Tuncer Bağışkan
Bugünkü yazımda 15-20 Temmuz 1974 tarihleri arasında Kıbrıs’ta başlayıp gelişen sıcak savaş ortamı sonrasında adadaki kültürel mirasın durumuna ilişkin olarak UNESCO’nun saptamaları üzerinde ana hatlarıyla duracağım.
O sıralarda akıbetleri meçhul olan Kıbrıs’taki eski eserlerin incelenmesi amacıyla Unesco Kültürel Miras Müdürü Gerard Bolla ile İtalyan restorasyon uzmanı Prof. Giorgio Torraca Kıbrıs’a gelerek incelemelerde bulunmuşlardı. Bunun bir sonucu olarak 1974 yılı Ağustos ayı ortaları ile Ekim 1974 tarihleri arasında Kıbrıs’ın kuzeyinde kalan müze, kilise, manastır, kazı alanı ve ören yerlerindeki eski eserlerin savaş ortamı ile sonrasında zarar görmeyip korunmaları ve dağınık durumdakilerin kontrol altına alınmaları için beş kişilik bir Türk heyeti UNESCO tarafından görevlendirilmişti. Bu heyet, Ankara müze müdürü Raci Temizer, Selçuk Müze Müdürü Sebahattin Erdemgil, Bodrum Müze Müdürü Nurettin Yardımcı, Ömer Özyiğit ve Ahmet A. Tırpan’dan oluşmaktaydı. Heyetinin Kıbrıs’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği çalışmalar sonrasında hazırladıkları raporda belirtilen tavsiyeleri dikkate alan Unesco Kültürel Miras Genel Müdürü Gerard Bolla, hem Kanada Restorasyon Servisleri bölüm şefi, hem de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin özel danışmanı olan kültür varlıkları uzmanı Kanadalı mimar Jacques Dalibard’ı “Kültürel Varlıklar Danışmanı” olarak Kıbrıs’ta görevlendirmişti. Dalibard saptamalarını tarafsız olarak detaylı bir şekilde kaleme aldığı raporuna işledikten sonra Gerard Bolla’ya sunmuştu. Hiçbir yetkilimizin görmediği bu raporda Kıbrıs’taki kültürel mirasın hayli zarar gördüğü açıkça belirtilmekteydi. Ancak bu raporun uluslararası bir fırtına yaratacağı gerekçesiyle değiştirilip özetlenmesi Unesco Genel Müdürü Gerald Bolle tarafından Dalibard’dan talep edilir. Bu nedenle Dalibard, Ocak 1976 tarihinde yeniden hazırlamak zorunda kaldığı beş sayfalık “Kültürel Varlıkların Korunması Durumları” konulu ikinci raporu Paris’te kaleme alır. Bu rapor, o günlerde Eski Eserler ve Müzeler Dairesi çatısı altında görev yapan bizlerden bile ‘gizli’ olduğu gerekçesiyle saklanmıştı. Ancak bir süre sonra ikinci Dalibard Raporu’nun UNESCO’dan birileri tarafından internette yayınlandığını öğrendiğimden, gizli olmadığı da anlaşılmış olur. Bu nedenle savaş sonrasındaki o yokluk günlerinde az sayıda olan bizim dönem teknik personelin hangi koşullarda görev yapmak zorunda kaldığımızın hatırlanıp hatırlatılması için bu yazıyı kaleme almış bulunmaktayım.
