Kıbrıs’ta iki toplumlu ilk sözlü tarih projesi, araştırma enstitüleri İKME ve BİLBAN tarafından gerçekleştirilmişti. “Kıbrıslılar’ın Sözlü Tarihi” başlıklı bu çok değerli röportajlar dizisi, özetleriyle İKME’nin web sitesinde okunabiliyor, röportajların orijinallerini isteyenler de İKME’den temin edebiliyor.
Bu röportajlardan özetler yayımlamaya devam ediyoruz…
“Yangıncı olarak Kıbrıslıtürkler’le birlikte çalışırdık…”
Aslen Pileli olan, sonraları Maraş’ta yaşayan Sotiris Vasiliu, şöyle anlatıyor:
“Ben karma Pile köyünde dünyaya geldim fakat ben beş yaşındayken ailem Maraş’a taşınmıştı. Her zaman Kıbrıslıtürkler’le çok yakın dostluğum oldu, farklı dinlerden olmamız hiçbir zaman sorun oluşturmadı.
İngiliz Üsleri’nde itfaiyede 35 yıl boyunca hizmet verdim, Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın oranı hemen hemen eşitti. İşyerinde ilişkilerimiz muhteşemdi. Yakın tarihimizin en zorlu dönemlerinde bile ilişkilerimiz bozulmadı. 1955-59 yıllarında, 63-64’te ve 1974’Te normal olarak işimize devam ettik, dostane ilişkilerimizi sürdürdük. Bu olaylar dostluk ilişkilerimizi etkilemedi.
Kardeş gibiydik. Birlikte yer, birlikte içer, birlikte uyurduk. Yangıncı olarak tehlikelerle dolu bir mesleğimiz vardır. Ben tehlikeye düştüğümde, yardımıma onlar koşuyordu. Aynı şeyi ben de onlar için yaptım…
Ailelerimiz de dostluk ilişkilerimize dahildi. Birlikte dombula düzenliyor, Kazancakis’ten Rumca ve ayrıca Türkçe şarkılar söylüyorduk.
Elbette her iki toplumdan da bizimle aynı görüşte olmayan insanlar vardı, biz de onlarla sosyal ilişkilerden kaçınıyorduk.
EOKA mücadelesi esnasında Aşağı Maraş’ta yaşayan çoğu Kıbrıslıtürk, güvenlik nedenleriyle Mağusa surlariçine yerleşmişti. Bunlardan birisi olan Mustafa’ya tehlikede olmadığını söylemişlerdi ancak onu öldürmeye çalıştılar Maraş’ta. Suikast girişimini atlatıp ayakları üstünde durmaya başlayınca, o da Mağusa surlariçine yerleşti. Ancak orada da onu bazı Kıbrıslıtürkler öldürmeye kalkışmıştı – fakat o bunu da atlatmıştı…
Bugün bile eski dostlarımla ve meslektaşlarımla buluştuğumuzda, sevincimiz, coşkumuz tıpkı eski günlerdeki gibi oluyor…”
“Çatoz’dan futbol takımı geldiğinde, kuzu keserdik…”
Aslen Maratovunolu olan fakat sonraları Maraş’ta yaşamını sürdüren Theoris Zambas, şöyle anlatıyor:
“Çatoz’dan bir Kıbrıslıtürk futbol takımı köyüm Maratovuno’ya oynamaya gelince, genellikle benim köylülerim maçtan sonra bir kuzu keserdi çünkü genellikle kazanan onlar olurdu ve büyük bir kutlama yapılırdı…
Maratovuno’dan bir ailenin Kıbrıslıtürkler’le çok iyi ilişkileri vardı. Bir Kıbrıslıtürk çocuğunu yetiştirmişti bu aile, daha sonra bu çocuk milletvekili olacaktı…
Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum öğrenciler birlikte Yüksek Ticaret Okulu’na giderlerdi. Öğretmenler arasında Kıbrıslıtürkler de vardı.
