Çok değerli arkadaşımız, barış atkivisti, öğretmen George Bahis (Pachis), “Kıbrıs için bir sevgi günü öneriyoruz” diye yazdı. George Bahis sosyal medyada paylaştığı barış önerisinin, aslında üç sene evvel Takis Hacıdimitriu tarafından paylaşıldığını hatırlattı... Takis Hacıdimitriu bu önerisini, üç sene önce Ledra Palace Oteli önünde, Dayanışma Evi’nde yapılan bir etkinlikte konuşmacı olarak paylaşmıştı... George Bahis, bu güzel öneriyi bizlere hatırlatarak ve destekleyerek, şöyle yazdı:
“1974’ün acı yazı hala tepemize çöreklenmiştir, üzüntüleri, dramları ve halkımızın yaşadığı trajedileriyle...
Herkes kendi acısını çekiyor, her bir liderlik de kendi seçimlerini yapıyor. İnsanlar yas tutarak evlerine kapanıyorlar, her bir liderlik de kendi ayrı mesajlarını veriyorlar...
Bazıları yas tutuyor, bazıları bayram ediyor, kimileri bağırıyor, başkaları bağırıyor... Ve sahtekarların da bini bin para...
İnanıyoruz ki bugünlerde esas ihtiyacımız olan şey, bizleri birleştirecek bir mesajdır, tüm Kıbrıslılar’ı, Kıbrıslırumlar’ı, Kıbrıslıtürkler’i, Maronitler’i, Ermeniler’i ve Latinler’i kucaklayacak bir mesajdır...
Bugün ortak bir etkinlik öneriyoruz: “Aramızdaki Sevgi... Kıbrıs için Sevgi...”
Düşünüyoruz ki Kıbrıs için, Kıbrıs’ın demokrasisi, Kıbrıs’ın yurttaşları, Kıbrıs’ın barışı ve Kıbrıs’ın yarınları için bir vizyondur bu ve birlikte çalışmalıyız bunun için...
İnanıyoruz ki önümüzdeki günler, yalnızca geçmişe geri dönüşü getirecektir. Tarih yazılmamıştır, kimseden de düşüncelerinden ve duygularından vazgeçmeleri çağrısı yapmıyoruz...
Ancak şununla yüzleşelim: Tam da bugünlerde ortaya çıkarak bu olayları kendi geçici öznel çıkarlarına hizmet edecek biçimde kullananlar, bizleri daimi olarka bölünmüş tutmaya, iki düşman kampta daimi olarak ayırmaya çalışıyor.
Ve şu soru duruyor ortada: Yıldönümlerinde ne arıyoruz? Kendi kendimizi bilgilendirmek mi yoksa gerçeği saklamak mı? Nereye doğru itiyoruz insanları? Birbirlerine danışmaya mı yoksa karşıt kamplarda olmaya mı? Ne talep ediyoruz? Yeni çatışmalar, yeni mezarlar, yeni kurbanlar mı yoksa demokrasi içerisinde, barışa sarılmış başka bir Kıbrıs mı?
Birbirimizin acısını duyma zamanı gelmiştir ve tüm bunların ötesine geçerek Kıbrıs’ın ortak acısını görmenin zamanı gelmiştir.
Ancak o zaman biz tüm Kıbrıslılar yeni ve parlak bir geleceğe doğru birlikte yürüyebileceğiz – ortak yanlarımız ve farklı yönlerimizle birlikte... İşte o zaman yeni bir Kıbrıs tarihi ve geleneklerinin zenginlikleriyle, çokkültürlü bir Kıbrıs ortaya çıkabilecektir...
Birlikte var olarak kendimizi bölünmeden, gerginlikten ve yok olmaktan kurtarabiliriz... Bu güzel adanın çocukları olarak halkımıza mutluluk getirebiliriz. Yurdumuzu kurtarabiliriz... Onu korumadığımızı anlıyoruz şimdi ve tümüyle onu kaybetme riskini...
Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk yurttaşlarımıza sesleniyoruz ve hepimizi birleştirecek bir gün çağrısında bulunuyoruz: Sevgi günü, yeniden yakınlaşma, affetme günü, karşılıklı acımızı anlayacağımız, farklı bir Kıbrıs, birleşik bir Kıbrıs günü... Hep birlikte, demokrasi ve barış düşümüzü gerçek kılacağız...”
“Hakim’in yolculuğu...”
Ece DENİZ
Suriye’de 11 senedir süren iç savaşta binlerce insan yaşamını yitirdi. Milyonlarca insan savaş ve zulüm sebebiyle evini yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Hâkim, bu insanlardan sadece biri. Rakamların, sayıların arkasında her zaman gerçek insan hikayeleri var. Savaştan önce aynı seninkine benzer hayat sürmüş olan bir insan, aynı senin gibi...
Hâkim Kabdi, 36 yaşında Suriyeli bir mülteci. Şu anda göç ettiği Fransa’da Aix-en Provence şehrinde ailesiyle birlikte yaşıyor. Fransız çizer Fabien Toulme “Hakim’in Yolculuğu” isimli kitabında Suriyeli mülteci Hâkim Kabdi’nin Suriye’den Fransa’ya uzanan göç yolculuğuna ilişkin söyleşi yapar, ardından da çizgileri ile kayıt altına alır. Hâkim’in 10 ülkeye yayılan göç öyküsünü üç ciltlik bir seri halinde okuyucuya sunar.
Kitapta güvenlik nedeniyle başta Suriyeli Hâkim’in ismi olmak üzere bahsedilen diğer isimler ve olaylara ilişkin bazı detaylar değiştirilmiş. Hakim’in gerçek kimliği de halen Suriye’de yaşayan akrabalarını korumak amacıyla kullanılmamış.
"Biz sürgünler bitkiler gibiyiz"
Bir mültecinin göç hikayesini güçlü betimleyici çizimlerle ve renklerle görünür kılan Fabien Toulmé’nin grafik romanı, Damla Kellecioğlu tarafından çevrildi, Desen Yayınları tarafından Türkiye'deki okuyucularla buluşturuldu. Kitabın ilk cildi Hâkim’in "Suriye’den Türkiye’ye" (Kasım 2020), ikinci cildi "Türkiye’den Yunanistan’a" (Mart 2021), üçüncü cildiyse "Makedonya’dan Fransa’ya" (Mayıs 2021) uzanan göç yolculuğuna odaklanıyor. Kitap, Hâkim’in Ocak 2013’te başlayan göç yolculuğunun Eylül 2015’te Fransa’ya ulaşması ile sonlanıyor.
Hâkim, mülteciliği, “köksüzlük” olarak niteliyor: “Sonuçta biz sürgünler biraz bitkiler gibiyiz. Kökünden sökülüp başka saksıya konulan bitkiler büyümeye devam eder ama güçleri ve istekleri azalmış olur."
Suriye'de tutuklanır, işkence görür
Hâkim’in Suriye’den göç yoluna attığı ilk adımda, her başka ülkeye geçtiğinde “aynı kişi” olmayacağı ve her adımında “yasa dışı” olacağının farkındadır. Bir adımda yasa dışı hale gelecek olan nedir? Hakim’in Suriye’den başlayıp Fransa’da sona eren göç yolculuğuna kulak verelim:
Hâkim Kabdi, Suriye’de iç savaşın başladığı 2011'de 27 yaşındadır, başkent Şam’da baba mesleği bahçıvanlık yapmaktadır. Çatışmaların şiddetlendiği günlerden birinde eve giderken sokakta bir muhalife yardım ettiği gerekçesi ile rejim güçlerince tutuklanır, işkence görür. Bir süre hapishanede kalır. Hâkim, başka bir kişi ile karıştırılarak gözaltına alındığı savıyla bir süre sonra serbest bırakılır. Hâkim hapisten çıktıktan sonra kardeşi ortadan kaybolur. Ailesi onun gözaltına alındığını ya da muhaliflere katıldığını düşünür ama net bir bilgi edinemezler. Hâkim işler yoluna girene kadar Suriye’den ayrılıp komşu Lübnan’a gitmeye karar verir. Fakat Lübnan Hizbullah’ı Suriye’den gelenleri Esad güçlerine teslim etmektedir. Lübnan’da kaldığı sürece can güvenliği tehlikededir.