Jacques Dalibard’ın görev ve yetkileri
Kıbrıs’a Kültürel Varlıklar Danışmanı olarak görevlendirilen Dalibard, 1975 yılının Şubat - Mart aylarında, Haziran ayında bir hafta ve 16 Ağustos – 15 Eylül 1975 tarihleri arasında olmak üzere Kıbrıs’ta toplam 3 ay 1 hafta (98 gün) süreyle bulunmuştu. Görevinin gereklerini yerine getirmek için Birleşmiş Milletler, Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk Toplumu ve Türkiye’den gelen bazı şahsiyetlerden ‘farklı yönlerde katkı’ sağlamıştı. Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürü olarak Türkiye’den Kıbrıs’a gönderilen Nurettin Yardımcı’nın, Dalibard’a hakaret edip onu ağlatması nedeniyle, eski eser hizmetlerinin yerine getirilmesi için Kuzey Kıbrıs’taki Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’ne yardım olarak getirdiği iki adet aracı Daireye vermekten vazgeçtiğini de bir üst düzey bürokrattan öğrenmiştim. Hatta Peristerona Camisi’nin Rumlar tarafından yakıldığına ilişkin Türk tarafının kendisine verdiği bilgilerin gerçekdışı olduğunu saptadıktan sonra kızgın ve hayal kırıklığı içinde Ottawa’ya döndüğü de Athanasios Papageorghiou’nun kitabının önsözünde yer almaktadır.
Dalibard’ın Kıbrıs’taki görevi; adada bulunan kültürel varlıkların restorasyonu ile korunması için ilgililere yardımcı olmak, bir denetim sisteminin oluşturulmasını teşvik etmek, sağlayacağı envanter listelerine göre kamu ve özel kişilere ait eski eser koleksiyonlarını denetlemek, yasa dışı eski eser ticaretinin önlenmesi tedbirlerinin alınması için ilgililer nezdinde teşebbüste bulunmak ve kültürel varlıkların korunmasıyla ilgili diğer görevleri ifa etmekti. Bu nedenle Kıbrıs’taki anıt, müze, kütüphane, resim galerisi, özel koleksiyon, kilise, manastır, kazı evi ve bunların içlerindeki taşınır kültürel varlıkların listelerini öncelikle Kıbrıs Cumhuriyeti yetkililerinden sağlamak olur.
Kıbrıs’ın güneyinde yapılan denetimler
Dalibard’ın güney Kıbrıs’taki ilk ziyaret yeri, üzerinde 1685 yılında inşa edildiğine ilişkin kitabe bulunan Larnaka Kalesi olur. Son zamanlara kadar kötü durumda olan kalenin restore edilmesine başlanmış ve çalışmalar 1975 yılının Ağustos ayında tamamlanmıştı.
Hala Sultan Tekkesi iki yıl önce tamir edilmiş olmasına karşın içinde rutubet izleri vardı. Türk makamlarının iddialarının aksine iyi durumdaydı. Burada bir bekçinin görevlendirilmesinin sağlanması amacıyla durum zamanın Antikalar Dairesi’nin bağlı bulunduğu İletişim İşleri Genel Müdürü Kazamias’a bildirilir. Bu arada Vasos Karageorghis de, Tekkedeki rutubet sorununun Eylül ayında giderileceği güvencesini verir.
Lefkoşa surlar içindeki Bayraktar ile Ömerge Camileri Şubat 1975 tarihinde denetlendiğinde Bayraktar Camisi harap durumdaydı. Minaresi yıkılmış, pencere boşlukları kapatılmış, damı ise çökmek üzereydi. Ancak Eylül 1975 tarihinden önce, yeni inşa edilmekte olan minare hariç, binanın iç ve dış kısımlarının restorasyonu tamamlanmış durumdaydı. Ömerge camisi ise çok kötü durumda olmasına karşın, daha sonraki günlerde etrafı bir duvarla çevrilmişti. İki caminin ziyaret edildiği ilk günlerde silahlı polisler tarafından korunuyor olmalarına karşın, daha sonraki ziyaretlerde bekçisiz oldukları belirlemesinde bulunulmuştu.
Bu arada Dalibard, zamanın Antikalar Dairesi sorumlusu Kyriakos Nicolaou ile birlikte güneydeki bazı arkeolojik alanların yanı sıra Limasol Kalesi’ni de ziyaret etmişti. Kale önceleri müze olarak kullanılıyor olmasına karşın, o sıralarda boş durumdaydı. Ancak kalenin avlusundaki Osmanlı mezar taşları yerlerindeydi.
