Elli yıllık Kıbrıs sorunu, adada yaşayan insanların yaşamsal sorunudur. Etnik kökeni ne olursa olsun, her etnik grubun toplam sayısı ne kadar isterse olsun, ekonomik durumları ne isterse olsun, Kıbrıs’ta yaşayan her bir birey, Kıbrıs sorununun mağdurudur.
Kıbrıs sorununa doğrudan veya dolaylı taraf olmuş başka ülkeler de var, bu nedenle mağduriyet yaşadılar mı, yaşamışlarsa ölçüsü nedir tartışılabilir ancak Kıbrıs sorunu onların halklarının yaşamına dokunmadı. Bu noktada Türkiye’nin farklı bir konumu vardır; Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere her yıl verdiği yüzlerce milyon dolarlık maddi destek kendi halkından kestiği paradır. Dolayısıyla, Türkiye yurttaşlarının maddi kayıp mağduriyeti söz konusudur. Şimdi biri çıkıp da “ama Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan yurttaşları var ve verdiği mali destek onlara da harcanıyor” diyebilir, unutulmamalıdır ki Türkiye’nin mali desteği 1963 yılından beri sürmektedir.
Kıbrıs’ta tarafların siyasi unsurları, kendi halklarının yaşamsal sorununa çözüm için, Türkiye ve Yunanistan dışında, halkları hiç etkilenmeyen ülkelerden medet umuyor. Ancak o ülkelerin ilgisi tamamen kendi ülkelerinin yüksek siyasetinin çıkarları içindir. Kıbrıs Rum siyaseti, bir taraftan “Kıbrıslı çözüm” diyerek BM’yi görüşme masasında etkisiz unsur haline getirirken, diğer taraftan da özellikle BM Güvenlik Konseyi’nin daimi temsilcileri vasıtası ile avantaj kazanmaya çalışmaktadır. Amerika’yı, Fransa’yı, Rusya’yı, İngiltere’yi ziyaretlerle kendi politikalarına destekçi yapma gayretleri dikkat çekmektedir. Her ziyaretin sonunda ortak açıklama, her ortak açıklamanın da Rum medyasında Rumlara uluslar arası destek olarak reklamı… Her defasında yabancı destek nedeniyle Kıbrıslı Türklere ve Türkiye’ye karşı üstünlük kazandıkları hikayesi… Rum kamuoyu bundan ne derece etkilenir bilinmez, ancak Kıbrıs Türk kamuoyunun pek de etkilenmediği görülüyor.
Kıbrıslı Türklerle bir ortak açıklamayı başaramayan Kıbrıs Rum siyaseti, üçüncü taraflarla ortak açıklamalar yapmayı nasıl başarıyor? Nedeni gayet basit; üçüncü taraflar elli yıllık Kıbrıs sorunu döneminde bu açıklamaların hiçbirinin bağlayıcılığı olmadığını, Rumlardan bir şey almak için böyle açıklamalara imza atmanın bir sakıncası olmadığını gördüler, kendi istediklerini aldıktan sonra da Rumların istediği içerikteki açıklamaya imza atmaktan çekinmiyorlar. Örneğin, Papadopulos’un İngiltere ile imzaladığı ortak eylem planı Kıbrıs Türk tarafını ve Türkiye’yi çok endişelendirmişti; İngilizler ise hiçbir şeyin değişmeyeceğini, sadece kendilerinin Papadopulos’tan istedikleri bir şeyleri almış olacaklarını ima etmişti. Öyle de oldu…
Sadece bunlar değil, bir de BM’den, AB’den, Avrupa Parlamentosu’ndan da kararlar geçiriyorlar, Türkiye şunu yapsın, Kıbrıslı Türkler bunu etsin diye… Ne biri olur, ne diğeri; ama yeniden ve yeniden bu kararlar çıkıyor… Sonuç, sıfır… Bu çabalar, kağıt üstündeki bu kararlar, destekler neye hizmet ediyor? Kıbrıs Rum siyasetinin iç tüketimine… Kıbrıs Rum kamuoyunu yanıltmaya, kandırmaya ve gerçekte fayda üretmeyecek bir üstünlüğü moral destek için yaymaya…
Kıbrıs sorunu çözülecekse, üçüncü ülkelerin bir tarafa verdiği destek ile çözülmeyecek, tarafların uluslar arası desteği görüşme masasının yerini alamayacak. Türkiye’ye karşı bunca yıldır alınan kararlar, Türkiye’nin tavrında hiçbir değişim getirmedi, ne AB ile imzalanan Ankara Protokolü’nün uygulanmasında değişim getirdi, ne de Maraş’ın iadesine veya asker çekmede… Son günlerde alınan kararların, yapılan ortak açıklamaların benzeri son kırk yılda belki de yüzlerce defa alındı, değişen bir şey olmadı. Ama bir Annan Planı Kıbrıs’ta sorunu çözebilecek ve çok şeyi değiştirebilecek bir olgu idi. Kıbrıslı Rumlar bunu reddederek, Plan öncesi aldıkları yüzlerce kararlara, Plan sonrası da yüzlercesini ekledi ama sıfıra sıfır elde var sıfır…
Kıbrıslı Türkler bu durumdan fazla rahatsız değil ama sorunla yaşamaktan rahatsızdır. Arsız Rum siyasetinin, uluslar arası ilişkileri ve platformları kendi iç tüketimi için kullanması sorunun çözümünü geciktirmektedir. Ayrıca, bu desteği almaya çalışan Rum siyasetinin muhataplarına verdiği ödünler Kıbrıs’ın tamamından kopartılan haklardır. Üçüncü taraflar elbette arsız Rum siyasetini kendi çıkarları için kullanacaktır; Rum halkı da bu arsızların oyununa geldikçe mevcut statüko altında yaşamaya mahkum kalacaktır. İşin acı tarafı, Kıbrıslı Türklerin de bu çözümsüzlük sürecinde yaşadığı statükoya mahkum kalmasıdır.
Kıbrıs Rum halkı, siyasi unsurlarının “Kıbrıslı çözüm” diyerek üçüncü tarafların çözüm sürecine doğrudan katkısını önleyip, ondan sonra bu üçüncü tarafların huzuruna münferiden çıkarak onlardan aldığı desteğin hep kağıt üstünde kaldığını artık öğrendiğini ve dolayısıyla çözümün görüşme masasında aranması baskısını yaparsa, sorun çözülecek. Yok eğer, kağıt üstündeki kararlarla hala daha sonuç alacaklarına inanıyorlarsa, çözümsüzlük siyasetinin Rum ve Türk unsurları birlikte balayı yapmaya devam edecek.