Kıbrıs’ta iki toplumlu ilk sözlü tarih projesi, araştırma enstitüleri İKME ve BİLBAN tarafından gerçekleştirilmişti. “Kıbrıslılar’ın Sözlü Tarihi” başlıklı bu çok değerli röportajlar dizisi, özetleriyle İKME’nin web sitesinde okunabiliyor, röportajların orijinallerini isteyenler de İKME’den temin edebiliyor.
Bu röportajlardan özetler yayımlamaya devam ediyoruz…
Poli Hirsofu’dan Lukas Fanis, “kayıp” Turgut Sıtkı’yı hatırlıyor. 1964 yılında 14 Şubat’ta Cengiz Ratip’le birlikte Poli’de “kayıp” edilen Turgut Sıtkı’dan hala bir iz yok… Lukas Fanis, şöyle anlatıyor:
“Mahallemizde bir Kıbrıslıtürk aile vardı ve onlarla çok sıkı ilişkilerimiz vardı. 1963-64 olayları ardından bazı Kıbrıslırumlar, benimle aynı yaşta olan Turgut’u öldürmüşlerdi. O günlerde ben Atina’da öğrenimime devam ediyordum… Daha sonra Kıbrıs’a dönünce, Turgut’un babasını ve annesini ziyarete gittim. Turgut’un babası hüngüre hüngüre ağlayarak bana sarıldı ve “Oğlum nerede? Oğlum nerede? Onu neden öldürdüler? Ona ne yaptılar?” dedi. Hiçbir gerekçesi olmaksızın öldürülen arkadaşım Turgut’un anısına babası bana antika şeyler verdi. Ben de bunları gidip müzeye kaydettirdim. Bu olaydan sonra bir koleksiyoncu olmuştum…
Annemin bir terzi atölyesi vardı. Aynı zamanda genç kadınlara terzilik alıştırıyordu. Öğrencileri arasında Kıbrıslıtürkler de vardı. Bu Kıbrıslıtürk genç kızların hem öteki kızlarla, hem annemle ilişkileri çok iyiydi. Çoğu Kıbrıslıtürk annemden evlenecek olan kızları için gelinlik dikmesini isterdi.
Birbirimizle ilişkilerimiz iyiydi, uyumluydu… Ancak zaman zaman kuşkular ve hatta biraz önyargı içimizde yer ederdi… Okulda bize öğretilenlerden kaynaklanırdı bu kuşkular. 1964 olayları ardından Kıbrıslıtürkler güvenlik nedeniyle mahallelerimizden ayrılıp aynı küçük bölgede toplandılar. Bazı Kıbrıslırumlar da aptalca bir karar alarak onların terk ettikleri evlerini yıktılar.
Poli’de bazı karma evlilikler vardı. Bazı Kıbrıslırum kadınlar, bazı Kıbrıslıtürk erkeklerle evlenmişlerdi. Elbette bazı tepkiler oluyordu bu karma evliliklere, genellikle Kıbrıslıtürkler’le evlenen Kıbrıslırum kadınlar, Kıbrıslırum toplumundan izole ediliyordu…”
“Sakın onu vurmayın! Fırıncımızın oğludur!...”
Lefkoşalı Andreas Fantidis, şunları anlatıyor:
“Ben Kıbrıslıtürkler ve Ermeniler’le birlikte aynı mahallede büyüdüm. Hepimiz birlikte aynı avluda oynardık. Arkadaşlarımdan birisinin adı Güner’dir. Benim annem evde olmadığında, Güner’in annesi bize yemek hazırlardı. Sabahları birlikte okula kadar yürürdük. Bir noktada yolumuz ayrılır, o Türk okuluna, ben de Rum okuluna giderdik.
1958 yılında bir araç gelip kardeşimin yanında durmuştu. Arabanın içinde silahlı Kıbrıslıtürkler vardı. Derken bir Kıbrıslıtürk bağırmıştı: “Sakın onu vurmayın, bizim fırıncının oğludur…”
Bu ses, çocukluk arkadaşımız, komşumuzun sesiydi. O anda müdahale ederek kardeşimin hayatını kurtarmıştı.
