2023 yılının son ayını da tamamlamaya hazırlandığımız şu günlerde, bir yıl boyunca gazetemizde yayınladığımız ve yayınlamaya zamanımızın yetmediği Kıbrıslı Kitapları, 07 Ocak 2024 Pazar günü toplu olarak bu sayfalara not düşmek için hazırlanıyorum. Bir aksilik çıkmazsa en azından benim ulaşabildiğim Kıbrıslı Kitapları arşivimize, gazetemiz aracılığıyla katmak benim için bir görev. Böylece bir yıl içerisinde hangi türlerde daha fazla ürün verdiğimizi de az çok ortaya çıkarma şansımız olacaktır. Elbette 2023 yılında yayınlanmış olan ama bu sayfalardan sizlere ulaştıramadığım Kıbrıslı kitaplarımız da olacaktır. Bunları da artık 2024 yılında sizlere duyuracağız.
Özer Özgür, nam-ı diğer “Özker Hoca”, Kıbrıs Türk Solunun en önemli figürlerinden biridir. İnandığı ve mücadele ettiği idolojik düşüncelerinden hiçbir zaman sapmayan ve bu yolda birçok bedel ödeyen Özker Özgür’ü, Kıbrıs Türk Siyasi Tarihimiz için bir belge niteliğinde, Abdullah Korkmazhan kaleme aldı.
Abdullah Korkmazhan “Vretçalı Hoca, Özker Özgür, 1940-2005”
Yayıncı: Baranga
Ekim 2023
Syf: 310
“Elinizdeki kitabın amacı, yaşamı boyunca zorlu adalet yolculuğunu kararlı adımlar ile kat eden Vretçalı Özker Özgür’ü, yaşamı anlamlı ve yaşanabilir kılma arayışını, Kıbrıs siyasi yaşamındaki radikal, dönüştürücü etkisini, yaşadığı adaletsizlikleri ve ardında bıraktığı mücadele mirasını okur ve özellikle genç kuşaklar ile buluşturmaktır. Belgeler, günlükler ve tanıklıklar ile kapsamlı bir Özker Özgür portresi sunan kitap, Kıbrıslıtürk toplumundaki üçüncü kuşak sol mücadelenin oluşum sürecini ve kısa tarihini de içermektedir.”
(arka kapak yazısı)
Bülent Dizdarlı, tıpkı diğer romanlarında olduğu gibi bilmediğimiz yeni şeyleri öğretiyor, aynı zamanda bilip de unuttuklarımızı hatırlatıyor. Bunu yaparken de, polisiye roman sürükleyiciliğinde bir an evvel sona ulaşmak için okuru kelimelerinin peşinden koşturtuyor. Tüm bunlara ek olarak, kadına yönelik şiddeti ve bugünün Kıbrıs'ının siyasi çürümüşlüğünden doğan talan etme hoyratlığını da satır aralarında bir kez daha bizlere hatırlatıyor.
Bülent Dizdarlı “Lambousa Prensesi”
Yayıncı: Khora
Eylül 2023
Syf: 120
“İstanbullu genç bir kadın olan Melike, yaşadığı erkek şiddetinin travmasını atlatmak amacıyla Kıbrıs’a taşınır. Abisinin çalıştığı otelde iş bularak yeni bir hayata ve adalı bir gençle yeni bir aşka yelken açan Melike’nin kaderi, bir zamanlar yelkenli bir gemiyle adaya iyileşmeye gelen Lambousa Prensesi Melaike’yle benzeşmektedir. Ancak bir farkla...
Öte yandan ada sadece yeni bir hayat kurmak isteyenlerin değil, eski bir hazinenin izini sürenlerin de hedefindedir. Sahaflarda bulunan bir define haritası, Karadenizli hayalperest Yunus ile İnterpol tarafından aranan Abraham ve Joseph’i Lambousa Krallığı’na sürüklerken, adanın elektrik sorunu, Melike’nin elektrik mühendisi eski kocası Cemal’in de yolunu hazine avcılarıyla kesiştirir.
Covid-19 pandemisinin zamanı adeta dondurduğu günlerde, aşkın sıcaklığıyla yaralarını saran Melike, takıntılı bir şekilde peşine düşen Cemal’den kurtulabilecek, hem kendi içinde hem de Cemal’le hesaplaşabilecek midir?
Kıbrıs efsanelerini, mitolojiyi ve günümüz gerçekliğini ustalıkla biraraya getiren “Lambousa Prensesi”, genç bir kadının iyileşme sürecini ele alırken, yarattığı çok boyutlu karakterlerle toplumun hastalıklı yönlerini ortaya koyan; sürükleyici olay örgüsüyle bir solukta okunan bir roman.”