Kıbrıs’ın Kuzeyinde yapılan denetimler
Dalibard’ın Kıbrıs’a ilk geldiği Şubat-Mart 1975 tarihinde, daha önceki UNESCO heyetinin Ekim 1974 ziyareti sonrasında, tahminlerin altında iş yapıldığı tespitinde bulunur. Zamanın eski eser sorumlusu Cevdet Çağdaş’ın hareketleri sınırlandırılmış olmasının yanı sıra, bütçe, malzeme ve personelden de yoksundu. O sıralarda eski eserlerin korunması ve müzecilik alanında pek az Kıbrıslı Türk tecrübe sahibiydi. Hatta Lefkoşa ile Girne kentleri dışındaki eski eser alanlarının ziyaret edilmesine ve birkaç önemli arkeolojik sit alanı ile bazı önemli manastırlara girilmesine ordu tarafından izin verilmiyordu. Dalibard’ın Kıbrıs’a gelişinden iki hafta sonra Kıbrıs’a vasıl olan Bodrum Müze Müdürü Nurettin Yardımcı ile zamanın müze sorumlusu Cevdet Çağdaş, Unesco danışmanının bütün ziyaret ve toplantılarında gözlemci olarak bulunmuşlardı. O sıralarda Kıbrıs’a gelen Türkiye’nin Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Hikmet Gürçay’ın da katıldığı toplantılarda, eski eserlerin bakımını yapacak olan Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nin kurulup örgütlenmesi, bir müzeci olan Nurettin Yardımcı’nın daireye müdür olarak görevlendirilmesi, kendisine yardımcı olacak bir arkeolog ile bir mimarın Türkiye’den gönderilmesi, en yüksek sivil ve askeri mercilerle temas kurulması, Türkiye’deki eski eserler yasası esas alınarak bir eski eserler yasasının hazırlanması, eski eser kaçakçılık ile hırsızlıklarına karşı ağır cezalar uygulanması, yürürlüğe konacak olan yasalar ile tüzüklerin halka duyurulması, Gümrük işlemlerinin çok sıkı olması, taşınabilir eski eserlerin tamamının envanter kayıtları yapıldıktan sonra yetkililerin sorumluluğuna verilmesi ve Kıbrıslı Türk müzecilerinin mesleki konularda yetiştirilmeleri için Türkiye’de açılacak yoğun yetiştirme kurslarında eğitilmeleri.
Dalibard’ın belirlemelerine göre, 15 Eylül 1975 tarihine kadar proğramda öngörülenlerin birçoğu uygulama alanına konmuştu. Eski Eserler ve Müzeler Dairesi, sorumluluğundaki önemli yerleri, eski eser depolarını ve müzeleri yirmi dört saat esasına göre koruyan 60 bekçi ile 20 kişilik teknik personelden oluşan 80 kişilik bir kadro oluşturmuştu. Bu yönde bir örgütlenmeye girildiğini ailemle birlikte Londra’da ikamet ettiğim bir sırada bilgime getirilmesi üzerine Kıbrıs’a kesin dönüş yapmış ve 1 Ağustos 1975 tarihinde gece bekçisi olarak Kumarcılar Hanı’nda göreve başlamıştım. Bir arkeolog olarak görevim ise, Kumarcılar Hanı odalarında bulunan kilise ikonları ile arkeolojik eski eserleri envanterlemekti. O sıralarda Kıbrıs’ın kuzeyinde kalan terk edilmiş kiliseler ile müzelerde bulunan eski eserler Lefkoşa’daki Kumarcılar Hanı eski eser depolarına taşınmalarının yanı sıra, Güzelyurt, Girne ve Mağusa’da oluşturulan depolara da taşınmaktaydı. (Ancak bin bir emekle kiliselerden toplanan bazı değerli ikonların Girne Kalesi depolarından nasıl çalındıkları, yurtdışına kim veya kimler tarafından kaçırılıp pazarlandıkları ve bunların bazılarının saptandıktan sonra Kıbrıs a getirilip Lefkoşa Piskoposluk Sarayında sergilendikleri, bir bilim insanı olan A. Papageorghiou’nun “Christian art in the Turkish-Occupied part of Cyprus” kitabında açıkça anlatılmıştır.)