Sosyal ilişkilerin bir diğer yönü de karma evliliklerdi – karma evliliğe girişenler zorluklarla karşılaşsalar da bunu yapıyorlardı. Bir keresinde bir Kıbrıslırum’a aşık olan genç bir Kıbrıslıtürk’ün babası onları ayırabilmek için genci köyden uzaklaştırmıştı.
Başka bir defasında karma bir evlilik olmuştu – bu çift – bir Kıbrıslıtürk erkek, bir Kıbrıslırum kadınla evlenmişti – Girne’ye yerleşmişlerdi 1974 olayları sonrasında. Birkaç yıl önce bu kadın vefat etti ama kızrkadeşi her zaman onun Girne’deki mezarını ziyarete gidiyor.
1964 olayları ardından, Kıbrıslıtürkler Mağusa surlariçine kapandıktan sonra dahi, pek çok arkadaşımız Maraş’a gelir ve bizimle birlikte çalışırdı. 1974’e kadar dostça ve ailece ilişkilerimizi sorunsuz devam ettirdik Kıbrıslıtürkler’le…
1974’te barışçıl, yaşlı bir Kıbrıslıtürk evimize gelmişti babamı görmeye, odun toplamaya gidiyordu bu adam. Fakat yakınlarda saklanmakta olan bir Kıbrıslırum fanatik, sırf Türk’tür diye, bu yaşlı Kıbrıslıtürk’ü vurup öldürmüştü.
Babası bazı Kıbrıslırum fanatikler tarafından öldürülmüş olan bir Kıbrıslıtürk, on yıl kadar önce Aya Triada’da yapılan düğününe, kuzeydeki enklavlarda yaşayan tüm Kıbrıslırumlar’ı davet etmişti. Bu Kıbrıslıtürk, bölgedeki pek çok Kıbrıslırum’un hayatını kurtarmış, onları korumuştu…”
“Komşularımız ağlayarak gitmişlerdi…”
Maraşlı Rita Pieri, şöyle anlatıyor:
“Maraş’ta Hristiyanlar’la Müslümanlar arasında herhangi bir ayırımcılık yoktu. İlişkilerimiz dostça, hatta kardeşçeydi. Karşılıklı sevgi saygı vardı.
Biz Diomisi Mili’de yaşıyorduk ve Kıbrıslıtürk komşularımız vardı. Bu ailelerden biri anneme ait bir evin kiracılarıydı.
Fanatikler atağa geçtiği zaman, bu aileler evlerini terk edip Mağusa surlariçine yerleşmeleri için baskı altına alınmışlardı. Bunu yapmak istemiyorlardı, ağlıyorlardı… “Nereye gidelim? Bizim evimiz burası” diyorlardı. Bazıları daha sonra evlerine geri döndüler, ya bunları kiraladılar ya da Kıbrıslırumlar’a sattılar.
Mağusa surlariçinde St. George Horinos kilisesi vardı ki burada 1964 yılına kadar düzenli biçimde ayinler yapılırdı. Bazı Kıbrıslıtürk arkadaşlarımız da bazan bu ayinlere katılırdı.
Ben çocukken babamın bir Kıbrıslıtürk arkadaşı vardı. Bizleri bisikletlerine bindirirle ve Mağusa surlariçinde gezmeye götürürlerdi. Surlariçindeki diğer Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk çocuklarla birlikte oyunlar oynardık.
Babamın gittiği kahve de Surlariçi’ndeydi.
Biz çocuklar doğu kapısına giderdik ve “Delik” denen yerde yüzerdik…
EOKA mücadelesi sırasında bazı Kıbrıslırumlar bir Kıbrıslıtürk’ü öldürmüşlerdi. O zaman Kıbrıslıtürkler Surlariçi’ne giden kapıları kapatmışlar ve suriçinde intikam amacıyla Kıbrıslırum aramaya girişmişlerdi. Babam da tesadüfen o gün surlariçindeydi. Kıbrıslıtürk arkadaşları onu korumuş ve evine sağ salim dönmesi için ona yardım etmişlerdi.”
Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın bu röportajlarının özetlerine ulaşabileceğiniz internet adresi için TIKLAYIN