BİR HABER YORUM
Ercan Havaalanı yakınlarında bu yılın başında bulunan cansız kadın bedeniyle ilgili olduğu gibi, geçtiğimiz hafta içinde bu kez Haspolat yakınlarındaki başka bir gencin cansız bedeni üzerine de pek konuşmadık yine… Yabancı uyruklu iki kişiye aitti bu cansız bedenler çünkü…
Oysa “bizden birine” oldu mu, ortalığı ayağa kaldırıyoruz.
Basın bültenlerine düşen ‘odasında ölü bulundu’, ‘iş kazasında yaşamını yitirdi’ gibi ülkemizde yaşamını veya eğitimini sürdüren kişilerin ölüm haberi, gündemlerimizde fazlaca yer bulmuyor.
Bulduğunda da onlara değil, “kendi halimize” ah vah ediyoruz.
…
Nijerya uyruklu gencin cinayetine ilişkin haberlerin yorumlarına takıldı gözüm.
Bazılarını ‘filtrelemek’ durumunda da kaldığımız onlarca yorumda hep ötekileştirme, ayrımcılık, öfke, hep ırkçılık vardı.
‘Bir bu belalar eksikti’, ‘yakında birbirimizi mumla arayacağız’, ‘bu daha başlangıç’ mealinde onlarca yorum…
6 Ocak’tan bu yana kimliklendirilmeyi bekleyen yabancı uyruklu bir kadına ait olduğu belirlenen cansız bedenle ilgili konuşanı duymadım hiç… Geçen gün dövülerek öldürüldükten sonra yol kenarına atılan Nijeryalı genci de…
Sistemsizlik, düzensizlik, kayıt dışılık… Evet, hepsi ülkemizin birer gerçeği ama peki ya insanlık? Onu nerede unuttuk?
Bunun nedeni nedir, nedendir, uzmanların bileceği iş ama ‘Biz ne zaman bu kadar vicdansız olduk, ne zaman bu kadar ırkçı olduk’ diye düşünmeden de edemiyorum…
Onlar sordu, biz sustuk…
“Aynısı yerli birine olsa böyle olur muydu?
YENİDÜZEN’in dünkü sayısında eğitimini burada sürdüren yabancı öğrencilerin ifadeleri yer aldı. Dila Şimşek’in röportajlarında yabancı öğrencilerin ifadeleri oldukça çarpıcıydı…
“Yerli birisi öldürülse yer yerinden oynayacakken, üzüntü duyduklarını bildiren bir açıklama bile yapılmadı. Polis bizi ciddiye almıyor” diyen öğrenciler, yabancılar olarak ülkede kendilerini tehdit altında hissettiklerini söylüyor.
“Yerli halk, ölen bizden olunca, cinayete bile ses çıkarmıyor” diye adeta isyan eden öğrenciler, yer yerinden oynayacak bir meselede bile konunun konuşulmadan kapandığından dert yanıyor.
Öğrenciler, “Aynısı yerli birine olsa böyle olur muydu? Üniversiteler sessiz kalır mıydı? İnsan haklarını savunan Sivil Toplum Örgütleri susar mıydı?” diye soruyor.
Ülkenin keşfedilmemiş en büyük sosyal sorunların biri…
‘Yabancı öğrenci sorunu”
Son olaylar; Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi Direktörü, Araştırmacı Mine Yücel’in Gaile’nin 445’inci sayısında, ülkedeki yabancı öğrencilerin sorunlarını belirlemek üzere yaptığı çalışmadan derlenen özete ilişkin makalesini akılları getiriyor.
Ülkede bulunan 20’ye yakın üniversitede öğrenim gören 100 binin üzerindeki öğrenciler arasındaki binlere yabancı uyruklu öğrenci…
Mine Yücel, ülkeye farklı ülkelerden aracılar tarafından büyük yalanlarla getirilen ve beklediklerinden çok farklı bir ortam bulan, burada sömürülmeye, tecavüz ve şiddete, cinayetlere açık halde ortada bırakılan çok geniş bir de yabancı öğrenci grubu bulunduğuna işaret ediyordu…
Farklı ülkelerden gelen yabancı öğrencilerin farklı geliş sebepleri, kültürleri ve tecrübeleri olduğuna işaret eden Araştırmacı Yücel, buraya geldikten sonra yaşamış oldukları sorunların birçoğu ise ortak sorunlar olduğuna da değiniyordu.
Yücel, öğrencilerin en önemli ortak sorunlarından birinin burada kendilerine bolca anlatılan ‘uluslararası ortamı’ bulamamaları olduğuna vurgu yapıyordu…
2017 yılına ait bu makalesinde, Yücel, ülkeye gelen ama öğrencilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan kesimlerin sadece parasını alıp onları kendi haline bırakma mantığının bugün ‘yabancı öğrenci sorununun’ bu ülkenin henüz keşfedilmemiş ama en büyük sosyal sorunlarından biri olma potansiyeline sahip bir sorun haline gelmesine neden olduğuna işaret etmişti.
