“Kıbrıs’ın siyah altını, harnıp...”

Sevgül Uludağ

George Mesaritis

Arkadaşımız George Mesaritis, “nicosiamatters.com” başlıklı internet sitesinde “Kıbrıs’ın siyah altını, harnıp” başlıklı bir inceleme yazısı yayımladı. Kentsel planlama konusunda mühendislik diploması bulunan George Mesaritis, uzmanlığını data analizinde ve yaratıcı ve stratejik düşünceler geliştirerek promlemlerin çözümünde kullanıyor. Bir zamanlar babası Nikos Mesaritis’in kurmuş olduğu Polytia Armos mimarlık bürosunun direktörlüğünü yapan George Mesaritis, ayrıca Lefkoşa’nın Geçmiş Yılları başlıklı, şeherimizin geçmişiyle ilgili bir de sosyal medya sayfası oluşturmuş bulunuyor. Çok ilgi gören bu sayfanın 15 binden fazla üyesi paylaşımlarda bulunuyorlar ve Lefkoşa’nın geçmişine ilişkin fotoğraflar ve anekdotları aktarıyorlar. Sayfaya hem Kıbrıslıtürkler, hem de Kıbrıslırumlar’ın yanısıra, farklı etnisitelerden insanlar da üye... Çokkültürlülüğü bu sayfada yaşatmayı başaran Mesaritis, ayrıca “Kıbrıs’ın Modernitesi” başlıklı bir diğer sayfada da Kıbrıs’ın gelenekselden moderniteye geçişiyle ilgili paylaşımlara olanak sağlıyor.

George Mesaritis’in “Kıbrıs’ın siyah altını, harnıp” başlıklı yazısını, okurlarımız için özetle derleyip İngilizce’den Türkçe’ye çevirdik. Mesaritis şöyle yazıyor:

***  Harnıp ağacı ya da (Kıbrıslırumlar’ın deyişiyle) “Teratça”, Akdeniz bölgesinden bir ağaç ve son dört bin senedir ekilmektedir. Harnıp ağaçları Kıbrıs’ta tarih öncesinden var olmalıydı çünkü ada kültüründe harnıplar bulunuyordu. Harnıp ağaçlarına aynı zamanda “Kıbrıs’ın siyah altını” da denmekteydi çünkü ortaçağdan bu yana en büyük tarımsal ihraç maddesiydi ve bazı köyler için harnıp ağaçları ana tarımsal faaliyetleri ve ana gelir kaynaklarıydı...

***  Harnıp ağaçları daha çok sahil bölgelerinde büyük miktarlarda bulunuyor ancak Lefkoşa’nın yarı-dağlık bölgelerinde ve düzlüklerde de bu antik ağaç bulunabiliyor. Hatta şehirlerde bile görülebiliyor. Eğer Ağustos ayında harnıplar olgunlaştığında bir harnıp ağacının yakınındaysanız, doğrudan ağaçtan bir harnıp koparıp bunu bir bezle siliniz ve suyla ve tadına bakınız!

***  Kıbrıslırum diyalektinde “Teratça” diye adlandırılan harnıp ağacı yüzyıllar boyunca adayla ve adada yaşayanlarla ilişkiliydi. Bunu bazı bölge isimlerinde de görebiliriz: Teratsui, Teratsarka, Teratsonas gibi... Hatta bir azizin soyadı da harnıptan gelmektedir, Teratsiotisli Aziz George gibi... Yerel deyimlerde ve sövme-saymalarda da “teraçi” sözcüğüyle karışılaşırız.

*** Fakat harnıp ağacının esas anavatanı neresiydi? Bilimsel adı Keretea olan harnıp ağacı, yalnızca Kıbrıs’ta değil, genel olarak Akdeniz’de yetişiyor ve Doğu’nun şairlerine göre “büyülü ve şehvetli” sözcüklerinden geliyor. Tıpkı nar gibi, kayısı, lokat veya narenciye gibi... Ancak harnıp ağaçlarının esas anavatanının komşu Suriye olduğu düşünülüyor. Bu hep yeşil kalan, uzun ömürlü, verimli ağaç, Suriye’nin yerlisiydi. Ancak yüzyıllar boyunca Yunanistan’da, Orta Asya’da, Kuzey Afrika’da, İtalya’da, İspanya’da, Portekiz’de ve Akdeniz adalarında – ve elbette Kıbrıs’ta da ekilmiştir.

