Kıbrıslının eğitimi!

Serhat İncirli

Naci Talat Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Sıla Usar İncirli ve resim sanatçısı Semra Bayhanlı canını yedi, tarihçi Ahmet Hilmi yıllar süren araştırmalarının birikimini harcadı ve bizlere Ortaçağ’da yaşamış Kıbrıs kadınlarını anlattılar…

-*-*-

Sekiz çok önemli kadını heyecanla dinledik, nefis resimlerini izledik…

Bir kez daha tebrik ediyorum…

Harika bir sergiydi…

Semra Bayhanlı ve Ahmet Hilmi’nin emeklerine, ellerine, yüreklerine sağlık…

-*-*-

Günümüzden kadınlara da bakalım isterseniz…

Orta Çağ’da Kraliçe Alice, son Kıbrıs Kraliçesi Katerina Cornaro’dan pek farklı olmayanları görebilirsiniz…

-*-*-

Onlar da zamanında çok güçlenmişlerdi, entrikalar vardı, sansasyonel duyumlar söz konusuydu, herkes dedikodularını yapıyordu…

Şimdi de çok güçlü kadınlarımız elbette vardır…

-*-*-

Ve hayat o zaman da her şeye rağmen devam ediyordu, şimdi de devam ediyor!

Kimisi çok eğitimliydi o zamanlar, kimisi çok cesurdu falan…

-*-*-

Şimdi eğitim pek önemli olmayabilir, ama çok güçlü ve cesur olanlar var…

Eğitim günümüzde zaten sorun değil, siyaseten güçlü olunca, bir dakikada, üç diploma dahi alınabiliyor…

-*-*-

Eğitim dedik!

Biliyor musunuz, Orta Çağ’da Avrupa’da çok ünlü dört üniversite vardı…

İtalya’nın Bologna’sı, sanırım Fransızların Paris’i en eskileri…

-*-*-

Tarihçi Ahmet Hilmi anlatmıştı; bu üniversitelerin en değerli, en gözde, en kaliteli öğrencileri Kıbrıslılardı…

Çünkü beş dil biliyorlardı…

Bu çok dil bilen, çok kültürlü, çok zeki Kıbrıslılar, üniversitelerde özel bölümlerde, özel odalarda misafir ediliyordu falan…

-*-*-

Fark mı?

Fark ortada!

Şu anda ülkenin en güçlü kadını, UBP’ye şekil verebilen bir kadın, gündemin birinci kişisi…

-*-*-

Eğitim mi?

Dediğim gibi, Avrupa’nın dört kaliteli üniversitesinde, 1000’li yılların başlarında el üstünde eğitim almaya gerek yok ki!

Güzelyurt’a gönder şoförü, istediğin diploma olsun!


Aldatanı kabullenmek!

“KKTC’yi tanımaya en yakın üç devleti sayınız” deseler, her halde, doğal olarak, “Türk devletleri teşkilatı” diye övündüğümüz malum birlik aklımıza gelir ve Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan deriz…

-*-*-

Tek millet, bilmem kaç devlet deriz…

Kükreriz!

-*-*-

Efendim, AB ile ilişkileriydi, oydu buydu, tabii ki bu devletler, KKTC’ye karşı “sıcak” davranma kabiliyetini yitirmiş olabilir.

Saygı da duyarım!

-*-*-

Öte yandan, bağımsız bir devlet olan Kazakistan’ın, her türlü kararı üretmesi de en doğal hakkıdır ve yine yerden göğe saygımı gösteririm…

-*-*-

Ama eleştiririm de!

Kazakistan’ın yaptığı ayıptır derim…

Bizi aldattılar ifadesini esirgemem…

Türkiye de bu konuda bizi aldattı açıklamasını yaparım…

-*-*-

Evet, kanımız, canımız, kardeşimiz, ayrılmaz bağımız Kazakistan, gitti ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kucağına oturdu!

-*-*-

İki üç gündür, Ers ve Tahs kardeşlerden açıklama bekledim!

Ersin abim ya da Tahsin abim şimdi bu Kazakistan’ı yerle bir edecekler diye ümitlendim!

-*-*-

Bekledim de gelmedi!

