KIBRISLI TÜRKLERİN İLK ŞİİR GECESİ-1951-2

Eralp Adanır

Şiir Gecesi’nin düşüncesinin gerçekleşebilmesi için basında yazılar yazılmaya devam ediyordu. Osman Türkây, anlaşılacağı gibi bu fikrin başını çekmekteydi. Böylesi bir organizasyonun nasıl gerçekleşebileceği ve kimlerin destek verebileceği konusunda araştırmalar yapıyor, bazı şairlere görüş almak için mektuplar yazıyordu.

 

“Hür Söz, 22 Nisan 1951-syf:1

AKİSLER

‘Şiir Gecesi’ne Dair-Osman TÜRKÂY

   Hatırlarda olduğu veçhile, bundan bir müddet evvel, Lefkoşa’da bir “Şiir Gecesi” tertibi hususunda ortaya attığımız fikir, memleketimizin genel efkârına tercüman olan bütün Türk gazeteleri tarafından samimiyetle desteklenmişti. Türk basınının bu hususa gösterdiği yakın ilgiden cesaret alarak, biz de şair ve edip arkadaşlara birer mektup gönderip fikirlerini öğrenmek istemiş ve böyle bir “gece” tertip edildiği takdirde iştirak edip etmiyeceklerini sormuştuk.

San’at arkadaşlarımızdan aldığımız cevaplar da ümidimizin fevkinde tatminkârdır. Gerek tahriri, gerekse şifahi, fikirlerini sorduğumuz kıymetli arkadaşlarımızın hemen hemen hepsi, bize umduğumuzdan ziyade cesaret vermiş ve samimi görüşlerimize iştirak etmiştir. Yalnız üç arkadaştan ikisi, şimdilik başarılması imkânsız teklifler ileri sürmüş, diğeri ise meşguliyetinin ağırlığından(!) cevap yazmamıştır. Netice şudur: Gerek tahriri gerekse şifahi değerli fikirlerine müracaat ettiğimiz yirmiye yakın şair ve edebiyatçı arkadaşımız müspet cevap göndermiştir.

kıbrıs’ta bir “Şiir gecesi” tertip etmekteki gayemiz, hiç şüphe yok ki, san’atseverleri tanıştırmak, şairlerimizi kıymetbilir halkımıza takdim etmek ve okuyucuya şiir zevkini aşılamaktır. Bu gibi şiirli toplantılar, Türkiyemizin genç şairleri tarafından daima tertip edilmektedir.

Kıbrıs’ta yapacağımız ilk “Şiir Gecesi”nin muvaffak olması için, bu işi nüfuzlu bir cemiyetimize bırakmayı muvafık bulduk. Bu maksat tahtinde Mezunlar Kurumu Sekreteri ile yaptığımız bir mülakatta, Kurumun böyle güzel bir teşebbüsü başarıyla taçlandırmak için elinden geldiği kadar çalışacağını söylemiştir. Yalnız şimdi, daha başka toplantılar ve meşguliyetler bulunduğundan, bunun kısa bir müddet tehire uğratılması gerekmektedir.

Almış olduğumuz müsbet neticeden sonra, “Şiir Gecesinin” 19 Mayıs’ta veya bu tarihe yakın günlerde tertibini muvafık buluyoruz. Arkadaşlarımızın, bu husustaki görüşlerine büyük ehemmiyet atfedilecektir. Kıbrıs’ta bir Edebiyatçılar Cemiyeti kurulması etrafında pek sayın bir arkadaşımız tarafından ileri sürülen fikir ve görüşler bu “Şiir Gecesi”nin tertibinden sonra ele alınabilecek bir konudur.

Şirin yurdumuzun mütevazı şairlerinin yapacakları ilk “Şiir Gecesinin” muvaffakiyetli olması için arkadaşlarımızın ve halkımızın her yardımı esirgemeyeceklerini ümit etmekle kendimizi bahtiyar addederiz. Her türlü gösterişten azade olarak, san’ata gönül bağlamış olan Kıbrıslı gerçek Türk şairleri, ne mutlu size!”