Hâkim, Lübnan’dan kısa bir süre içinde ayrılarak Ürdün’de yaşayan teyzesinin yanına gider. Ürdün’de uzun süre iş arar. Bir süre günübirlik işlerde çalışır. Fakat, Suriye’deki iç savaştan kaçan binlerce kişi Ürdün’e sığınmış ve kaçak durumdadır. Hakim’in de diğer mülteciler gibi düzenli bir işte çalışma imkânı yoktur. Ürdün’den de ayrılmaya karar verir. Hâkim’in yeni güzergahı Türkiye’dir. Sahip olduğu pasaportu sayeside Türkiye’ye Ürdün üzerinden yasal şekilde girer. Yakın bir arkadaşı Antalya’da yaşadığı için o da bu şehirde bir yaşam kurmayı dener.
Antalya'da Najmeh ile tanışır
Hâkim, Antalya’da iş arar. Bu süreçte kendisi gibi ülkesindeki savaştan kaçmış Suriyeli Najmeh (26) ile tanışır. Najmeh ailesi ile yaşamaktadır. İlişkileri bir süre sonra aşka dönüşür ve evlenmeye karar verirler. Nikahı sonrası kayınpederi Abdürrahim’in arabasıyla İstanbul’a doğru yola çıkarlar.
Kazandıkları para ile kıt kanaat geçinseler de Hakim’in eşi Najmeh’in hamileliği maddi kaygıları arttırır. Kayınpederi Abdürrahim, bir gün ailesine Fransa’ya gitme kararını anlatır. Aileden gelen itirazlara rağmen Abdürrahim bütün birikimi ve aldığı borçlarla 15 bin euro ödeyerek sahte bir pasaport edinir, uçakla Fransa’ya girer. Kızı Najmeh’in yaşının 18’den küçük olması, Fransa’daki aile birleşimi işlemlerini kolaylaştırır. Bir süre sonra eşi ve kızını da yanına aldırır. Ama bir sorun vardır, damadı Hâkim ve torunu Hadi (2) Türkiye’de kalmıştır, Fransa’ya yasal yollardan gidebilmeleri mümkün değildir. Hâkim, umudunu yitirmez. Yunanistan üzerinden yasadışı yollardan Fransa’ya gitmeye karar verir. Hakim’in en derin kaygısı kaçak yolla Yunanistan’a geçerken oğlunun can güvenliğidir. İzmir’e gidip bir göçmen kaçakçısı ile anlaşır. Suriyeli bir arkadaşı Hakim’in çocuğunun can güvenliğine ilişkin kaygısını dinler ve “Dostum Hâkim, burada yaşıyor sayılmayız. Ölü gibiyiz” der. Hâkim, arkadaşının kurduğu cümle üzerine uzun uzun düşünür. Ailesine ulaşmak için deniz yoluyla Yunanistan’a geçmeye karar verir. Bir gece yarısı Hâkim ve Hadi, göçmen kaçakçılarının kıyıya yaklaştırdığı bota biner. Bot çok kalabalıktır.
Oğlu ile boğulma tehlikesi atlatır
Hâkim, oğluna sıkı sıkı sarılır. Fakat botun motorunun arızalanmasıyla bot su almaya başlar. Hâkim ve bottaki diğer insanlar, çocukları korumak için onları ortalarına alırlar. Erkekler bottan denize atlayıp botu hafifletmeye çalışırlar. Bota tutunarak ilerleyeceklerini düşünürler. Hatta bazıları Samos adasına kadar yüzmeyi teklif eder. Batmak üzere olduklarını fark eden kadınlardan bazıları da denize girip yükü azaltmak isterler. Botta bulunan tüm mülteciler, ölümle burun buruna gelir. Çocuklar ağlamaya başlar. Tam bu sırda onlara doğru bir geminin geldiğini görürler.