***  Harnıp ilaç yapımında ve tıpta kullanılmaktadır, ferahlatıcı içeceklerde, şerbetlerde ve pekmez ile pastelli yapımında ki bu Kıbrıs’ta da yapılmaktadır. Harnıp pekmezi, pastalarda ve makarnalarda da kullanılıyor ve bunlar özellikle oruç döneminde yeniyor.

***  Erken hasat edilen harnıp meyvaları da boyama işlerinde kullanılıyor. Harnıp ağacı, zeytin ağacı gibidir, köklerinden yenilenir... Taşlık ve çıplak arazilerde yetişir ve özel bir ilgi gerektirmez... Harnıp ağaçları tohumlardan yetişir ancak bunlar yabani (vahşi) olduğu için 4 veya 5 sene aradan sonra aşılanmalıdır. Ancak bunlardan bazıları büyük, kalın ve şekerli meyvalar verir. Bu ağaçlara Rumca’da “Gundures” denir

***  Hem Frenk döneminden, hem de Venedik kaynaklarından harnıba atıfta bulunan raporlar bulmak mümkündür çünkü o dönemlerde harnıp ağaçları Kıbrıs’ta bol bol vardı ve harnıp rekoltesi de çok yüksekti. O dönemlerde Kıbrıs’ın yasalarında da harnıp pekmezinden ve pastelliden bahsedildiğini de hatırlatalım. 1566 tarihli bir Venedik kaynağında pastellinin yapımının tarifi yer alır ki bu bilinen en eski yazılı pastelli tarifidir – hatta sokak satıcılarının bunu satmakta olduğu ve bir Kıbrıs ürünü olarak kaydedilmesi gereken değerli bir öğe olduğu belirtilmektedir aynı kaynakta.

***  15nci yüzyıldan bir diğer belgede ise, Lefkoşa’da ünlü bir meyva bahçesinden söz edilmektedir. Flatro burcuna kadar doğuya ve hatta kentin kuzeydoğusuna kadar uzanan bir bahçedir bu. Bu meyva bahçesinde 217 ağaç bulunduğu, bunlardan iki tanesinin ise harnıp ağacı olduğu belirtilmekte ve bunlara “Aziz John’un elma ağaçları” denmektedir. Başka bazı Avrupalı seyyahların kaleme aldığı metinlerde de bu ağaçlardan Aziz John’un ekmeğini kazandıran ağaçlar olarak söz edilmektedir.

***  Venedik döneminde Serenissima Cumhuriyeti’nin hem zeytin ağacı, hem de harnıp ağacı ekiminden yana olduğu da belirtilmektedir. 26 Mart 1507 tarihinde Lefkoşa’daki elçiler, Venedik yetkililerinden bir ricada bulunmuşlardı. Kamuoyu adına toplumun elçileri, Venedik yönetiminden harnıpları aşılayıp bunları verimli hale getirecek olan şahısların 20 sene boyunca harnıp ağacı gelirleri üstünden vergi ödemekten muaf tutulmalarını önermekteydi. O günlerde Kıbrıs’ta yabani harnıp bolluğu vardı.

***  Venedik yetkilileri bu talebi kabul etmişler ve böylece harnıp ağacı ekimi artmış ancak vergi muafiyetini 20 sene değil 15 sene olarak kabul etmişlerdir. Bazı kaynaklara göre, Kıbrıs’taki Venedik devrindeki harnıp ağaçları, herhangi bir kuşatma olasılığı karşısında, surlar içerisindeki şehirlerde yaşayan insanlara yedirilecek gıda maddeleri arasında sayılmaktaydı...

