Kıbrıs Türkler ve Rumların birlikte yaşadığı bir ada. Bu ada Akdeniz’in doğusunda ve önceleri Süveyş Kanalı, yirminci yüzyıl başlarında da Orta Doğu’daki petrol yataklarına yakın olması nedeniyle stratejik önemi büyük bir adadır.
Bu nedenle Kıbrıs tarih boyunca hiç rahat bırakılmamıştır. Dönemin büyük devletleri hep Kıbrıs’ı ellerinde tutmak istemiştir.
Kıbrıs nihayet 1960 yılında Türk ve Rumların eşit ortak olarak kurdukları Kıbrıs Cumhuriyeti sayesinde üç yıl gibi çok kısa bir süre özgür kalabildi. Elbette 3 garantör sayesinde ne kadar özgür olduysa.
Dünyada olduğu gibi Kıbrıs’ta da sol hep bağımsız, demokratik ve özgür bir ülke için mücadele etti.
Kıbrıs özgülünde sol bu tarihi rolünü yeterince doğru şekillendiremedi. Akel’de somutlanan Rum solu maalesef o dönemdeki milliyetçi baskılar dolayısıyla gün oldu “Enosis”i savunur oldu.
Bu durum solun Kıbrıs Türk toplumu içindeki etkisini minimize etti. Rum solunu da “milli” çizgiye yaklaştırdı.
Sonuçta 1974’ü yaşadık ve Kıbrıs fiilen bölündü.
Bölünmenin sonuçları halklar için hiç de olumlu olmadı. Ama gelinen noktada solun görevleri ve rolü de katlanarak attı.
Özellikle CTP’de somutlanan Kıbrıs Türk solu 1974 sonrasında kendi yolunu yürümeye başladı. Bu da olumlu bir gelişme olarak not edildi.
Akel ise kendi politik duruşu nedeniyle Kıbrıs Rum toplumunun kendi bakış açısıyla “işgal rejimine karşı ortak mücadele” başlığı altında sağla beraber “Ulusal Konsey”de buluştu.
Bu durum Kıbrıs’ta Türkler ve Rumlar arasında duvarlar nedeniyle kopan ilişkinin psikolojik duvarlar nedeniyle de giderek ayrışmasını getirdi.
Buna rağmen Kıbrıs’ın bölünmesi için her şeyi yapan Kıbrıs Rum ve Türk sağına karşı, fiilen bölünmüş Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi ve ortak yurt olarak devamı için Kıbrıs Rum ve Türk solu mücadelesini sürdürdü.
Bu anlamda 2002-2004 süreci önemli bir dönüm noktasıdır.
Bu dönem Kıbrıs Türk çözüm güçlerinin çözüm için bütün güçlerini ortaya koyduğu dönemdir.
Sonuçta ilk kez çözüme bu kadar yaklaşılmış ama 24 Nisan 2004 referandumunda Rum tarafının hayırı nedeniyle fırsat kaçırılmıştır.
Kıbrıs Rum solu o gün sınıfta kaldı.
Kendilerine göre “daha iyi” bir çözüm için bu en önemli fırsatı harcadılar. Maalesef bir adım sonrasını göremediler.
Bu durum Kıbrıslı Türklerin bütününde ama özellikle solda büyük hayal kırıklığı yarattı.
Bu dönem CTP’de somutlanan Kıbrıs Türk solunun iktidar olduğu ve Cumhurbaşkanlığı’nı da aldığı dönemdir.
Gerek CTP’li hükümetlere, gerekse de Talat’ın Cumhurbaşkanlığı’na halkın toleransı çok azdı. Öyle ki yapılan yanlışlar alabildiğine abartılıyor ve tahammülsüzlük her alanda kendini gösteriyordu.
Bu dönemde tarihinde ilk kez Şubat 2008 seçimlerinde Akel kendi adayı ile seçime girdi ve Hristofyas cumhurbaşkanı seçildi.
Tarihte ilk kez hem kuzeyde, hem de güneyde sol iktidar oldu.
Kuzeyde CTP ve Talat, güneyde Akel ve Hristofyas.
Çözüm için her şey var. Un var, şeker var, simit var geriye yalnızca helva yapmak kalıyordu.
Ama sol bunu başaramadı.
Kim suçlu, kim değil bunu tartışacak değilim. Bu, bu yazının konusu değil.
Sonuçta başarılamadı. Soldan gelerek toplum lideri olan Talat ve Hristofyas iki yıl kadar görüştü, birçok konuda önemli ilerlemeler sağlandı ama bir türlü sonuca ulaşamadı.
Kuzeyde seçim yaklaştığı zaman da maalesef Hristofyas bırakınız ilerlemeyi kayıt altına alarak imza etmeyi, ilerleme olduğunu bile gizledi.
Bu dönemde Kıbrıs Türk sağından Talat’a karşı yapılan saldırılar ve linç kampanyasına ise seyirci kalmış, hatta kimi zaman demeçleriyle yardımcı olmuştur.
2010 yılı başları daha tarih olmadı. Hemen herkes o günlerde Talat’a karşı linç kampanyaları hatırlamaktadır.
Aynı durum şimdi güneyde Hristofyas’a karşı yapılıyor. Rum sağı da, aynen Türk sağının yaptığı gibi Zigi’deki patlamayı bahane ederek Hristofyas’a karşı linç kampanyası başlattı.
Ama kuzeyde artık demeçleriyle Hristofyas’a yardımcı olacak sol iktidarda değil. Hem CTP, hem de Talat iktidardan gönderildi.
Özetle Kıbrıs’ta sol hem kuzeyde, hem güneyde iktidar oldu.
Ama bu fırsat heba edildi.
Çözüm gerçekleşmedi.
Bunu başaramayan liderler de önce kuzeyde kaybetti, yakında da güneyde seçimi kaybederek evine gönderilecek.
Kıbrıs’ın her iki yanında da sağ ve tutucu çevreler sola tahammül göstermiyor.
Maalesef halk da sağa gösterdiği tahammülü, sola yeterince gösteremiyor.
Bunun nedenleri üzerinde de elbette ayrıca durmak gerekir.
Sonuç olarak dün kuzeyde CTP ve Talat’a yönelen linç kampanyaları, bugün güneyde Hristofyas ve Akel’e karşı yürütülüyor.
Kıbrıs’ta sola tahammül sınırlarları maalesef sınırlıdır.
Ama sol da eline geçen fırsatları heba ederek buna çanak tuttu.
Bunu da bir kenara not etmek gerekir.