Aydan Afşaroğlu
“Onlar Daha Çocuktu”
1 ve 2 cilt, 848 syf, Eylül 2021
“Onlar...
1976 ile 1978 yılları arasında Türkiye’de öldürülen altı Kıbrıslı genç vardı; kimi on sekizinde, yirmisinde, en büyüğü yirmi ikisinde.
Özer Elmas, Mehmet Ömer, Muharrem Özdemir, Mustafa Ertan, Ercan Turgut ve Sadık Cemil.
Hepsi de öğrenim görmek için gittikleri yerde, Türkiye’de öldürüldüler.
Bir çocuk daha vardı...
Öldü diye ağaçların derinliklerine, ormanın ıssızlığına bırakılan...
Ölüm ile yaşam çizgisini yaşayarak öğrenen bir çocuk! Ülmen Aygın.
Ölümlerinden 40-45 yıl sonra da olsa bu kişileri, sevdikleriyle birlikte kalıcılaştırmak, okuyucuyla buluşturmak, yaşanılanları gözler önüne sermek gerekiyordu.
Sevdiklerinin yüreklerinde yaşayan ve kısacık yaşamlarıyla toplumlara ışık tutan bu gençleri saygıyla anıyor, bugün hayatta kalmayı başaran Ülmen Aygın’a ‘merhaba’ diyorum.
Onlar ÖZER’di, MEHMET’ti, MUHARREM’di.
Onlar MUSTAFA, ERCAN.
Onlar SADIK’tı, ÜLMEN’di.
... daha ÇOCUKTU.”
(arka kapak yazısı)
Nihat Nalbantoğlu
“Abohor’un Güzel İnsanları ve Fani Dünya Konukları”
kendi yayını, 280 syf, Ekim 2021
“... Uzun bir süredir, beni ben yapan, doğduğum, büyüdüğüm ve bugün hâlâ yaşadığım köyüm ve köylülerim ile ilgili, bir sonraki nesillere aktarabileceğim bir esere hayat vermek istedim.
Ve işte şu anda elinizde tuttuğunuz kitap dünyaya geldi. ‘Abohor’un Güzel İnsanları ve Fani Dünya Konukları’ adını verdiğim, köyümün 60 yaş üstü insanlarının yer aldığı bir kitap hazırladım. İçinde onlara dair fotoğrafları ve yaptığım röportajları bulacaksınız...
... Size biraz Abohor köyünden bahsetmek istiyorum.
Mesarya ovasının tam ortasında, Lefkoşa ilçesine bağlı bir köy olan Abohor’un birden fazla ismi vardır. 15. Yüzyıl Venedik kayıtlarına göre ismi Apukori’dir. Daha sonra Osmanlı döneminde Abohor adını aldı. Rumca ismine bakarsak, adı Epicho diye geçiyor. 1958 yılında ise şu anki resmi köy adı olan Cihangir ismi verildi. Benim için ise tek bir adı var, Abodor...”
(sunuş yazısından alıntı)
Remzi Halluma
“Faili Meçhul-3”
Galeri Kültür yayını, 64 syf, 2021
“... Yakın geçmişimizi doğru okumak; dönemin aktörleri ‘kahramanlar’ı, ‘esfane örgütler’in saklı yüzlerini öğrenmek, karartılmış geçmişe saklanan olayların aslında nasıl ve ne şekilde kimler tarafından gerçekleştirildiğini anlatmak için bu çalışmayı tamamlayıp kitaplaştırdım.
Öncelikle, bildiklerini benimle paylaşan, elindeki fotğrafları kullanmama izin verenlere içtenlikle teşekkür ediyorum. Onlar yardımcı olmasaydı, yakın tarihimizin sözlü anlatımlarını tamamlayamaz, arzuladığım olgunluğa ulaştıramazdım...
Başka bir ülkenin tarihini yazabilecek birikime ulaşmak, tarih bilimindeki gelişmişliğin en önemli göstergelerinden biridir.
Kendi ülkesinin gerçek tarihini bilmeyen, kurgular üzerinden resmi tarih yazmanlığına devam eden ‘göndermeler’in ya da onların ‘işbirlikçileri’nin, Kıbrıs’a dair ‘gerçek olmayan olaylar ve kahramanlara dayalı yarattıkları harikalar’ ortadadır.
Yaşananlar karşısında Kıbrıslılar’ın ortak tepkide buluşuyor olması oldukça güzel, ancak yeterli değil. Sadece canımız yandığında ortaya çıkmakla, gidişatı durdurmak olası gözükmüyor.
Her geçen günde, geçmişi arar durumdayız.
Daha güzel yarınlar için, kurgulardan kurtulup gerçeklerle yüzleşme yolculuğunda, iyi okumalar diliyorum. –R. Halluma-“
(giriş yazısından alıntı)
Ümit İnatçı
“KUYU-İç ve Hiç”
Baranga yayını, 144 syf, (ikinci baskı) 2020
“Gerçek ve metafor arasında salınan kuyu, kaygıların derinliği ve vicdanların sığlığı arasında kurulan ilişkiye işaret ediyor. Bu durum bana iç ve hiç arasındaki bağın ne kadar sıkı olduğunu hatırlattı.
Kuyunun derinliğinde hiçleşen bir beden aynı zamanda bir iç dünya kirlenmesinin de nesnesine dönüyordu. Sonuçta canını yitiren ve can alan arasında bir hiçlik benzeşmesinin gerçekleştiğini görürüz.
Cellat bir kere öldürülebilir ancak kurban –yok oluşuyla- her gün öldürmeye devam edebilirdi.
Yası tutulamayan bir ölünün geriye kalanlardan öç alırcasına vicdanları taciz etmesi ve yaşamı erteleyen bir askıya alınma durumu yaratması, üstesinden gelinmesi zor bir iç halidir.
İşte bu romanda, yazarken anlamaya ve kendimi ikna etmeye çalıştığım ikircikli durum budur.”
(arka kapak yazısı)