Kıbrıslı Rum sağ siyasetinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin NATO üyesi olması gündemi hep olmuştur. Şimdiki liderleri Hristodulidis de Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki gerilimleri fırsat bilerek bu gündemi tazelemiştir.
Hristodulidis bunu yapmak için TC Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri gündeme gelince veto etmemek için şartlar öne sürmesinden ilham ve cesaret almıştır. CB Erdoğan’ın koşulları, bu iki ülkenin Türkiye karşıtı terör örgütlerini desteklemek ve barındırmaktan vaz geçmesi ve Türkiye’nin AB üyelik sürecinin de önün açılması idi… İkinci koşulunda muradı aslında AB-TC Gümrük Birliği Antlaşmasının kapsamını genişletmekti; bun konuda yedi yıl kadar önce AB bir ilkesel karar almış ama Kıbrıslı Rumların veto etme tehdidi nedeniyle uygulamaya koyamamıştı.
Hristodulidis, bu vetoyu Türkiye’ye karşı şantaj olarak kullanıp Kıbrıs’ın NATO üyeliğine Türkiye’nin vetosunu söndürebilir stratejisine yatırım yapmıştır. Ancak, AB’nin Gümrük Birliği Antlaşma kapsamını genişletmesine karşılık olarak CB Erdoğan’ın önerisi Kıbrıs sorununun çözümünde Annan Planı’nda yaptığı gibi elini taşın altına koymak önerisi vardı. Belli ki Hristodulidis bununla pek ilgili ve dahi istekli değil… CB Erdoğan da Kıbrıs’ın NATO üyeliğinde istekli değil… Dolayısıyla Kıbrıs sorununun çözümü BM’nin yeni süreçle ilgili girişimlerine kalacak. Bu girişimler de BM’nin Annan Planı ve Crans-Montana Konferansı projelerini çökerten Kıbrıs Rum tarafına dair deneyimleri yeniden yaşamamak üzere şekillenecektir.
Hristodulidis İsrail-Gazze çatışmasının aktif tarafı olan NATO üyelerine Güney Kıbrıs’ta askeri üsler kurma fırsatları verdi. Dolayısıyla, onlar kanalı ile Türkiye’ye etkin baskı yapıp Kıbrıs’ın NATO üyeliğini kotaracağını hesaplıyor olabilir. Bu hesap tutar mı? Pek değil… Zaten o ülkelere üs olanağı verilmiş; gerektiğinde kendi ülkelerinin ihtiyaçları için, gerektiğinde NATO’nu ihtiyaçları için kullanabilecekler; sınırlama olamaz. İngiliz üsleri yıllardan beridir aynen bu tarzda kullanılmaktadır; üstelik Amerikanlara da kullandırılmaktadır. Dolayısıyla bu sinekten de pek yağ çıkmaz; Kıbrıs Rum tarafından daha fazla üs olanakları için ise bu sineği hep avuçlarında tutup gösterecekler…
1959 Londra-Zürih Antlaşmaları ile Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü oldu; Türkiye ve Yunanistan’a askeri konuşlanmalar için “Alay yeri” diye “Üsler” verildi… İngiliz’in zaten vardı… Her üçü de NATO üyesi idi ve Türkiye’nin kendi güvenliği için bastırdığı Kıbrıs’ta asker bulundurma ısrarına bu formül ile ve daha geniş kapsamlı çözüm bulunmuştu. Bölgedeki çatışmalarda NATO’nun İngiliz’i ve ABD’si ve dahi Fransa’sı İngiliz üslerini kullanarak müdahale edebilmişlerdi; bir sıkıntı da yaşamamışlardı. Şimdi aynı ihtiyaçlar için aynı olanak varken, NATO Türkiye’nin dikine giderek niye Kıbrıs’ı NATO üyesi yapsın ki? İlave ne getirisi olacak ki?! Kayda değer kara-hava-deniz gücünden oluşan ordusu mu var Kıbrıslı Rumların da NATO’cular Türkiye ile olan işbirliğini tehlikeye atsın?!
Hristodulidis’in yarattığı bu gündemden amacı BM’nin başlatacağı yeni çözüm sürecinin ana başlıklarından biri olan güvenlik ve garantiler konusunda NATO’nun garantörlüğünü önermeye zemin yaratmaktır. Başarır mı? Biraz zor; pek olacak gibi değil… Türkiye NATO’nun önüne koysa ve “1960’ta üç garantör Kıbrıs’ta konuşlandık, 60’lı yıllarda Makarios NATO’ya karşı Üçüncü Dünya Ülkeleri oluşumunun üç önderinden biri oldu, bir birşey başaramadı… 70’li yıllarda Makarios Sovyetler Birliği’ne yanaştı, Yunanistan ona darbe yaptı, Türkiye de müdahale ederek Kıbrıslı Rumlardaki Sovyetler izdüşümlerinin söndürülmesinde Kıbrıs Rum sağına bir şekilde katkı koydu… Her ikisi de NATO üyesi… Dolayısıyla Kıbrıs NATO üyesi olmadan NATO Kıbrıs’ta vardı, vardır ve Kıbrıs sorunu çözümünden sonra da Türkiye’nin kabul edeceği formatta bir garantörlük sistemi ile var olmaya da devam edecektir” dese NATO Kıbrıs’ı üye yapmaya haklı bir zemin bulur mu?!
Hristodulidis neyi başarmayı çalışıyor? BM’nin fiilen başlatacağı çözüm sürecinde Güvenlik ve Garantiler başlığında Türkiye’nin garantörlüğünü mümkün mertebe sulandırmayı; sulandıramazsa da BM çözüm projesine Kıbrıslı Rumların üçüncü defa hayır demesine zemin yaratmaya çalışıyor… Türkiye bundan gocunur mu?! Hayır; statükonun devamı onu daha da mutlu eder… Bu arada da Kıbrıslı Rumlar tarafından çözüm projesi üçüncü defa reddedilen BM Kıbrıslı Türkler konusunda da Annan dediğinden, “Referandum sonucu Kıbrıslı Türklere uygulanan ambargoları anlamsızlaştırmıştır, BM’nin üye ülkeleri Kıbrıslı Türklerin siyasi oluşumu ile ikili ilişkilere girebilir”…
Hristodulidis’in aklı bunları kesmiyor mu? Kesiyor elbet… Ancak, kendi yurttaşları arasında güvenirliliği yerde sürünen bir lider olarak imajını kurtarmak için bir şeyler yapma ihtiyacı var. Biden ile görüştü, seçimi Trump kazandı. CB Erdoğan ile gayri resmi bir kahve sohbeti yaptı, somut pek bir sonuç çıkaramadı; Yunan Başbakanı Türkiye ile pozitif ilişiklerin önemine vurgu yapıyor. Şimdi de NATO üyeliği konusunu gündem yaptı; tutarsa imajı tavan yapar, tutmazsa da “Elinden geleni yaptı” değerlendirmesi ile imajı bir miktar yükselir. Dolayısıyla, Hristodulidis’in Kıbrıs’ın NATO üyeliği girişimini küçümsemeden, Türkiye’nin bu konuda kendince doğru olanları kendi için yapacağını da düşünerek bu gündemden pek bir şey çıkmasını beklememek gerek. NATO’cuların avucunun içinde tutup Hristodulidis’i yağ çıkaracak diye heyecanlandırdığı sinek taştanmış…