(arka kapak yazısı)
Anı-roman türündeki yayınlarımız yine 2023 yılı içerisinde en çok ürüne sahip olan çalışmalardır. Kimi kitaplarımızda direkt olarak anılar dile getirilse de bazı yayınlarımızda ise kurgusal bir yol alış içerisinde hem anılar hem de Kıbrıs yaşamı, örf adetleri kelimeler arasına yerleştirilmektedir. Tıpkı Caner Arca’nın bu kitabında olduğu gibi.
Caner Arca “Cici Bey-Ayak İzleri”
Yayıncı: kendi yayını
2023
Syf: 296
“Enver ile Samiye evlendiler, mutluydular. Birçok insan evliliği “mutlu son” olarak düşünür ya da mutluluğun başlangıcı olarak algılar. Sanki mutluluk uzun bir süreçmiş gibi. Onlar da öyleydiler. Biri güzel genç bir kız buldu ve onunla evlendi öteki ise yakışıklı bir adamla evlendi. Oysa iki farklı kişilik atık birlikte yol alacaklar yaşamlarının her anında.
Bir yanda yakışıklı, genç kızların beğeni ile baktığı, “Cicibey” diye isimlendirdikleri, yediği yedik çaldığı düdük ve kendinden nerde ise 20-25 yaş daha küçük ama güzel bir kızla evlenen bir adam. Diğer yanda daha çocuk sayılacak yaşta, güzel ama hep babasını özleyerek, annesinin kanatları altında büyümüş, daha çocuk yaşta kardeşlerine hem abla hem de anne olmuş, yoksulluk çekmiş bir genç kız. Gördüğü anda beğenmiş ama belki de evliliğinde babasını arayan genç bir kız.”
(arka kapak yazısı)
1974 Kıbrıs savaşı anılarının kitaplaştırıldığını zaman zaman görebilmekteyiz. Aslında söz konusu savaşın “kahramanlıklarından” öte şahsi fikrim, esaret yaşamış, göç etmiş ve tüm bunların kendi seçimi olmadan hayatına girmiş “insan” hikâyelerinin not düşülmesi gerektiğine inanıyorum. Düşmansız, nefretsiz, kinsiz. Merkezine inanı ve insanlığı oturtan, savaşların yıkımını her iki toplum için de kelimelere döken çalışmalar. Gazete sayfalarında kalmış bu konularla ilgili birçok röportaj, anı yazıları vardır. Dileğim bunların da kitaplaşması ve gelecek kuşaklara bırakılması. Bu noktada bir Limasollu olarak ve 9.5 yaşımda Limasol’da esir düşmüş binlerce insanımızından biri olarak, söz konusu “Esaret Günlerimiz, Limasol-Kıbrıs 1974”, beni yine o günlere götürdü.
Pembe Pehlivan/Mustafa Pehlivan “Esaret Günlerimiz, Limasol-Kıbrıs 1974”
Yayıncı: Varyant
Haziran 2023
Syf: 248
“Nişanlım Pembe ile Kıbrıs’a gidiyoruz. Hem ailesi ve akrabalarıyla tanışacağım hem de birlikte tatil yapacağız. Mersin’den kalkan Yeşilada feribotu gece karanlığında suları yararak sessizce ilerlerken biz de güvertede gökyüzünü seyrediyoruz.
Üç haftalığına ilk defa gittiğim Kıbrıs’ta, yaşam ve var olma mücadelesi veren Kıbrıs Türklerinin kurtuluş mücadelesinin ortasında kalmıştım. Hiç savaşmadığım halde 88 gün “savaş esiri” olarak Kıbrıs adasında tutularak bu mücadelenin bir parçası olmuştum.
Yaklaşık dört ay sonra Mersin’e dönerek aynı gemi, aynı güverte, kulağımda yine aynı suların sesiyle gökyüzünü seyrediyordum ama bu sefer Pembesiz. Üzüntüyle birlikte suçluluk duyuyordum nişanlımı bırakarak döndüğüm için.
Kelimelerin boğazımızda düğümlendiği ve zaman zaman karşılıklı sessizliklerle yaptığımız son telefon görüşmemizde “İsteğin dışında başına ne gelirse gelsin seni bırakmam. Seni çok seviyorum. Ben olursa olsun seni bekleyeceğim,” diyebilmiştim.
Aradan yıllar geçti, o hatıralar unutulmadan sözcüklere döküldü ve elinizde tuttuğunuz kitap oldu. Bize anlatmak size de okumak düştü.”
(arka kapak yazısı)