“Yabancı öğrencilere karşı nasıl davranılması gerektiğini bilemeyecek kadar kapalı toplum…”
Araştırmacı Mine Yücel’in hatırlatmak istediğim aşağıdaki ifadeleri, yaşananlara ve yaşanma potansiyeli yüksek olanlara da adeta ışık tutuyor:
“Kültürel olarak farklı kültürlere hazır olmayan toplum, bir anda çok ciddi rakamlarda öğrenci ile karşı karşıya kaldığı zaman özellikle ırkçılık, taciz, yabancı öğrencilere karşı nasıl davranılması gerektiğini bilemeyecek kadar kapalı toplum olma gibi sorunlar yaşamaktadır.
Ve bunu öğrencilere karşı bir ırkçılık olarak yansıtmaktadır. En basit ve en masum şekli ile markette gördüğü ‘zenci’ kıza yaklaşıp, saçına dokunup, gerçek mi bu saçlar gibi sorular sormanın hiçbir şekilde yanlış olmadığını düşünen bir toplumda yaşamaktayız bugün. Fakat yabancı öğrencilerin sorunları maalesef bununla sınırlı kalmamaktadır.”
“Tek kurtulma noktaları ise eve geri dönüş…”
Öğrencilerin burada toplu taşımadan, dil sorununa, barınma sorunundan fahiş fiyatlara bir çok sorunla yüz yüze kaldığına işaret eden Mine Yücel, öğrencilerin ilk başta planladıkları bütçenin burayla ve buradaki yaşam koşulları ile örtüşmediğini öğrendiklerine de değiniyordu…
Üniversite öğrencilerinin öğrenci vizesi ile çalışması yasal olmamasına rağmen devletin buna göz yumduğuna ve öğrenciler bir anda kendilerini sömüren ve yerli elemanlara kıyasla daha uzun ve daha ucuza çalıştıran bir sistemin içerisinde buluverdiğine vurgu yapmıştı.
Mine Yücel’in makalesinden paylaşmak istediğin diğer tespit ve değerlendirmeler, tamamen ‘onların penceresinden’ neyin ne olduğunu gözler önüne seriyor:
“- Çalışmamızda toplum içerisinde sıkça ırkçılığa maruz kaldığını söyleyen öğrenciler yanında özellikle Afrika kökenli kadın öğrencilerin ciddi oranlarda taciz ve tecavüz yaşadıkları belgelenmiştir.
-Polise yansıyan cinsel taciz veya tecavüz konularında ise polisin ‘sorunu kendi aranızda çözün’ deyip öğrencileri göndermekte olduğu belirtilmiştir. Şu ana kadar konuşmuş olduğumuz tüm Afrika kökenli kadın öğrencilerin yolda yürürken taciz edildiğini belirtmiş olması ise ayrıca önemli bir sorundur.
-Kadın öğrenciler arasında çalışmak zorunda olup da fuhuşa yönelenler veya 300/400 Euro ücrete yumurtalarını satmak zorunda kalanlar da bulunmaktadır”.
Yalnız ve mağdur bireyler olarak her türlü sömürüye açık bu öğrenciler tecavüz, gayriyasal kürtajların yanı sıra uyuşturucu batağının içine düştüğüne de işaret eden Yücel, bu öğrenciler için tek kurtulma noktasının ise eve geri dönüş olduğuna işaret ediyordu…
Araştırmacı Mine Yücel’in son sözlerini ise aynen paylaşmak istiyorum, hep birlikte belki daha çok düşünürüz umuduyla…
“Böyle bir sistemden yararlanan bir toplumda yaşıyoruz bugün... Bu öğrencilere kiralık ev vs sağlamak için ‘aracılık yapan’ dolandırıcıların kol gezdiği... Kiralık araçlardan, evlerden, yurtlardan... Gayri yasal kürtajlardan... Yumurta vs satışından... Ucuz iş gücünden, tecavüz de dahil cinsel hizmetten faydalanan hastalıklı bir topluma dönüşmüş durumdayız... Sokakta taciz ve tecavüze uğramadan yürümekten korkan genç/çocuklar var bu ülkede... Karanlık sokaklarda araçlarımızla katlettiğimiz, adını bile bilmediğimiz... Kendi mafya hesaplaşmalarıdır deyip ölümlerini haber bile yapmadığımız... Eğitim adası olmakla övünenimiz var mı hala daha?”
BİR ALINTI: “Kadın değil ..... Kıbrıslı değil… Tıs yok.... İnsanlığımızın geldiğimi nokta bu ...” (ŞAHAP AŞIKOĞLU)