***  Harnıp ağacının bilimsel adı Ceratonia Siliqua’dır. Kıbrıs’ta “Teratça” denen harnıp ağacına (Kıbrıslırumlar’ın) verdiği bu isim, antik Yunanca’da keratea sözcüğünden gelmektedir ki bu da keçi boynuzuna benzerliğinden ötürü meyvanın şekline atıfta bulunmaktadır.

***  Harnıp büyük bir ağaçtır, 6 ile 10 metreye kadar büyür, her zaman yeşildir, uzun bir ömrü vardır ve Akdeniz’in yerlisidir. Harnıp ağacı genellikle ekildikten sonra yedinci sene meyva vermeye başlamaktadır. Belki harnıplar hayvan yemi olarak yaygın biçimde kullanılmaktaydı ancak savaş ve açlık dönemlerinde de başka yiyeceğin bulunmadığı durumlarda pek çok insanı doyurmuştur.

***  Ne de olmasa, harnıpların yüksek bir besin değeri vardır. Yüksek şeker içeriği, çok besleyici ve enerji vericidir. Bunun da ötesinde proteine sahiptirler, doğal antioksidanlara ve potasyum, magnezyum, kalsiyum, demir vs.’ye de sahiptirler. Harnıbın tıbbi özelliklerinin yanısıra aynı zamanda yatıştırıcı bir etkisi vardır ve aynı zamanda özellikle bebeklerde ve çocuklarda ishale karşı tedavi maksatlı kullanılmaktadır.

***  Harnıplar kaynatıldığı zaman, koyu bir sıvı elde edilmektedir ki bu bala benzemektedir – bu sözünü ettiğimiz pekmezdir... Tatlı olmasına ve çikolataya benzemesine karşın, çikolatadan çok daha yüksek bir besin değerine sahiptir, daha az yağ içermektedir ve kafeini de yoktur hiç. Pastelli de işte bu harnıp pekmeziyle yapılmaktadır. Harnıpları öğüterek tatlı bir harnıp unu elde edilir ki bu da ekmek, kurabiye ve pasta yapımında kullanılır.

***  Yakın geçmişte Kıbrıs Üniversitesi, Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Genel Devlet Laboratuvarı ve Tarım Dairesi’yle birlikte, Avrupa fonlarıyla iddialı bir projeye girişti – Kıbrıs’ta en büyük doğal harnıp ormanı kurmaktı bu proje, 40 bin ağaçlık bir orman. Harnıbın tüm dünyada sürekli talep edilen bir ürün olduğu biliniyor, bunun nedeni tıpta kullanılan doğal özelliklerindendir ancak sadece bu da değil, sürdürülebilir tarım için de uygundur çünkü minimum düzeyde insan müdahalesi ve minimum düzeyde kimyasal müdahale (gübre, pestisit vs.) gerektirir... Bu iddialı proje başlamış durumdadır, yeni ürünleri de uluslararası pazarlarda ortaya koymayı öngörüyor proje...

***  Son olarak harnıbın “karat”a kendi ismini vermiş olduğunu hatırlatalım (Yunanca keration sözcüğünden)... “Karat” ise değerli taşların ağırlığını ölçmek için bir birimdir. Çünkü harnıp çekirdeklerinin büyüklükleri ve ağırlıkları hiç değişmezdi, hava nasıl olursa olsun, aynı kalırlardı. Bu yüzden Venedikli kuyumcular harnıp çekirdeklerini, değerli taşları ve metalleri tartarken bir ölçü ünitesi olarak kullanmaktaydılar.

(Resim: Dimitris Vetsikas-Pixabay)

George Mesaritis https://www.mesaritis.com - 20 Haziran 2020

https://nicosiamatters.com/teratsia-in-nicosia-carob-tree-black-gold-of-cyprus/?fbclid=IwAR1uAojmrXnduIw0HWcKK1Dob05e25hsV5Lxmz3bl-Q9adQRhHRFoQZbUsw

(George Mesaritis’in “Nicosia Matters”deki İngilizce yazısını derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 30.5.2021)


“Kanada'da bir okuldaki toplu mezarda 215 'yerli çocuğun' kalıntıları bulundu...”

Kanada'nın British Columbia eyaletinde geçmişte yerlileri asimile etmekte kullanmış olan bir yatılı okulda, 215 çocuğun ceset kalıntıları bulundu.

Toplu mezar 1978 yılında kapatılan Kamloops Yerli Yatılı Okulu'nda bulundu.

Açılamayı yerli gruplardan Tk'emlups te Secwepemc'in lideri yaptı.

"Okulda bulunan mezar beni derinden üzdü" mesajını paylaşan Kanada Başbakanı Justin Trudeau olayı "Ülkemizin tarihinin utanç verici döneminin acı veren bir hatırası" diye niteledi.

Çocukların nasıl ve ne zaman öldüğü yerel yetkililerce araştırılıyor.

Kamloops kentindeki yerlilerin lideri Rosanne Casimir, ulaştıkları ön bilgilerin, ölen çocukların okul kayıtlarına geçmediğini gösterdiğini belirtti.

Kanada'da yerli çocuklar, 1800 ve 1900'lerde hükümet ve dini yetkililer tarafından yönetilen ve yerli çocukları asimile etmeyi amaçlayan yatılı okullara gitmeye zorlanıyordu.

Kamloops Yatılı Okulu, bunların en büyüklerinden biriydi. Katolik yetkililerce 1890'da açılan okulun 1950'lerde en az 500 öğrencisi vardı.

Okul 1969'da merkezi hükümetin kontrolüne geçti ve 1978'de kapanana kadar bölge öğrencilerine yurt hizmeti verdi.

Mezar hakkında ne biliniyor?

Tk'emlups te Secwepemc'ten yapılan açıklamaya göre ceset kalıntıları okul çevresinde yapılan inceleme sırasında yeraltı tarama radarlarıyla tespit edildi.

Kabile lideri Casimir "Ölen çocukların kaydı tutulmamış. Bazı cesetler 3 yaşında çocuklara ait" dedi.

Yerel yetkililer, çocukları okula gönderilmiş olan ailelere ulaşmaya çalışıyor. Toplu mezarla ilgili ön raporun Haziran ayı ortasında çıkması bekleniyor.

“Kanada, yerli kadınlara yönelik ırk temelli soykırımda bulunmuştu...”

Bundan iki yıl kadar önce yine BBC’de yer alan bir habere göre Kanada hükümetinin yürüttüğü araştırmada, Kanada devletinin kendi topraklarında yaşayan yerli halkın kadınlarına yönelik "ırk temelli soykırımda bulunduğu" sonucuna varılmıştı. Haberde şöyle denilmekteydi:

“Kanada'daki yerli kadınlara ve genç kızlara yönelik orantısız şiddet olaylarının artmasının ardından, Başbakan Justin Trudeau'nun hükümeti, bir soruşturma açılmasına karar vermişti.

Eylül 2016'da başlatılan soruşturma sonuçlandı. Yapılan incelemeler, yerli kadınların ölümleri ya da kayıp vakalarının, Kanada'daki diğer kadınlara göre 12 kat daha fazla olduğunu ortaya çıkardı.

Yaklaşık 3 yıl süren, 2 binden fazla kişinin tanık olarak dinlendiği soruşturma sonunda hazırlanan rapora göre, bu sorunun sebebi ülke politikalarına derinden yansıyan "sömürgecilik" ve devletin çözüm için adım atmaması.

Hazırlanan rapora göre, çözüm için atılacak adımların başında, yerli halkın kültürünü ve tarihini öğrenmek yatıyor.

Yayımlanan 1200 sayfalık raporu hazırlayan komisyonun başkanı Marion Buller, "Farklı şartlar altında yaşamalarına ve farklı geçmişlerden gelmelerine rağmen, kaybolan ya da öldürülen kadınların tümü, Kanada toplumunun iliklerine işlemiş ekonomik, sosyal ve siyasi marjinalleştirme; ırkçılık ve kadın düşmanlığı sorunlarıyla birbirine bağlanıyor." dedi.