Belirlenen program gereğince Kıbrıs’ın kuzeyinde arkeolojik eski eser ticareti yapanların tasarruflarında bulunan arkeolojik eski eserlerin tamamı toplanmış ve ilgili kişiler hakkında yasal işlem başlatılmıştı.
Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’ne yeni alınan arkeolog, sanat tarihçi ve mimarların eski eser konularında eğitilmeleri için iki ayrı zamanda Türkiye’de iki ayrı kurs düzenlenmişti. Kasım 1975 tarihinde Ankara ile Eskiyapar’da Raci Temizer ile Mahmut Akok tarafından yönetilen Müzecilik kursuna teknik personelin tamamı katılırken, 7-18 Kasım 1977 tarihleri arasında Antalya Müzesi’nde düzenlenen “Anıt ve Sit Tescilinde Elemen Yetiştirme Kursu”na benimle birlikte restorasyon mimarımız İlkay Feridun ile arkeolog Hakkı Nalbantoğlu da katılmışlardı.
Dalibard’ın gerçekleştirdiği diğer denetimler
Dalibard’ın görev süresince gerçekleştirdiği denetimlerdeki saptamaları ikinci raporunda ana hatlarıyla yer almıştır. Girne açıklarında denizden çıkarılan batık geminin Girne Kalesi’nin bir odasında sergilenmesi için, kazıyı gerçekleştiren Prof. Katsev kalede çalışmaktaydı. Bir yandan sergi çalışmaları sürerken, bir yandan da yurtdışından getirilen Klima cihazları odaya monte edilmekteydi. Kalenin diğer rutubetli odalarında, Girne Metropolit Binası ile bölgedeki bazı kiliselerden toplanan ikonlar bulunmaktaydı. Bazı odalarda ise Girne Metropoliti ile Milli Arşivden getirilen değerli kitaplar vardı. Ay. Epiktitos Neolitik yerleşim yeri kazısını Glasgow üniversitesi adına gerçekleştiren Dr. Peltenburg, kaleye taşınan kazı buluntularının belli bir miktarının çalındıklarından eksik oldukları belirlemesinde bulunmuştu.
Latomya adıyla bilinen özel evin odalarında Uzakdoğu kökenli Çin ve Japon işleri vardı. Bu evin müzeye dönüştürülmek istendiği zamanın müze sorumlusu sn. Cevdet Çağdaş tarafından J. Dalibard’ın bilgisine getirilmişti. Burası 13 Haziran tarihinde ikinci kez ziyaret edildiğinde, “Güzel Sanatlar Müzesi” adıyla açılma çalışmaları sürmekteydi. Buradaki tabloların çoğunluğu XIX. Yüzyıla aitti. O sırada bu müzede çalışan meslektaşlarım arasında Hüseyin Şaban Aygın, Nusret Mahirel ve Günser Tekman bulunmaktaydı.
Girne Kordon Boyundaki Halk Sanatları Müzesi’ndeki değerli birkaç eşyanın sergileme vitrinlerinde eksik olduğu dikkate alınmazsa, müzenin geneli olduğu şekliyle korunmuş durumdaydı.
Girne Kazasına bağlı Kutsovendis (Güngör) yanındaki St. John Chrysostomos Manastırı askeri kışla olarak kullanıldığından, bazı ertelemelerden sonra orasının ziyaret edilmesi mümkün olabildi. Duvar freskleri olduğu şekilleriyle korunmuş olmasına karşın, kilisedeki ikonların yerlerinde olmadığı belirlemesinde bulunulmuştu.
Bu arada Lefkoşa’daki Aya Sofya Camisi, Sultan Mahmut Kütüphanesi, Mevlevi Tekke Müzesi, Lapidary Müzesi, Kumarcılar Hanı, Büyük Han, Lefkoşa Surlar içi ve bir Paşa’nın konağı da Dalibard’ın ziyaret ettiği kültürel miras arasındaydı.