Samos'tan Atina'ya yolculuk
Devriye halindeki Yunanistan Sahil Güvenlik birlikleri mültecileri kurtarır. Devriye ekiplerinin gelmesini sağlayansa bottaki bir mültecinin zor durumda olduklarını telefonla Suudi Arabistan’daki bir akrabasına bildirmesidir. Tarihler Eylül 2015’i göstermektedir. Mülteci kayıtları alındıktan sonra adada her Salı günü Atina’ya hareket eden otobüslerden birine binerler. Hâkim ve oğlu, artık Avrupa’dadır. Eşine ulaşması için kat etmesi gereken uzun bir yol vardır. Hâkim, Yunanistan’da bir yolunu bulur ve oğlu ile birlikte trenle Makedonya’ya, otobüsle de Sırbistan’a geçer. Makedonya’ya geçişinde Yunan görevliler onlara yardımcı olur. Çünkü Yunanistan devleti de bir an önce gelenlerin başka ülkelere gidip kendi ülkesini boşaltmasını arzu etmektedir.
Daha sonra Hâkim ve bir grup mülteci, Makedonya’dan da bir otobüsle Belgrad’a varır. Sırbistanlılar da Yunanlılar gibi mültecilerin diğer ülkelere geçmesi için yardım etmektedir. Hâkim bu koşullu hoşgörüyü, ondan sonra göç edenlerin göremediğini de belirtir. Fakat Macaristan hükümetinin mültecilere politikası çok serttir.
Macaristan'da oğlu ile yakalanır
Hâkim, oğlu ve bir başka göçmen, Avusturya’ya gitmeye çalışırken Macar sınır güvenliği tarafından yakalanır ve bir kampa konur. Oğlu ile bir süre kampta kalır. Kampta yemek ve hijyen koşulları çok kötüdür. Kamp yetkilileri Müslümanların dini inançları gereği domuz eti yemediğini dikkate almadan günde üç öğün domuz salamlı sandviç dağıtır. Bir gün nakil için diğer mültecilerle birlikte gara götürülür. Hâkim, bir daha kampa dönemeyeceğini düşünür. Garın dışına çıkmanın bir yolunu bulur ve Avusturya’ya bir araba vasıtasıyla geçmeyi başarır. Avusturya’da mülteci olarak yolculuk yapabilmesi için bir izin kağıdı aldıktan sonra Fransa’ya gider.
Hâkim şimdi ailesiyle Aix-En Provence’de yaşıyor. Fransa’da da bir sürü güçlükle, barınma ve maddi problemlerle uğraştıktan sonra mülteci statüsüne kavuşur. Sébastien ve Anvar isimlerini verdikleri iki oğlu daha dünyaya gelir.
Hâkim zorlu göç yolculuğunu “Konforlu ve dertsiz bir yaşamdan cehenneme nasıl böyle hızlı geçmiştik? Hangi koşulların üst üste gelmesiyle hayatını tehlikeye atarak ülkesinden kaçan bir zavallıya dönüşmüştüm” cümleleriyle açıklar.
Çizer Fabien Toulmé, Suriyeli Hakim’e bir gazeteci arkadaşı vasıtasıyla ulaştığını belirtiyor. Bir uçağın düşmesi ve ölümlerin derin bir acı olduğunu ama uluslararası sularda batan botlar ve binlerce mültecinin yaşamını yitirmesinin de benzer acıları barındırdığına dikkat çeker. Fakat toplumların bu iki farklı ölüm biçimleri arasına duygusal mesafe koyduğunu ve bu mesafenin nedeninin de kendisini Hakim’in hikâyesini yazmaya yönelttiğini anlatıyor.
Hâkim, göç yolculuğunu Fabien’in bir çizgi romana konu etmesine ilişkin, “Aslında belki iki yüz farklı hikâye anlatabilirdim. Ama bilinmeli ki hepsi keder, mutsuzluk ve sefalet açısından birbirine benzer” diyor.
(BİANET.ORG – Ece DENİZ – 9.7.2022)