Ünlü sosyolog Niyazi Berkes, 1920’li yıllarda Lefkoşa’dan Türkiye’ye gittiğinde hayretle Kıbrıs’ta Kemalizm’in Türkiye’den daha yaygın olduğunu gözlemledi.
Gerçekten de Kıbrıslı Türkler Modern Türkiye’yi kuran kadroların reformlarını süratle benimsediler ve özellikle laiklik ilkesini erken zamanda hayata geçirdiler.
Atatürk’ün modernleşme çabaları, 1878’den beri gerileyen ve tam bir korku-toplumuna dönüşen Kıbrıslı Türklere umut verip ışık tutan temel referanslar oldu. Adada giderek güçlenen Kemalist elitler, geleneksel elit gruplarına karşı üstünlük kazandılar ve topluma yön vermeye başladılar.
Bu toplumsal dönüşümün merkezinde laiklik yer alıyordu.
Buna paralel olarak toplumun genel olarak yaşadığı sekülerleşme süreci ve büyü-bozumu da, Kıbrıslı Türkleri dünyanın en seküler Müslüman topluluklarından biri kıldı.
Bugün ister siyasi yelpazenin Sağında olsun ister Solunda, Kıbrıslı Türklerin geneline yayılmış seküler yaşam pratiklerinin arkasında böylesi bir tarihsel arka plan vardır.
Bu gerçeklik, toplum olarak Kıbrıslı Türklerin AKP hükümeti ile ayrı düştükleri yere işaret eder. AKP’liler Kıbrıslı Türklere baktıklarında “zındık” görürler.
Kıbrıslı Türklerin milliyetçilikle ilişkisi de AKP’ninkinden farklıdır.
Kıbrıs’ın kendine özgü koşullarında, örneğin Enosis karşıtlığı temelinde yükselişe geçen Türk milliyetçiliği de seküler esaslar taşıyordu. Helen milliyetçiliğine karşı çıkarak Türk milliyetçiliğine sarılan kadrolar son derece sekülerdi. Bu tarihsel dönemi 1974’ten sonra önemli bir farklılaşma izledi. Kıbrıs’ta seküler Türk milliyetçiliğinden Kıbrıs Türk milliyetçiliğine ve/veya yurtseverliğine doğru bir evirilme yaşandı. Bu süreç halen güçlenerek devam ediyor.
Son zamanlarda Türkiye’nin Kıbrıs’taki diaspora örgütü gibi davranan UBP yöneticilerini saymazsak, toplumsal ve siyasi aktörlerin genelinde şu veya bu oranda Kıbrıslı Türk milliyetçiliğinin/ yurtseverliğinin öğelerine rastlıyoruz.
Türk milliyetçiliği, Kıbrıs Rum toplumunun Enosis veya üniter devlet üstünden adaya tek başına hakim olma eğilimine karşı tepki sayesinde güçlenirken, Kıbrıs Türk milliyetçiliği/yurtseverliği, adı konsun ya da konmasın, ağırlıkla Türkiye’nin Kıbrıs Türk toplumu üstünde kurmak istediği tahakküme itirazdan besleniyor ve toplumun çok geniş bir kesimini kucaklıyor.
Kıbrıs Türk toplumunun yukarıda belirtmeye çalıştığım kendine özgü özellikleri, farklı ve değişen ağırlıkta olsa da yeni hükümeti kuran dört partinin kadrolarında da mevcuttur. Örneğin seküler yaşam anlayışı hükümette yer alan Sağcı ve Solcu aktörlerin ortak noktasıdır ve bu yüzden de AKP ile bir noktada karşı karşıya gelmeleri kaçınılmaz görünüyor. Çünkü AKP Türkiye’de yaptığı gibi Kıbrıs’ta da bir “Kültür Savaşı” yapma eğilimi içindedir. Hükümette yer alan aktörlerin toplumun desteğini de arkalarına alarak bu “Kültür Savaşında” yenilmemesi çok önemlidir.
Hükümeti kuran siyasi aktörlerin ortak özelliklerinden biri de değişen ağırlıkta olsa da Kıbrıslı Türk milliyetçiliği ve/veya yurtseverliğidir. Kuşkusuz, Kıbrıslı Türk milliyetçiliği/yurtseverliğini hepsi de aynı biçim ve ağırlıkta benimsemiyor. Bazıları Kıbrıslı Rumlarla federal bir devlet kurma fikrini Kıbrıslı Türk milliyetçiliği/yurtseverliği ile bağdaştırırken, bazıları buna açıkça karşı çıkıyor. Fakat her iki kesim de toplumdan gelen baskıyla Türkiye karşısında “aşağıda” sayılmayı ve aşağılanmayı kabul etmiyor. Kıbrıs Türk toplumunun onur ve haysiyetine sahip çıkmak durumunda kalıyorlar ve Kıbrıslı Türklerin ayrı kültürel-siyasi özne olarak kabul görme talebini şu veya bu biçimde dile getiriyorlar. KKTC’nin Türkiye’ye olan boğucu bağımlılığına rağmen, gönülleri Kıbrıslı Türklerin kendi yurtlarında gerçek bir özne olmasından yanadır. Böylesi ağır bir bağımlılık ilişkisi içinde yer alan hükümet ortaklarının “bilinç yarılması” yaşamaları ve bazen Türkiye’ye karşı “mış gibi” yapmaları anlaşılır olsa da, AKP hükümeti ile sıkıntıları olacağı kesindir. Çünkü AKP hükümeti bir süreden beri Kıbrıslı Türk siyasi elitlerinin “mış gibi” yapmalarına bile tahammül gösteremiyor ve Kıbrıslı Türklerin kayıtsız şartsız boyun eğmelerini istiyor.
Yeni hükümetin yukarıda işaret ettiğim potansiyel gerilim alanlarında “mış gibi” yapan özne olmayan özneler gibi değil, tam özne gibi davranması son derece önemlidir. Toplumun dinamikleri ve yeni hükümetten beklentileri de bu yöndedir. Bu ayrıca, Kıbrıs Türk milliyetçiliği/yurtseverliğinin bir gereğidir ve varlığı bu kadar yara almış Kıbrıs Türk toplumunun özneleşme arayışı açısından yaşamsal öneme sahiptir.