımız mahallede hep yerli halk vardı, başlarda bize karşı farklı bir tutum sergilemiştiler. Hakkımızda ‘Amerikan mafyası, uyuşturucu tüccarı’ gibi saçma ve anlamsız dedikodular çıkmıştı. Halbuki normal işleri olan, çocukları okula giden, sıradan bir aileyiz. Eşim de, mizahçı bir adamdır. Bu tarz şeyler duyulduğunda, ‘hadi Sarah daha haraç keseceğiz’ diye şakalar yapar, insanların aklını daha da karıştırırdı. Bu durum bizim için çok komikti. Kızımın arkadaş edinmesi de senelerini aldı. Ortaokuldayken işler onun için daha iyiye gitmeye başladı”. Yaklaşık yedi sene önce, bir arkadaşının sokak köpeklerinin yardıma ihtiyacı olduğunu, yeterli beslenemediklerini anlatmasıyla, Mağusa Köpek Barınağı ve Rehabilitasyon Merkezi’nde gönüllü olarak çalışmaya başlayan Purcell, senelerdir kendini bu barınağa adadığını söylüyor.

“Öyle ki, bu barınak benim hazinem oldu. Tüm emeğimi, enerjimi, zamanımı ve gücümü bu barınağa ve yardım edebildiğim hayvanlara harcıyorum. Yaptığım işle gurur duyuyorum. Bu barınağı asla bırakıp gitmem, gidemem… Barınakta çalışmaya başladığımdan beri Kıbrıs’ı daha da çok sevdim. Hatırlıyorum da, şiddetli yağış olduğunda, kızımı da aldığım gibi barınağa gelirdik, kafesteki yavru köpekleri alır arabaya taşırdık, ıslanmasınlar, ısınsınlar diye. Arabaya alamayacağımız köpeklerin kafesine kartonlar, muşambalar örterdik. Kızımı da hayvan sevgisi ile yetiştirdiğim için çok mutluyum.”

“Kıbrıs’ta her tipten insan var, fakat bazen insanlar gereğinden kaba olabiliyor”

Sarah Jane Purcell, tamamen farklı bir kültürden, dilden ve ortamdan gelip bambaşka bir dünyaya adapte olmanın zorluklarından da bahsediyor. “Kıbrıs’ta çok sevdiğim, çok cana yakın ve iyi kalpli insanlar tanıdım. Ancak kendi sosyal ağım dışında bulunduğum ortamdaki insanların çok farklı yaklaşımlarda bulunabileceğine de tanık oldum. Bu en çok kurumlarda başıma geliyor. Evraklarımla ilgili bir şeye ihtiyacım olur da bir yere gitmem gerekirse yandım demektir. Ne bir şey sorabilmek mümkün, ne cevap alabilmek… İşimi de halledemiyorum zaten. Bir vezneye gidip soru soruyorum, aldığım cevap ‘bilmem’ oluyor. Bilmiyorsanız, bilen birine yönlendirin dediğimde sinirleniyorlar. Ben, Kıbrıslı birçok insanın, çalışmayı pek de sevmediğini, kendi zamanlarına göre hareket ettiklerini, işlerinin gereğini yapmayı çok da tercih etmediklerini gözlemledim. ‘Bu sorunu ben çözemem, fakat sizi şuraya yönlendireyim’ gibi bir cümle asla duyamıyorum. Neden böyle davrandıklarını ise çözemiyorum” diyerek, yaşadığı kültür farkını anlatıyor.

 

“Kıbrıs geldiğimden beri çok değişti, çok gelişti”

Purcell, doğanın ve hayvanların kendisi için önemini vurgulayıp, tüm yaşamı boyunca yaptığı her şeyin bu çerçevede olduğunu söylüyor. Kıbrıs’ın, hayvan halkları ve doğayı koruma, insan hakları ve genel olarak da çok geliştiğini belirten Purcell, insanların dayanışması ve duyarlılığı ile her şeyin daha da iyiye gideceğine inandığını ifade ediyor. Kıbrıs’a geldikten sonra vejetaryen olmaya karar veren Purcell “Kıbrıs’ta vegan yemek konusunda büyük bir eksiklik var. Restoran ve marketlerde vegan yiyecek veya içecek bulmak neredeyse imkansız. Evde hep vegan yemek pişiriyorum, ancak dışarıdan bir şey satın alırken ise, hayvanlar üzerinde test yapılmayan, hayvan ürünü olmayan şeyleri seçiyorum. Kıbrıs’ın vegan yiyecek, içecek ve ürünlerde daha çok gelişmesini diliyorum” diyor. “Kıbrıs’ı sevmemin bir diğer sebebi ise, insanlarının güvenilir ve sevecen olması. Evimden markete giderken bile, bahçesinde barbekü yapan bir komşum beni görünce hemen bizi de yemeğe davet ediyor, tanışıklığımız olan komşularım selam veriyor, sohbet ediyor. Çocuğumu, küçükken de gönül rahatlığıyla dışarıya gönderebildim. İngiltere’de bunu asla yapamazdım. Kızım her gün, Maraş’tan Kaleiçi’ne kadar yürürdü okula gidip gelmek için. Bir kez bile sorun yaşamadık, içim çok rahattı. Şimdi nüfus çoğaldığı için ve trafik de yoğunlaştığı için bunu yapmak pek doğru olmaz tabii” diyen Purcell, bu güven duygusunun paha biçilemez olduğunu dile getiriyor.

 

 

“Kıbrıs’ta neyi değiştirebilmek isterdiniz?”

Bu soruya hiç düşünmeden ‘çevreyi’ diye cevap veren Purcell, Kıbrıs’a ilk geldiğinde çevre kirliliğinin kendisini çok üzdüğünü ve bu konuda bir şeyler yapabilmeyi dilediğini anlatıyor. Çevre dostu, vegan ve sağlıklı ürünleri kullanmayı tercih eden Purcell, kızına da bu fikri aşılamış. Son olarak ise Purcell, “Kıbrıs’ı çöplerden ve kirlilikten kurtarmayı çok isterdim. Bence, bu konuda devletin bir şeyler yapması gerekiyor. Yere çöp atana, plastik kullanana, denize atığını döken firmalara ağır para cezası konulmalı. Ancak bu şekilde daha temiz ve sağlıklı bir ortam yaratılabilir. Çevre kirliliği ile savaşmalıyız. Bunun dışında ise, barınakta oldukça fazla zaman geçiren biri olarak herkese seslenmek istiyorum. Hayvan satın almayın, barınaklardan evlat edinin” diyerek, hayvanların ticarileştirilmemesi gerektiğinin altını çiziyor, çevre kirliliğinin çözülmesi gerektiğini vurguluyor.

 

Özel Haber Haberleri