Mağusa Bölgesinin ziyareti sırasında surlar içindeki Cambulat Müzesi ile Lala Mustafa Paşa Camisi de ziyaret kapsamına alınmıştı. Maraş’taki 12 Rum Koleksiyoncuya ait eski eserler Kooperatif Binasındaki raflara yerleştirilmiş durumdaydı. Dalibard’ın ziyareti sırasında orada bulunan yaklaşık 6 görevli eski eserlerin envanterini yapmakla meşguldü. (Bu kişilerin de, Mağusa Bölge Şube Amirliği personelimizden Turan Katırcıoğlu, Nusret Mahirel, Hakkı Nalbantoğlu, Kâzım Kortaç ve Metin Pehlivaner olduklarını biliyoruz. Ancak şu da var ki, Dalibard Raporunda Mağusa’da yasal olarak eski eser koleksiyonu yapan 12 Kıbrıslı Rum’un adları kayıtlı olmasına karşın, Maraş’ta yapılan denetimlerde 56 Kıbrıslı Rum’a ait eski eser koleksiyonu saptanmıştı.)
Maraş Arkeoloji Müzesi’nin denetiminde, alt katındaki 2 eski eser vitrini ile üst kattaki 3 küçük eski eser vitrini boş ve camları kırılmış durumdaydı.
Bu arada “Marangos’un Evi”nin de ziyaret edilmesi mümkün olabiliyor. Evin içi iyi durumdaydı. Burada çok sayıda kitap ve bazı önemli tablolar ile gravürler vardı.
Enkomi harabeleri ilk ziyaret edildiğinde orada herhangi bir bekçi bulunmamasına karşın, Mart ayı sonundan itibaren orada 24 saat esasına göre bekçiler görevlendirilmişti. Olduğu şekliyle korunan St. Barnabas manastırındaki üç kardeş papaz görevlerine devam etmekteydi.
Salamis harabeleri her denetlenişinde bir bekçi tarafından korunduğu tespitinde bulunulmuştu. Fransızların kullanıldığı kazı evinin içindeki mobilyalar boşaltılmış ve ekibin araçları da eksik olmasına karşın, kazıda ele geçen arkeolojik buluntular oradaydı.
1974’den sonra askeri kamp olarak kullanılan Tremeşe’deki tarihi St. Spyridon manastırı da ziyaret ediliyor. Aslında bu manastır, eskiden ikonlar ile dini kitapların tamir edildiği bir konservasyon atölyesi olarak da kullanılmaktaydı. Ziyaret sırasında listede belirtilen mobilyaların saptanmadığı ve 150 ikonun ise yerde üst üste yığılmış durumda oldukları belirlemesinde bulunulmuştur.
SON SÖZ
20.7.1974 sonrasında Kuzey Kıbrıs sınırları içinde kalan eski eserler ile müzecilik alanındaki kapsamlı çalışmalara 1975 yılında başlanmıştı. Kıbrıs’ın kuzeyindeki kültürel mirasın müzelerin kontrolüne girmesi, bilgili ve bilinçli eski eser kadrolarının oluşturulmasını gündeme getirmişti. Mevcut durumda Lefkoşa Mevlevi Tekke’sinde iki arkeolog, Mağusa Cambulat Müzesi’nde ise bir arkeolog görev yapmaktaydı. İlkin bu denli ağır bir görevin sorumluluğu kısa bir süre sn. Cevdet Çağdaş ile sn. Ayer Kaşif’e verilmiş, bir süre sonra bu görev Türkiye’den sözleşmeli olarak getirilen arkeolog Nurettin Yardımcı’ya devredilmişti. Müdürün 1977 yılında Kıbrıs’tan ayrılmasından sonra, aradan geçen yaklaşık 40 yıl boyunca, ‘Üçlü kararname’ yöntemiyle daireye 10 ayrı kişinin müdür olarak atandığını belirterek bugünkü yazımızı da sonlandırmış olalım.