Kıbrıslı barış aktivisti Dimitris Hacıdimitriu yazdı: “Bugün Colston, yarın sırada Grivas var...”

Sevgül Uludağ

“George Floyd’un öldürülmesi, “Siyah Yaşamlar Önemlidir” hareketinin başlamasına neden olmuştu...

Bristol’da ise bir heykelin, köle tüccarı Edward Colston’un heykelinin yok edilmesi, doruk noktası olmuştu... Polis, 10 bin protestocuyu durduramamıştı, bu protestocular heykeli söküp nehire atmışlardı...

Edward Colston çok zengindi ancak parasını köle ticaretinden kazanmıştı... Heykeldeki yazıda büyük servetinden bir miktar parayı hayır işlerine ayırdığı yazıyordu...

Kent ahalisi bu heykeli istemiyordu ancak yetkililer ahalinin bu talebini incelemişler fakat onlarca yıl boyunca herhangi bir karar vermemişlerdi. Nihayetinde protestocular kendi çabalarıyla nihai kararı verdiler ve birkaç dakika içerisinde heykel, nehrin dibini boyladı...

Yetkililer bu protestoya ellerinin altındaki tüm polis gücüyle, özel hizmetler ve orduyla karşı koymaya çalıştı... Ancak günümüzde 12 jüri üyesi, protestocuların suçsuz olduğuna karar verdi...

Bizde ise Leymosun’a bir Grivas heykeli dikildi.

Mesaj kaçınılmazdır...

Bugün Bristol’da Colston’un heykeliydi... Yarın ise sırada Grivas var...”

 

 

 


İKİ KİTAP...

“Farklı etnik kimliklerden öğretmenlerin paylaştıkları...”

Reneta Sibel Yolak’tan iki kitap... Kitapların ilkinin ismi “Dostluk Köprüsü”. Kitabın yazarı Yolak, kitabı hakkında şöyle yazıyor:

“Öğretmen Anıları

Uluslararasi Alter Yayınclık tarafından çıkan kitapta kendisi de Öğretmen olan Reneta Sibel Yolak’ın Öğretmen Anıları kitaplarında Yahudi, Ermeni, Rum ve Müslüman toplam 80 öğretmen ve Eğitimci anılarını paylaştı ve öğretmenlerini anlattı.

Kitabına Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan Reneta Sibel Yolak, hayatta olmayan, çok sevilen ve unutulmayan öğretmenlere de kitaplarının içinde yer veriyor.

KİTABIN ADI NEDEN DOSTLUK KÖPRÜSÜ?

“Öğretmenler de doktorlar gibi yemin ediyor.

Hangi din, dil, ırk ve ülkeden olursa olsun hepsine eşit ve sevgi dolu davranmak bir öğretmenin görevi.

Savaşta bile olsa, öğretmen her çocuğu sevmeli ve ayırım yapmamalı.

Bu kitapta da hem Yahudi, hem Müslüman, hem Rum, hem de Ermeni öğretmen ve eğitimciler anılarını paylaştılar.

Din Dil ırk ayırımı yapmadan.

Çünkü Dini ırkı dili ne olursa olsun, Öğretmen öğretmen, öğrenci de Öğrenci.

Hiçbir Fark yok.

İstedim ki renkli bir Mozaik olsun.

Kitabın içinde İngilizce öğretmeninden, İspanyolca öğretmenine, bale öğretmeninden piyano öğretmenine, sınıf öğretmeninden özel eğitim öğretmenine, fen öğretmeninden matematik öğretmenine, dans öğretmeninden Fransızca öğretmenine, kişisel gelişim öğretmeninden pasta öğretmenine, tarih öğretmeninden sosyal bilimler öğretmenine, muhasebe öğretmeninden ev idaresi öğretmenine, örgü nakış öğretmeninden dikiş öğretmenine, fizik öğretmeninden, masal öğretmenine kadar her branşta öğretmenler anılarını yazdılar.

İstedim ki, öğretmenlerimizin bir anı kitabı olsun.

İstedim ki, öğrencilerimiz de unutamadığı ve hayatlarını değiştiren öğretmenlerini yazsınlar.