Tam da öyle oldu!

-*-*-

Sustular!

Seslerini çıkarmadılar!

Sindiler!

-*-*-

Bu ne acizliktir, bu ne zavallılıktır, bu ne onursuzluktur ya Rab!

Erdoğan korkusu mudur, sandalye tutkusu mudur nedir anlayamadım!

-*-*-

Kazakistan, kelimenin tam anlamıyla sizi aldattı!

Boynuzladı!

“Düşman” dediğiniz adamın gidip kucağına oturdu!

Görmemezlikten gelmek, çok acı bir durumdur!

-*-*-

Küçük de olsa, “üzüldük” deseydiniz!

“Kırıldık” deseydiniz!

Haaa kültürümüzde bu gibi aldatılma durumlarında boşanmak, ayrılmak gerekir hatta daha dip Türk kültüründe, çeker vurursunuz da ki bu yanlış ama siz, zerre umursamamışsınız!

-*-*-

Şaşırdım doğrusu!

Amma rahatmışsınız!

Aldatanı kabullenmek!

İlginç bir ezik olma hali!

Daha fazla yazamayacağım!

Utanıyorum!


Sömürgecilik!

Vikipedi, “Sömürgecilik” denen meseleyi şu şekilde açıklar:

-*-*-

“Sömürgecilik; kolonicilik, kolonyalizm ya da müstemlekecilik, genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesidir.

-*-*-

Sömürgeciler genellikle sömürdükleri bölgelerin kaynaklarına, iş gücüne, pazarlarına el koyar ve aynı zamanda sömürgeleri altındaki halkın sosyo-kültürel, dinî değerlerine baskı uygularlar.

-*-*-

Sömürgecilik ile emperyalizm kimi zaman birbirleri yerine kullanılan terimler olmakla birlikte emperyalizm, şekli olduğu kadar şekli olmayan alanlarda da kontrolün hakim gücün elinde bulunduğu durumlarda kullanılmaktadır.

-*-*-

Sömürgecilik terimi aynı zamanda bu sistemi meşrulaştırmak veya yaymak için kullanılan bir dizi inanca da işaret etmektedir, zira sömürgeciler kendilerinin sömürdükleri insanlardan daha üstün olduklarına inanırlar. Sömürdükleri insanları gelişmemiş toplumlardan seçerler.

-*-*-

Dünya bu sömürgecileri, gelişmemiş toplumları refaha kavuşturmak ve gelişmelerinde katkıda bulunmak amacıyla baskı altında tuttukları şeklinde algılar veya algılanması sağlanır. Bir bakıma iyimserlik havası estirilir. Sözde bilimsel teorilerle de desteklenmeye çalışılan bu tip inançlar daha çok 19. yüzyılda Avrupa'da yayılmış ve Avrupalıların tüm dünyada sömürgeci güç olarak yayılmasının da sözde meşru dayanağı olmuştur…”

-*-*-

Yukarıdaki açıklamaları, ifadeleri ben uydurmadım…

En başta da belirttiğim gibi, İnternet ansiklopedisi Vikipedi’den aldım…

Yorum falan da katmıyorum!

Sadece, dünkü Kıbrıs Gazetesi’nin manşetinde yer alan, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi’nin, KKTC ahalisine yönelik söylediği sözleri hatırlatmak isterim:

Kimsenin endişesi olmasın!

Yazımız bu kadar!

-*-*-

“Egemen devlet KKTC” mi demiştiniz?

En azından bunu demeyin diye şey ettim…


AP Milletvekili Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, 9 Haziran 2024 tarihinde yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, Kıbrıslı Türklerin ara bölgede bulunan Goethe - Institut Zypern'de oy kullanabileceğini açıkladı… Goethe Enstitüsü (Fotoğraftaki bina) diyoruz… Ledra Palace Kapısı’nı yürüyerek geçeceğiz… Taksim Sahası sol tarafta karşımızda kalacak… Az ileride yine sol kolumuzda Home For Cooperation binası var… Sağ kolumuzda ünlü Ledra Palace Hotel… Enstitü otelin hemen ardındadır… Büyük kolaylık… Sandığa gidelim…