Babamın fırınında bir Kıbrıslıtürk çalışan vardı, bütün gün Rumca ve Türkçe şarkılar söylerdi, çatismalar söylerdi, aşk türküleri söylerdi. Onun Kıbrıslıtürk mü yoksa Kıbrıslırum mu olduğunu anlayamazdınız.
Pek çok Kıbrıslıtürk, Ayluka Panayırı’na gelirdi. Bazıları Ayluka Kilisesi’nde mum yakarak Aziz’in yardımlarını isterdi. Bazıları bir Hristiyan kilisesine girerken görünmek istemedikleri için annemden adadıkları adak için mum yakmasını isterlerdi.
Kıbrıslıtürkler’in düğünlerinde Kıbrıslırumlar’ın gumbaro olmaları olağandı, aynı şey bizim düğünlerimizde de olağandı.
O günlerin eski Lefkoşası’nda nereye giderseniz gidiniz, kimin Kıbrıslıtürk, kimin Kıbrıslırum, kimin Ermeni olduğunu anlamanız mümkün değildi…”
“Kaymaklı’da Kıbrıslıtürk komşumuz kurşun dökerdi…”
Kaymaklılı Paraskevu Diamantidu, şöyle anlatıyor:
“Babam İngiliz idaresinde polis idi ve Kıbrıslıtürk meslektaşlarıyla çok iyi ilişkileri vardı. Bu Kıbrıslıtürk polislerden birisi her zaman evimize gelirdi. 1974 sonrasında bu Kıbrıslıtürk polis, bir Kıbrıslırum ailenin hayatını kurtarmıştı… 1980-82 yıllarında yanlışlıkla işgal bölgelerine geçen bu Kıbrıslırum aile, babamın adını söyleyince, bu Kıbrıslıtürk polis onların başına kötü bir şey gelmesini engellemişti.
Aykasiyano’da komşularımızla çok iyi ilişkilerimiz vardı. Birbirimize pişirdiğimiz yemekleri ve tatlıları verirdik. Komşularımızın tümü çok iyi Rumca konuşurlardı. Aykasiyano ile Ayluka bölgeleri arasında bulunan meşhur Tanti’nin hamamına birlikte giderdik. Kesinlikle hiçbir ayırımcılık yoktu – tek ayırımcılık hamamda belli günlerin kadınlara, belli günlerin erkeklere ayrılmış olmasıydı!
Pek çok sosyal etkinliğe birlikte giderdik, mesela Ayluka Panayırı’na, düğünlere, vaftiz törenlerine… Komşularımız Kıbrıslıtürk kadınlar bize Türkçe “Komşu” diye hitap ederlerdi, erkeklerimize de “Kardeş” diye hitap ederlerdi.
Yaz akşamları avlularımızda birlikte oturur, birlikte zaman geçirirdik. Birlikte Işık Sineması’na giderdik – bu sinema Kaymaklı’ya doğru, surların hemen dışındaydı.
Kıbrıslıtürk seyyar satıcılardan alışveriş ederdik – Işık Sineması yakınında bir çeşme vardı, hem Hristiyan, hem Müslüman kadınlar gidip bu çeşmeden evlerine su taşırdı…
Bir Kıbrıslıtürk kadın komşumuz vardı ki bu kadın, korku çıkarmak için sihirli şeyler yapar, kurşun dökerdi – anneler çocuklarını kötü gözden korumak için bu komşu kadına getirirdi.
Evlerimiz karışık biçimde dururdu. 1958 olaylarından sonra dahi babam Kıbrıslıtürk mahallelere herhangi bir sorunla karşılaşmaksızın giderdi…
Kıbrıslıtürk meslektaşlarını Kaymaklı’daki evimize bile getirirdi!”