Anılarını paylaşsın ve ölümsüz olsun. Nesillerden nesillere okunsun zevkle…

Örnekleri de çoğalsın ve hiç unutulmasın…”

ÖĞRETMENLİK HAKKINDA...

Reneta Sibel Yolak’ın çıkan bir diğer kitabı da öğretmenler ve öğretmenlik hakkında. Yolak’ın “Öğretmenim Canm Benim” isimlli kitabı hakkında yine Reneta Sibel Yolak tarafından kaleme alınan tanıtım metni aşağıdaki gibidir:

“Hepimizin okul anıları, yaşımız kaç olursa olsun hala dimağlarımızda …

Yıllarca anlatır dururuz….

Bu kitabı okuduğunuzda kah güleceksiniz kah duygulanacaksınız, kah kızacaksınız, kah ağlayacaksınız.

En önemlisi de eski okul günlerinize döneceksiniz.

Her anne veya baba birer öğretmendir aslında. Okula başlamadan önce çocuklarını eğitirler. Hayat boyu da örnek olurlar.

Yıllar geçse de unutulmayacak anılar. Okul anılarımız ve Öğretmenlerimiz.

Eğer bir çocuk şanslıysa küçük yaşta iyi bir öğretmene düşer.

Bu bir çocuk için en iyi şanstır çünkü hayatlarının ilk evresinde anne veya baba yerine geçen bu figürler okumayı sevdirir, hayata hazırlar.

Siz içinde öğretmenlik duygusuyla doğanlardan mısınız?

Daim öğretmen misiniz şu hayatta yoksa daima öğrenci mi?

Öğretmeyi mi seviyorsunuz öğrenmeyi mi?

Öğretmenler ve tabii kendim de sürekli öğretmenin yanı sıra sürekli öğrenen insanlar.

Ben de içimde öğretmenlik duygusuyla doğanlardanım. Aynı zamanda hep öğrenmek de istiyorum.

Öğretmenlik  öyle bir meslek ki kelimelere sığmaz, anlatamazsın. Dünyada bir sürü meslek var. Hepsi birbirinden özel ama öğretmenlik.

O anlatılmaz yaşanır.

Her gün yolunu bekleyen çeşitli yaşlarda öğrencilerin hayatını tamamen etkileyen, gelecek hayatlarında iz bırakan, onlara idol, örnek olan öğretmen…

Bir öğretmen binlerce öğrenci yetiştirir. Binlercesinin hayatına dokunur. Onlara yalnız ders öğretmez. Aynı zamanda geleceklerini etkiler. Hatta onlardan da her gün bir şeyler öğrenir. Onların kişisel becerilerini geliştirmesine yardım etmekle kalmaz, gün gelir hayatlarının temel taşı olarak ailelerinin yerini bile tutabilir.

Yeri gelir anne olur, yeri gelir baba olur. Yeri gelir ağabey, kardeş olur. Bir bakarsınız ki, hayatlarını geliştiren, kötü alışkanlıklardan kurtaran, yaşama sevinçlerini arttıran bir melek, sözünü dinleten bir öğretmen olur.

Bir bakarsınız ki, hayatı boyunca aldığı kararları etkileyen yol gösterici olur.

Onlar öğretmenlerimiz…

Anılar, özellikle öğretmen öğrenci anıları hiç unutulmaz.

Küçükken bir öğrencinin en büyük şansı, ona dersleri ve öğrenmeyi sevdiren, hem düşündüren hem sıcaklığıyla sarıp sarmalayan, yol gösteren iyi bir öğretmeninin olmasıdır.

Teknoloji çağında yaşıyoruz. Bir sürü çalışanın yerini makineleri bilgisayarlar, robotlar alıyor ama öğretmenlerin yerini hiçbir şey tutamaz.

Gün gelir ailesinden alamadığı sevgi olur. Gün gelir öğretmen ekmeğini onlarla paylaşır.

Gün gelir topluma faydalı birer birey olmaları için bütün gücüyle çalışır, çabalar. Hatta kötü yola girmelerini engeller.  Onları topluma kazandırır.

Bilgiyi artık cep telefonlarımızdan, tabletlerimizden kitaplardan öğrenebiliriz. Ama idealist bir öğretmenin etkisi ve yerini hiçbir şey tutamaz. Gün gelir öğrencilerini motive eden bir kişi olur. Gün gelir okulu bırakmak isteyen öğrencinin hayatına bir destek olur ve eğitimini bıraktırmaz.

Gün gelir maddi destek verir. Gün gelir kış soğuğunda üşüyen öğrencilerine çorba pişirir.

Öğretmen bir ışık olur, bir meşale olur. Öğrencilerinin hayatlarını aydınlatır.

Gün gelir, okuma sevgisi aşılar. Kitaplara alıştırır. Gün gelir çalışma metotları, öğrenme sevgisini aşılar.

İnsanlara nasıl davranılacağı, edep, ahlak, saygı ve sevgiyi öğretir.

Öğrencilerinin elinden tutar ve karanlık yolları aydınlığa çevirir.

Geçmişimizi, geleceğimizi ve her anımızı şekillendirmemize yardım eder bir öğretmen.

İşi asla kolay değildir.

Hem de hiç kolay değil.

Karşıdan çok kolay görünebilir. Farklı ailelerden gelen bir sürü öğrenciye aynı anda ulaşabilmek. Onların ihtiyaçlarını anlamak ve yardım etmek..

Aynı seviyede olmayan bir sürü kişiye aynı anda öğretebilmek.

Şımarıklıklarını çekebilmek, öğrenmek istemeyen öğrencilere öğrenme sevgisi aşılayabilmek.

Dersi sabote etmek için türlü yollara başvuran, yeri gelince öğretmeni çıldırtan kalplere ışık olabilmek..

Öğretmen olmak gerçekten çok zor ve çok fedakarlık gerekiyor.

Eve de ödev getirir öğretmen. Her sınavı ilmek ilmek okur ve görüşlerini yazar.

Her öğrenciyi ilmek ilmek işler. Tıpkı nakış gibi Sevgi ve sabırla…

Yeri gelir kendine güveni olmayan öğrenciden bir kahraman çıkartır.

Gün gelir sevgisiyle, şefkatiyle ağlayan üzülen minik kalplere merhem olur.

Gün gelir binası olmayan okulu boyar, ahırdan sınıf yapar.

Gün gelir beş sınıfa aynı anda öğretir.

Gün gelir hayata ve eğitime küsen öğrenciye yaşama sevinci verir.

Gün gelir ailesinin okutmadığı kız öğrenciye kol kanat getirir.

Gün gelir çocuk yaşta evlendirilerek cahil bırakılmak istenen kişiyi korur.

Gün gelir öğrenmek istemeyen haylaz öğrenciyi doktor bile yapabilir.

Gün gelir ağlayan öğrenciye şefkatli bir yardım eli olur.

Gün gelir öğrencilerine sevgiyi, paylaşmayı öğretir.

Öğretmenlerin görevleri saymakla bitmez.

Gün gelir öğrencilerinin gözlerindeki bir parlaklık, bir gülüş tüm yorgunluklarını unutturur öğretmenlere…

Gün gelir okutulmak istemeyen kız öğrencilerin aileleriyle savaşır.

Gün gelir ezilen kadının eli kolu olur.

Gün gelir okuma yazma bilmeyenlerin aydınlık meşalesi olur.

Gün gelir hayvanlara eziyet edilmesini önler, öğrencilerine hayvan ve doğa sevgisini aşılar.

Gün gelir saygı görmez ezilir ama yılmaz çalışır.

Herkes öğretmen olamaz.

Öğrencileri çok ama çok sevmek lazım. Her şeyden önce özverili ve fedakar olmak lazım.

Sabırlı ve azimli olmak lazım.

Küçük kalpleri ve hayatları  etkilemesi lazım.

Bazen gerçek bir anne veya baba, ya da bir ağabey veya abla, ya da bir rol modeli örnek alınacak bir kişi.

Öğrencilerindeki yetenekleri görüp onları sevdikleri alanlara yöneltmesi gerekli.

Öğretmenlik çok kutsal bir meslek, çünkü bugünün küçükleri ve yarının büyüklerine yeni yollar, yeni hayatlar kazandıran, hatta onların hayatını baştan sona etkileyecek sihirli güçleri var onların.

Yıllar sonra bile hatırlanacak ve yıllar sonra bile unutulmayacak onlar. Her zaman hatırlanacak sevgiyle..

Her zaman belki de gözlerimizi parlatacak bir isminin anması…

Her zaman kalbimizde yerleri olacak..

Bazen de öğretmen olmasa bile, bir insanın sözleri, bakışı veya bir davranışı bize öğretmenlerin öğretemediği hayat dersini verir ve hayatımızda çok etkili olur.

Bazen de bir yakınımızın veya komşumuzun bir öğretisi hayat boyu yoldaşınız olur, hayatınızı ışığıyla aydınlatır...”

(AVLAREMOZ – 27.12.2021)

 


DÜNYADA GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYLE İLGİLİ NELER YAPILIYOR?

“Karadağlı roman yazarı Nikola Nikoliç, milliyetçi söylemlerden ötürü kaygılı...”

Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’nda yer alan röportajında, Karadağlı roman yazarı Nikola Nikoliç, milliyetçi söylem nedeniyle kaygılarını ifade ediyor...

Samir Koyaseviç imzasıyla 6 Ocak 2022’de yayımlanan haberi okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. BİRN’deki haber şöyle:

***  Karadağlı genç roman yazarı Nikola Nikoliç, ülkesindeki hükümetin 1990’lı yıllarda işlenmiş suçları ele alma vaadiyle işbaşına gelmiş olduğu halde, politikacıların hala etnik bölünmeleri siyasi bir araç olarak kullandığına dikkati çekiyor.

***  32 yaşındaki Nikola Nikoliç, Karadağ’ın savaş geçmişiyle ilgili yazan ender romancılardan birisidir ve ülkesindeki siyasi elitin hala modası geçmiş milliyetçi söylemlere sarılması, onu düşkırıklığına uğratıyor.

***  Politikacılar eski bölünmüşlükleri oy çekmekte en önemli faktörlerden biri olarak kullanıyorlar... Bu bölünmüşlükler, kimliklerini etnik ve dini farklılıklara dayandıranlar için tıpkı bir mıktnatıs gibidir” diyor Nikoliç, BİRN’e verdiği röportajda... “Bu bölünmeler bir yana konabilir, gündelik yaşamın zorunlulukları öne çıkarılabilir ve işte o zaman, o politikacılar kaygan bir zemine basıyor olurlar” diye konuşuyor.

***  Nikoliç’in “Alarm Zilleri” başlıklı romanı 2019 yılında yayımlandı ve 1999 yılında Yugoslavya’ya karşı Batılı askeri ittifakın NATO bombardımanı esnasında Karadağ’ı bombalaması sonucu başkent Podgoriça’dan bir gencin nasıl da hızlıca büyümek zorunda kaldığının öyküsünü anlatıyor...

***  “Bazıları o sene sanki hiç yaşanmamış gibi davranıyor... Ve NATO’yu sevseniz de, NATO’dan nefret etseniz de bir şey değişmiyor çünkü tarihsel verileri görmezden gelmek, uzun vadede kimsenin yararına değildir” diyor Nikoliç.

***  NATO, o dönem Yugoslavya Cumhurbaşkanı olan Slobodan Miloseviç’in Kosova Kurtuluş Ordusu’na karşı askeri saldırısını ve yaygın etnik temizleme harekatını sona erdirerek bir anlaşmaya varılması için hava saldırıları başlatmıştı...

***  “Bombalama kampanyası başladığında, ben daha bir çocuktum ve ben ve arkadaşlarım, bu bizim başımıza gelmiyor gibi yapıyorduk” diye hatırlıyor Nikoliç.

***  Karadağ da o dönemde Yugoslavya’nın parçasıydı ve ülkedeki askeri kamplar NATO tarafından bombalanmaktaydı. En ölümcül saldırı ise 18 Nisan 1999’da, kuzeydeki Murino köyünde yaşanmış ve çocuklar dahil, altı kişi, NATO füzeleri bir köprüyü vurduğu zaman öldürülmüştü...

