Kıbrıs sorunu ‘uluslararası’ bir sorundur.
Kıbrıs’ta çözüm bulunacaksa, uluslararası aktörlerin de onayı olacak.
En başta da garantörlerin…
Türkiye’nin…
Yunanistan’ın…
İngiltere’nin…
Hukuken bu böyle…
Başka yolu yok, çünkü 1959-1960 antlaşmalarıyla ‘garantörlük’ müessesi oluştu ve bu durum üç ülkeye de ‘Kıbrıs’ın geleceği’ hakkında belirleyici hak ve ödevler yüklüyor.
İşin siyasi boyutunda da hem garantörlerin, ama hem de başkalarının da söyleyecek sözü var.
AB artık Kıbrıs’ta taraftır mesela… Zira Kıbrıs 2004’ten beri AB üyesidir.
Ha keza, NATO da ‘siyaseten’ Kıbrıs’la ilgili atılacak adımlarda söz söylemek ister. Her ne kadar Kıbrıs hiçbir zaman NATO üyesi olmamışsa da, garantörlerin üçü de üye olduğundan, ortaya ‘otomatik bir hak’ çıkıyor gibi bir durum var.
Kuşkusuz NATO’nun bu ‘otomatik’ kazanımında en büyük etken ABD’nin NATO’nun lokomotif gücü olduğu gerçeği yatıyor.
Sadece ABD değil, BM’nin D-5 ekibi de Kıbrıs’ta bulunacak çözümle ilgili doğrudan söz söyleme hakkına sahiptir. Tümünün de siyaseten tatmin olmadığı bir çözüm planının ‘veto’ya takılacağı aşikardır.
Hele Suriye’deki yeni konumlanışı ve adadaki nüfusu/nüfuzu sonrası Rusya ‘Kıbrıs sorununda ben de varım’ demektedir.
Dikkat buyurun: Kıbrıs’ta bulunacak çözüm konusunda onlarca ülke, en az4-5 örgüt ‘söz sahibidir.
Peki ama adanın sahipleri?
Yani Kıbrıslılar?
* * *
Kıbrıslılar kendi geleceklerini kendileri belirleme niyetlerini, yani iradelerini ortaya koymayı beceremedikleri içindir ki ‘hak sahipleri’ bu kadar fazladır!..
Bölünmüşlük, çatışma kültürü, geçmişte yaşanan travmalarla yüzleşip yeni denizlere yelken açamama, eski kafayla yeni çağa uyamama gibi bazısı somut, bazısı da soyut nedenlerle ‘Biz şöyle bir Kıbrıs isteriz, siz karışmayın’ diyemiyor bu ada insanı…
Hele Kıbrıslı Türkler, artık tamamıyla ‘konu dışı’ kaldı.
‘Anavatan’ Türkiye adanın ‘eşit ortağı’ Kıbrıslı Türkleri ‘by-pass’ ederek, bütün süreci kendi başına sürdürmeye çalışıyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ‘konfederal’ modeli Kıbrıslı Türklerin lideri ve siyasi partilerin çoğunluğu kabul etmedi diye tarz ve taktik değiştirerek ‘TC-KC’ diyaloğunu geliştirici işlere imza atıyor.
Önce Başkan Anastasiadis’le, sonra AKEL lideri Kiprianu’yla görüştü.
Ne görüştüğünü Kıbrıs’ın kuzeyinde kimsecikler bilmiyor!
Şimdi de Kıbrıs Rum basını vasıtasıyla doğrudan Kıbrıslı Rum Toplumu’na mesajlar veriyor, tepki ölçüyor, etki yaratmaya çalışıyor.
‘Kıbrıs’ta patron benim’ diyor!
Böyle olunca Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başındakiler Kıbrıslı Türk liderle neden görüşsün ki?
Özetle Çavuşoğlu başardı: Kıbrıslı Türkler Kıbrıs’ta ‘özne’ olmaktan tamamen çıktı.
Ya da kendisi öyle zannediyor!..