Bir mektup aldım, hüzünlendim, içim sızladı ve üzüldüm.
Kıbrıs sorununun hayatlarımıza dayattığı yalnızlık, ayrılık, belirsizlik, gerilim yetmezmiş gibi bir de açgözlülük sorunumuz var.
Sömürüyoruz Kıbrıs’ın güzelliklerini…
Hani, “Yurdunu sevmeliymiş insan” demişti ya şair dostumuz Neşe Yaşın…
Kimileri sevmiyor.
Çünkü kendini ait hissetmiyor sanırım…
Toprağı rant görüyor sadece.
Talan pratiği tüketiyor hepimizi…
Ada yarısı karanlık bir çukura dönüşüyor giderek, o çukurda yitiriyoruz değerlerimizi, güzelliklerimizi, haysiyetimizi, insanlığımızı… Duyacak seslerimiz kaybolduğu gibi gidecek yerimiz de olmayacak böyle giderse…
Bir mektup aldım; çevre duyarlılığı, hayvan sevgisi, insan haklarına ve barışa tutkusuyla tanıdığım en güzel insanlardan biri, Kıbrıslı arkadaşım Xanthi’den…
Karpaz’a tatile gitmiş, dostlarıyla…
Hevesi kursağında kalmış.
O tatilin ardından hayal kırıklığı içinde duygularını yazdı, fotoğraflarını paylaştı ve sözcükleri gözyaşına dönüştü adeta…
“Kalbimde özel bir yeri olan Karpaz”
Sevgili Cenk,
Geçen hafta sonu, 2003 yılında geçiş noktaları açıldığından beri ziyaret ettiğim ve kalbimde özel bir yeri olan Karpaz'a gittim. Burası bana olağanüstü doğal güzellikleri ve geçmişiyle, yaşamak istediğim Kıbrıs’ı anlatıyor.
Gördüklerimden dolayı üzgünüm.
Karpaz'dan ayrılırken hem buranın hem de ülkemizin doğal alanlarının geleceğine yönelik korku ve endişe içerisindeydim.
Sevgili arkadaşlarım Şeniz ve Özün ile ilk günümüzü Ayfilon plajında geçirdik.
Tepedeki bar ve kafenin ne kadar büyüdüğünü, alkol çeşitliliğini ve şişeleri görünce şaşırdık.
Mesaj açık: Plaja gel ve parti yap!
Plaja inerken, şezlong sayısının dramatik bir şekilde arttığını fark ettik. Bu şezlongların yasanın gerektirdiği gibi akşam 8'de plajdan kaldırıldığını sanmıyorum. (Bu bir kaplumbağa plajı olduğu için tüm yapılar saat 8'de kaldırılmalı ve özellikle yuvalama mevsimi olan bu dönemde gün batımıyla birlikte plajda kimse olmamalıdır.)
Ayrıca kumsalda kesinlikle çıkarılabilir olmayan birçok metal direk - şemsiye ve bambu kaplı standlar- gözümüzden kaçmadı. Bu sorumsuz yapılaşma, kaplumbağaların yumurtalarını bırakmak için plajın büyük bir kısmını kullanmasını engelliyor. Kaplumbağalar direkler ve şezlonglar arasında manevra yapamıyor.
Plajda koşan köpekler de dikkatimizi çekti. (Yine kaplumbağa plajında köpeklerin bulunmasının yasak olduğunu düşünüyorum çünkü yumurtaları kazabilirler.) Ama çok daha kötüsü, insan atıkları da dahil olmak üzere bol miktarda plastik ve diğer atıkların yarattığı kirlilikti…
Denizde yüzerken her yerde konfeti gibi üçüklü büyüklü plastik parçaları vardı.
Trajik!
“Şezlong başına 200 TL istendi ama plajda çöp kutusu yoktu”
Akşam saat 6'da şezlong başına 200 TL ödememiz istendi, kiralamamayı tercih ettik, plajda tek bir çöp kutusu yoktu.
Görünüşe göre, bar ve şezlonglardan elde edilen gelir, çöp kutusu almaya yetmiyor (!)
Ertesi gün farklı bir plaja gittik; iki yıl önce geldiğimde burası uçsuz altın kumsalıyla masalsı bir güzelliğe sahipti. İlk ziyaretimde büyülenmiştim ve çok popüler olmasından korktuğum için konumunu, birkaç yakın arkadaş dışında kimseyle paylaşamamıştım.
O dönem plajın yakında şirin bir baraka vardı. Şimdi orası da içki ve yiyecek servisi yapan kafeye dönüştü. Ayrıca - kaplumbağalara özel - bu altın plaj da ticari şemsiyeler ve şezlonglarla donatıldı. Burası da rantın, sömürünün, hırsın kurbanı oldu.
Gördüklerimiz karşısında üzgünce denize indik. Plajda, şezlong sıralarının dışında birkaç kaplumbağa yuvası vardı. İzlere baktığınız zaman kaplumbağaların karaya çıktıkları ve yumurta bırakmadan döndükleri anlaşılıyordu.
Bu olağanüstü deniz devlerinin sonrasında başka bir yerde yumurtalarını bırakıp bırakmadığını bilmiyorum. Plajda, çöpleri yakmak amacıyla yapılmış gibi görünen büyük taş yapının içinde devasa çöp yığını vardı. Deniz, plastik torbalar ve parçalarla doluydu zaten... Ellerimizle temizledik, çıkarabildiğimiz kadarını çıkardık.
“İktidar hırsı, toprak hırsı, para hırsı…”
Karpaz'dan doğa, toprak, canlılar ve insanlar için üzülerek ayrıldık. Diğer gelişmeler ayrıca üzücüydü ama burada değinmek istemiyorum.
Karpaz’a yeniden gidip, gitmeyeceğimi de bilmiyorum.
İnsanların geçimlerini sağlamaları gerektiğini anlıyorum ama aynı zamanda altın yumurtlayan tavuğu korumaları gerektiğini de biliyorum. Karpaz’ın değerini yok ettikleri zaman gelecekleri de olmayacak.
Hayatımı, birçok insan gibi, bu adada çözümsüzlüğe üzülerek geçirdim. Kıbrıs sorunu başımızın üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanıyor. Ama şimdi Kıbrıs’ın gerçek sorununun açgözlülük olduğunu düşünüyorum. İktidar hırsı, toprak hırsı, para hırsı… Her şekil ve biçimde açgözlülük!
Okuyucunuz ve dostunuz,
Xanthi Kollitsis