***  NATO karşıtları, bu olayı Karadağ’ın Batılı askeri ittifaka katılmasına karşı bir argüman olarak kullanmaya çalışmıştı ancak ülke 2017’de NATO üyesi oldu...

***  Eski Yugoslavya’da 1990’lı yıllarda yaşanan savaş esnasında küçük bir oğlan çocuğu olduğu halde, Nikoliç, bu savaşın tıpkı kendisi gibi başkalarının da çocukluğuna gölge düşürmüş olduğunu söylüyor.

***  “Anne-babalarımız bizleri gerçeklikten korumaya çalıştılar ve savaş alanından medyadaki haberler ve öyküleri bizlerden uzak tutmaya çalıştılar. Bizler savaşın kıyısındaydık ve ne iyi ki yok edilmekten kurtulduk. İşte bu nedenledir ki o dönemi çok ciddi travmalar olmaksızın atlatabildik” diyor.

***  Yugoslavya’nın bir parçası olan Karadağ ve askerleri, Hırvatistan ve Bosna-Hersek savaşlarına katıldığı halde, ülkede kendi topraklarında herhangi bir çatışma olmamıştı. 1991 yılında Hırvatistan’ın tarihi kıyı şehri Dubrovnik’in kuşatılması, Karadağ askerlerinin katıldığı en büyük askeri operasyon idi...

***  Karadağ’da 1990’dan başlayarak geçen seneye kadar Milo Dyukanoviç’in Demokratik Sosyalist Partisi iktidardaydı ve Nikoliç’e göre son 30 sene içerisinde Dyukanoviç hükümeti, savaş döneminin geçmişiyle yüzleşme konusunda herhangi siyasi bir irade gösteremedi...

***  “Devlet medyasının savaş propagandası benzeri yayınlarına ilişkin herhangi birisine dava okunduğunu hatırlamıyorum. Aynı şekilde Hırvatistan kıyısından buzlukları kurtarmak gibi kahramanca bir misyondan söz eden de yok” diyor Nikoliç, askerlerin Dubrovnik’te ganimet etmelerini alaycı bir ifadeyle işaret ederek...

***  Karadağ 2006 yılında bağımsızlığına kavuştuktan sonra yalnızca sekiz dava görülmüş savaş suçlarıyla ilgili, bu suçlar da Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Kosova’da işlenmiş ve ancak en alt düzeydeki suçlulara dava okunmuş!

***  Karadağ’da yeni hükümet, Aralık 2020’de işbaşına geldiği zaman, savaş döneminde geçmişe ilişkin yüzleşmenin, hedeflerinden birisi olduğunu belirtmiş fakat etnik bölünmeler, 1995’te Boşnak Sırplar’ın gerçekleştirdiği Srebrenika katliamının soykırım olarak tanınıp tanınmaması konusunda tartışmalar bulunuyor.

***  Nikoliç, yeni hükümetin geçmişteki yaklaşımdan farklı bir yaklaşım göstermek için özgün bir fırsata sahip olduğunu ancak değişim kapasitesi bulunduğuna ilişkin hiçbir belirti gösteremediğini kaydediyor.

***  Karadağlı bu roman yazarının kitapları arasında “Atakama”, “Düğüm”, “Kıvrımlı Yol” gibi romanlar bulunuyor ve ona göre yazarlar, geçmişle yüzleşmede önemli bir rol oynuyorlar çünkü savaş kurbanları genelde isimsizdirler ve ancak edebiyat aracılığıyla bir sese kavuşabilirler...

***  “Savaşla ve çekilen acıyla ilgili en kaydadeğer bilgileri, kendi kişisel deneyimlerini edebi çalışmalara dönüştürenlerden alırız... Bunlar, acı verecek kadar soğukkanlı biçimde acılara ilişkin tanıklıklardır” diyor... Ve yazarların, eski Yugoslavya'da yeniden yakınlaşma konusunda siyasi liderlerden çok daha fazla iş yaptığına dikkati çekiyor.

***  “Balkanlar’da uluslarımız arasındaki ilişkilerde, liderlerimizin tören gülücüklerinden çok daha etkili olan şey, bölgesel edebiyat festivalleridir” diyor Nikoliç...

(BİRN’den özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).