Az önce okuduğumuz yazıda Osman Türkây’ın yazısında yer alan şu cümleler dikkat çekiyordu:

“...Yalnız üç arkadaştan ikisi, şimdilik başarılması imkânsız teklifler ileri sürmüş, diğeri ise meşguliyetinin ağırlığından(!) cevap yazmamıştır...”

Araştırmamızı biraz daha geliştirerek İstiklâl gazetemizde “üç kişi” dediğinin kimler oluğunu bizlere açıklayan bir yazıyla karşılaşıyoruz. Her zaman olagelen; sanatçılar arasındaki tartışma, birbirlerini yerme, ayrılıkçılık, bu konuda da kendini göstermekteydi. Belki de bu “sanatçı” olmanın doğal bir hâlidir.

   Kıbrıs Türk Basınının önemli gazetelerinden olan İSTİKLÂL’de, ‘50’li yılların önemli şairlerinden olan ve şiirlerini Engin Gönül ismiyle yazan şairimiz,  gazetenin 29 Mayıs 1951 tarihli nüshasında “Şiir Gecesi”yle ilgili görüşlerini ve eleştirel düşüncesini şöyle paylaşıyordu okurla...

 

 “İstiklâl, 29 Mayıs 1951-syf:1

DİKKATLER

Hür Söz’ün “Şiir Gecesi” Hakkındaki Yazısı Münasebetiyle

yazan: Engin Gönül

Pazar günkü Hür Söz gazetesinde “Şiir Gecesi” hakkında çıkan bir yazıda şahsımız, arkadaşlarım Neclâ Salih Suphi ve Pembe Marmara’yı açıkça hedef tutan satırları esefle okudum. Geceye iştirak etmek nezakatini! göstermiyeceğimizi yazan sayın arkadaşa, şahsiyete girişerek cevap vermek küçüklüğünde bulunmak istemiyorum. San’atı san’at ve bir nevi güzellik sembolü olarak kabul ettiğime göre, bir san’atkârda en önce samimiyet ararsın. Samimiyet olmıyan yerde ise güzellik olamaz, değil mi?

Arkadaşımız Osman Türkây, bir şiir gecesi tertibi için bize de düşüncelerimizi soralı iki aya yakın bir zaman geçti. Eğer bu arkadaşlar bizler kadar samimi olsalardı, verdiğim cevap üzerinde durmak tenezülünde bulunurlardı.

Evet, yanılmıyorsam 11 Nisan 1951 tarihinde aldığım bir mektupta bir şiir gecesi tertip etmek düşünüldüğü ve bu husustaki fikirlerimle, geceye iştirak edip etmiyeceğim soruluyordu. Bunun üzerine, önce samimiyetlerini denemek için (öyle icap ettiği kanaatinde idim) bazı sualler sordum, aldığım cevap üzerine de fikirlerimi açıkladım. Fikrimi sormak tenezülünde bulunan bu arkadaşlara bütün samimiyetimle cevap verdiğimi buradan tekrarlamak isterim. Ben, bu işi bir nevi kültür davası olarak ele almamız, her şeyden önce san’atkâr arkadaşların kendi aralarında toplanmaları, tanışıp anlaşmaları icap ettiğine işaretle bir takım fikirler yürüttüm. Mektubuma, bu hususta bana diyeceklerini eşim vasıtasıyle doğrudan doğruya bildirmelerini de ilâve ettim. Onlar ise, fikirlerime fikirle cevap vermeleri icap ederken, bizim hakkımızda müstehcen fikirler savurduklarını öteden beriden esefle işittik. Böyle olmakla beraber, bunu mevzu ederek, gazete sütunlarına aksettirmeyi doğru bulmadık. Eğer onlar, benim ve benimle hemfikir olan diğer iki arkadaşım kadar samimiyetimizi idrak etseler idi, bizi gazete sütunlarında “san’ata şahsi kapris katanlar” diye teşhir etmek nezaketini!! göstermezlerdi.

Ne kadar acı ile kayda değer ki, biz henüz birbirimizi anlamak istemiyoruz! Yoksa acaba bu arkadaşlar şiirlerimizin diğer partiye mensup bir gazetede intişarını mı kasdetmekle bize şahsi kaprisci diyorlar? Eğer böyle ise müsterih olsunlar, bizim yolumuz başkadır, siyaset başka!”