Kıbrıslı Türklerle olmaz

Kıbrıslı Türk siyasi hareketinde sağ görüş kendi ideolojik varlığını, Kıbrıs’ın kuzeyinde ayrı, bağımsız (hatta uygun şartlarda Türkiye’ye entegrasyon ile) bir siyasi yapı / devlet fikri üzerinde kurmuştur. Yarım yüzyıllık bu siyasi serüveni i

 

 

 

Kıbrıslı Türk siyasi hareketinde sağ görüş kendi ideolojik varlığını, Kıbrıs’ın kuzeyinde ayrı, bağımsız (hatta uygun şartlarda Türkiye’ye entegrasyon ile) bir siyasi yapı / devlet fikri üzerinde kurmuştur. Yarım yüzyıllık bu siyasi serüveni incelediğinizde, ayrı devlet fikrine yönelirken atılan adımlar, dünya tarihinde klasik uluslaşma süreçlerine benzer. Bir öteki üzerinden kendini kurgularken, kendi farklılıklarını yücelterek, öne çıkartarak yine büyük ölçüde zorlama bir sosyal kimlik üzerinden hareketle, bu küçük toprak parçası üzerinde aslında ne denli ayrı ve ne denli yüksek farklı niteliklere sahip toplumlar olunduğunun ıspatı öne çıkarılan süreçlerdi. Eğitim müfredatı, yeni bir tarih yazımı, köken farkını ortaya koyan v.b araştırmaların yaratmaya çalıştığı hep o bildiğimiz ulus devlette oluşum ve varlık alanı yaratan kültürel kodların geliştirilmesi ile ilgiliydi.

Siyasi “yapı”nın ayakta durması için içselleştirilmesi gereken kültürel kodların dayanacağı ve aynı zamanda yeniden yaratılacağı ulus bilinci de yine aynı şekilde kendi sınırları içinde özgünlüğünü ilan etmesi gereken unsurlardandı. Bu konuyu “kurucu” çevreler arasında en iyi bilen ve gereğini yapmaya çalışan da Rauf Denktaş’tı. Bu yöndeki açıklama, yorum ve siyasi tavırlarının özünde Kıbrıs’ın kuzeyinde bağımsız ve laik bir devlete gidilmesi için gerekli sosyal ve kültürel ortamı yaratma düşüncesi yatmaktaydı. Elbette kendi toplumundan hareketle istediği sonucu alması “maddi” nedenlerden dolayı olanaksızdı. Kıbrıs’ın tarihi, geleneği, kültürü ve adadaki fiili durumun yarattığı tartışmalar ve Türkiye etkisi bağlamında ayrı bir etnik yapıya dayalı bir devlet fikri tarihsel ve güncel anlamda hayatın kendisi ile örtüşmedi. Çünkü fiili durum bir gerçekti ve gerçeğin etkisi, kurgunun hayat bulmasına sürekli engel oldu. Kıbrıslı Türkler ise herzaman Türkiye’ye karşı hassasiyet taşıdılar, önemsediler fakat kendi farklılıklarını tanımlamaktan geri de durmadılar. Farklılık derken adalı olmanın toplum davranışına yansıyan sonuçlarından öte, ontolojik bir durumdan bahsediyorum. Kendi varlıklarını tanımlarken toplumsal farklılıklarını ortaya koymaktan ve yine kendi toplumsal kimliklerini savunmaktan geri durmadılar. Bu olgu ne kadar zorlansa da bir ulus değildi ve dolayısıyla uluslaşma süreçlerinin yarattığı siyasi etkiyi taşımıyordu. Bir toplumdan bahsediyor ve toplum olmanın ne denli önemli olduğunun altını çiziliyordu. Toplum olmak ne ulus olmaktan daha kötü ne geri ne de siyasi gelişme, toplumsal ilerleme bağlamında siyaseten renksiz ve iddiasız bir olguydu. Özellikle küreselleşme süreci ve Avrupa Birliği dinamizmi ile çok daha anlamlı ve ayrıcalıklı bile olabilirdi, ki hala öyle. Milliyetçilik ötesi yeni yapılanmalardaki etkisi ve sosyal gelişim çizgisi ise çoğu devletleşmiş ulusal yapılardan daha iyi olacağı kesindir.

Türkiye’yi Kıbrıs’a siyasi müdahale için davet eden ve “şükran” kültürü ile Kıbrıs’ta Türk varlığı ile Türkiye arasında “güçlü” ilişki kurma arayışında bulunan Kıbrıslı Türk seçkinlerinin -ki bu kişiler büyük çoğunlukla milliyetçi sağ görüştendiler- esas sorunu, kendi toplumlarında yaratmak istedikleri sosyal oluşumu sağlayamamış olmalarıdır, diye düşünebiliriz. Çünkü ideolojik olarak kendi kendini üreten bir milli hülya, bu topraklarda kök salamadı. Salamadığı her aşamada, Kıbrıslı Türklere yönelik aşağılayıcı açıklamalar gündemi işgal etmekten de geri durmadı. Kıbrıslı Türklerin yetersiz, kimliksiz, milli değerlerden yoksun, kemiksiz v.b söylemlerinin tümü, milli duruşa dair beklentilerin karşılanamaması ile ilgilidir ve iddia sahiplerinin ya yetersiz ve bilgisiz ya da ideolojik olarak “milli” beklentilerini karşılamayacaklarını anlamaları ile ilgilidir. Bir milliyetçi savrulmadır bu durum kısacası. Elbette kendi toplumunu bu tür sıfatlarla tanımlayanların ve kendi toplumuna dair güven sorunu olanların, kendi siyasi kimlik arayışlarına bir kılıf olarak “Türkiye’siz olmaz” çağrısı yapmaları şaşırtıcı değildir. Bu yöndeki her ifade “Kıbrıslı Türklerle olmaz” görüşünün yansıtılması anlamındadır aynı zamanda.

Rauf Denktaş’ın çevresindeki siyasilerle hesaplaşmasını aynı zamanda, yaratmak istediği toplumsal, siyasal yapı ile ilgili bir girişim olarak düşünmüşümdür. Bu anlamda da gerek sağ gerekse sol siyasi aktörlere dönük tavrının kişisel olmaktan uzak olduğunu da tartışabiliriz.

Bugün gelinen noktada Kıbrıslı Türkler kendi kendilerini yönetecek kapasiteye çoktan ulaşmıştırlar. Her yeni TC hükümetinin dayatmaları ve kuzey Kıbrıs’ta yaratamak istediği farklı sosyal doku ve müdahaleler toplumsal yapımızı yeterince bozmuştur. Kıbrıslı Türkler, Türkiye ile iyi ilişkiler içerisinde kendi ülkelerini yöneteceklerdir. Burada önemli olan, kendi toplumuna güvenmek, kendi insanını önemsemek, değer vermek ve “kraldan fazla kralcı olmamak”tır.

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri