Kıbrıslı Rumlar Önemli Bir Kavşakta Sandığa Gidiyor

Niyazi Kızılyürek

Kıbrıslı Rumlar bugün parlamento seçimleri için sandık başına gidiyor. Dört yıl boyunca yasama organında görev yapacak 56 milletvekili bugün yarım milyondan fazla seçmenin oyu ile belirlenecek. Başkanlık sisteminin uygulandığı Kıbrıs Rum toplumunda seçimlerin Başkan Nikos Anastasiadis’i ve kabinesini doğrudan etkilemiyor ama nasıl bir parlamentonun oluşacağı elbette önemlidir.

Her şeyden önce, milletvekilliği seçimleri Cumhurbaşkanlığı seçimleri için genellikle bir ipucu teşkil ediyor. Özellikle Temsilciler Meclisi Başkanlığı için yapılan pazarlıklar, Cumhurbaşkanlığı seçimi için bir ön pazarlık gibidir. Bu bakımdan, nasıl bir pazarlıkla kimin Meclis Başkanı yapılacağını yakından takip etmekte fayda var.

Seçim kampanyası boyunca en çok tartışılan konu ekonomik kriz olmuştur. Kıbrıs Sorunu da kampanyanın esaslı konularındandı. Ekonomik kriz konusunda karşı karşıya gelen DİSİ ve AKEL Kıbrıs Sorununda birbirlerine yakın dururken, Kıbrıs Sorununda tam bir görüş ayrılığı içinde olan DİSİ ve DİKO’nun ekonomik konularda benzer bir yaklaşım sergiledikleri dikkatlerden kaçmadı.

DİSİ, Troyka’nın reçetesini başarıyla uygulayıp krizden çıkmakla övünüyor. Kıbrıs Rum ekonomisinin yeniden büyümeye başladığını ileri sürüyor ve bu politikasını sürdürmek için seçmenlerden destek istiyor. AKEL ise uygulanan neoliberal politikaları sert biçimde eleştiriyor ve toplumsal sınıflar arasında uçurumun giderek daha da büyüdüğünü, fakirlerin daha fakir, zenginlerin daha zengin olduğunu belirtiyor.

Ekonomik krizden mağdur olan sokaktaki vatandaş AKEL’in söylediklerini doğru bulsa da, krizin Dimtiris Hristofyas döneminde başladığını ve ülkenin iflasın eşiğine sürüklendiğini düşündüğünden, AKEL’e yönelmekte isteksiz davranıyor. Nitekim AKEL’in bu seçimlerde %30’un altında kalması bekleniyor. DİSİ’nin ise %30’un üstüne çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Seçim kampanyasının diğer önemli konusu olan Kıbrıs Sorununa gelince. Burada durum biraz daha az karmaşık görünüyor. Bir tarafta Anastasiadis’i destekleyen ve iki-bölgeli, iki-toplumlu federal bir devletin kurulmasını tek gerçekçi çözüm olarak gören DİSİ ile AKEL, diğer tarafta da bu çözüm şekline ya doğrudan ya da dolaylı olarak karşı çıkan diğer partiler var. DİKO, EDEK, Yurttaşlar İttifakı (Lillikas), Dayanışma (Eleni Theoharus, Dimitris Sillouris), Çevreci Hareket-Yurttaşlar İşbirliği (Yorgos Perdikis) ve ELAM’dan oluşan bu blok, “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni koruyup kollamayı” ön plana çıkarıyor ve Nikos Anastasiadis’e çok sert eleştiriler yöneltiyor. DİKO teorik olarak iki-bölgeli, iki toplumlu federasyona karşı çıkmıyor ama öne sürdüğü şartlarla (onlar buna “doğru içerik” diyor) bu çözüm şekline karşı olduğunu açıkça belli ediyor. Diğer partiler ise federal devlete doğrudan karşı çıkıyorlar.

Barajın %3.7’ye çekilmesiyle bu partilerden hangisinin parlamentoya gireceği, daha doğrusu, giremeyeceği en çok tartışılan konular arasında yer alıyor. DİKO’nun %10’u aşacağı, Yurttaşlar İttifakı’nın da rahat bir şekilde parlamentoya gireceği kesindir. ELAM’ın ise parlamento dışında kalacağına kesin gözüyle bakılıyor. Diğer üç parti arasında, yani EDEK, Dayanışma ve Çevreci Hareket-Yurttaşlar İşbirliği arasında amansız bir yarış yaşanıyor. Bu üç küçük partinin meclise girmesi durumunda ilk defa 7 partili bir parlamento oluşacak. Ayrıca, ELAM’ın haricinde bütün küçük partilerin parlamentoya girmesi, iki büyük partinin hegemonyasında bir gerileme yaşandığının göstergesi olacak.

Kıbrıs Sorununda benzer görüşlere sahip olan bu partilerin kendi aralarında bölünmüş olmaları ve zaman zaman çirkin bir rekabete dönüşen “aile içi kavgaları” şimdilik ortaklaşmalarını engellese de, bu durum, önümüzdeki dönemde ortak bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmalarına engel teşkil etmeyebilir. Toplam olarak %40 civarlarında bir oya sahip oldukları düşünülürse, 2018 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde federal çözüm karşıtı birinin seçimi kazanması imkansız değildir.

Konuya olası bir çözüm ve referandum açısından bakarsak, her ne kadar DİSİ ve AKEL’in toplam oyları %60 civarında görünse de, özellikle DİSİ’nin tabanının tümünün referandumda “Evet” oyu kullanacağını düşünmek doğru olmaz. Buna karşılık,  “Ret Cephesinin” %40’lık oyunun referandumda çok büyük oranda ve fazla fire vermeden “Hayır’a” yöneleceğini söylemek abartma sayılmasa gerektir.

Kısacası, bugünkü seçim sonuçları hem 2016 yılının sonunda veya 2017 yılının başında yapılacak olası bir referandum açısından, hem de Cumhurbaşkanlığı seçimleri (2018) açısından büyük önem taşıyor.