Yerli halkın oluşturduğu örgütler ve uluslararası kuruluşlar, uzun yıllardır bu soruşturmanın açılması için çağrı yapıyordu.

2015'te hazırlanan Doğruluk ve Uzlaşı raporunda, Kanada'daki okullarda yerli kız çocuklarının katledilmesi için "kültürel soykırım" ifadesi kullanılmıştı.

Yayımlanan rapor ise bir adım ileri giderek, on yıllardır meydana gelen kayıp ve öldürme vakalarını "ırk temelli soykırım" olarak tanımladı.

Raporda, "Kanada'daki şaşırtıcı şiddet oranlarının arkasında yatan asıl sebep, ısrarla ve kasıtlı olarak süren insan hakları ihlalleri ve yerli hakların haklarının suistimal edilmesidir" ifadeleri yer almıştı.

1996'dan bu yana yapılan araştırmaların sonucunda, sorunun çözümü için 900'e yakın öneri yapılmıştı.

Ancak devlet, bunların hiçbirini yapmamış, herhangi bir adım atılmamıştı.

Bu duruma dikkat çeken raporda, "Katledilen yerli kadınların aile üyelerinin ya da şiddete uğradıktan sonra hayatta kalan kadınların bu süreçte yaşadıklarını açıkça anlatmalarına engel olan en büyük korkulardan biri, hiçbir şeyin yapılmamış olmasıydı. Daha önceki tüm raporlar bir rafta tozlanıyor ve tüm öneriler karşılıksız kalıyor" denildi.

Hükümet programındaki önceliklerinden biri yerli halkla uzlaşmak olan Başbakan Trudeau, inceleme komisyonuyla hikayesini paylaşan tüm yerlilere teşekkür etti ve harekete geçeceğine dair söz verdi...

1992'de kaybolan yeğeninin cesedi ancak 4 yıl sonra bulunan Shelia LeDoux, BBC'ye, "Bu yolculuk bizim için çok duygusaldı ama aynı zamanda bizi yeniden canlandırdı. Çünkü böylelikle başımıza gelenleri, benzer şeyleri yaşayan tüm ailelerle paylaşabildik" dedi.

Yeğeni için "Sanki sesi çıkmıyordu ve ben şimdi onun sesi oldum, söz verdiğim şeyi yerine getirdiğimi hissediyorum" dedi.

Kız kardeşi 33 yıl önce öldürülen Barbara Sevigny de, "Artık benim ve tüm ailemin yaşadığı acı, herkes tarafından teyit edilmiş oldu. Bizim hayatlarımızın da önemi var. Bu şimdi gerçek olmuş gibi." dedi.

BBC'ye konuşan Sevigny, geçmişte verilen ancak tutulmayan sözlerle hayal kırıklığına uğradıklarını, bu hükümetin atacağı adımları takip edeceklerini de söyledi.

Marion Buller, "Raporu okuyun, cinsiyetçiliğe, ırkçılığıa ve kadın düşmanlığına karşı sesinizi yükseltin. Hükümeti sorumlu tutun ve yerlilerin tarihini, Kanada'nın gerçek tarihini öğrenerek kendinizi özgürleştirin" açıklaması yaptı.

Soruşturma sonunda hükümete, bağımsız bir mekanizma kurulması ve önerilerin ne kadarının uygulandığının görülmesi için her yıl düzenli olarak rapor hazırlanması teklifinde bulunuldu.

Öneriler ise şöyle sıralanmaktaydı:

***  Yerli kadınlara ve kızlara yönelik şiddetle mücadele için ulusal bir hareket planı belirlenmeli, hepsinin kamu hizmetlerine eşit ve adil erişimi sağlanmalı

***  Ulusal Yerli Hakları ve İnsan Hakları Ombudsmanlığı kurulmalı

***  Hükümetler yerli halkların dillerini tanımalı ve korumalı, bu dillere resmi dil statüsü verilmeli

***  Seks ticareti içindeki tüm yerli kadınlar ve kızlar için destek programları başlatılması...”

(BBC – 29.5.2021)