Kıbrıs Türk toplumunda olup bitenlere, dışarıdan dayatılan kurallara, düşürülen-kurulan hükümetlere, dikilen otellere, yükselen binalara, yarılan dağlara ve çoğalan kalabalığa baktığımız zaman, herşeyin süratle değiştiğini görürüz.
Gelgelelim, yaşanan bu büyük değişiklikler Kıbrıslı Türklerin iradesi olmadan gerçekleşiyor. Bu da ister istemez yabancılaşmaya yol açıyor.
Alman hukukçu ve yazar Bernahrd Schlink, “Yurt Ütopyadır” (Heimat als Utopie) adlı çalışmasında Doğu Almanların günümüzdeki yaşamlarından yola çıkarak, yabancılaşma konusunu ele alıyor ve bazı gözlemlerde bulunuyor.
Kanaatimce yazarın değerlendirmeleri Kıbrıslı Türkler için de geçerlidir...
Schlink Doğu Almanları için şöyle diyor: “Yeni eyaletlerden (eski Doğu Almanya eyaletleri kastediliyor NK) karşılaştığım Almanlar bana sık sık kendilerini sürgünde hissettiklerini söylüyorlar. Oysa aynı mekanlarda yaşıyor, aynı fabrikalarda çalışıyorlar. Yine de her şeyin değiştiğini, kendilerine yabancı olduğunu söylüyorlar. En önemlisi, her şey sadece değişmiş değil, başkaları tarafından değiştirilmiştir. Yaşadıkları yerler kendi katkıları olmadan ve kendi iradelerine rağmen değiştirildiğinden, kendilerine yabancı hale gelmiş. Bu yüzden sürgünde yaşadıklarını düşünüyorlar.”
Alman yazar bu sözler karşısında hayrete düşüyor. “Kendilerini neden sürgünde hissettiklerini anlıyorum ama yine de böyle bir bağ kurmak alışılageldik bir şey değil” diyor.
Çünkü Schlink’e göre, “sürgün kavramı esas itibarıyla insanın terk etmek zorunda kaldığı yurdundan ayrı düşmesi” anlamına geliyor. Sürgün kişi belirli bir zorunluluk ya da zorluktan ötürü yurdunu terk eder ve bir gün oraya (yurduna) dönme hayali içinde yaşar. Oysa bu insanlar ne bir yerden kaçmak zorunda kalmışlardır, ne de dönecekleri bir yerleri vardır.
Schlink bu noktada şöyle bir soru soruyor: “Peki, yeni eyaletlerde yaşayan ve kendini sürgünde hisseden Almanların yurdu neresidir? Hangi sınırların arkasındadır? Tabii ki hiçbir yerde. O halde, hiçbir yerden kaçmayan ve özlemle dönmek istedikleri başka bir yeri (yurdu) olmayan insanlar kendilerini neden sürgünde hissediyorlar ya da hissettikleri şeye neden “sürgün” adını takıyorlar?”
Bernhard Schlink’in yanıtını aradığı soru tam da budur. Ve soruya şu yanıtı veriyor: “Sürgün, yabancı diyarlarda yaşamaktır, yabancıların belirlediği bir ortamda yaşamaktır”. Yani, yabancılaşmış bir hayattır sürgünün hayatı... Bu bağlamda “sürgün”, yabancılaşmayı anlatmak için başvurulan bir kavramdır. Yabancılaşmayı yaratan da kendi iradeniz olmadan her şeyin değişmesi, değiştirilmesi ve kurallarını başkalarının belirlediği bir ortamda yaşamaktır!
Kısacası, yabancılaşma ve kendini sürgünde hissetmek, insanların yaşadıkları ortamların ve koşulların kendi iradeleri dışında belirlenmesinden kaynaklanıyor...
Kıbrıslı Türkler maalesef buna çarpıcı bir örnek oluşturuyor...