KıbrıslıRumlar’ın Yunanistan’la İmtihanı

Yücel Vural

Kıbrıs sorununun niteliğini ve çözüm şeklini anlayabilmek için KıbrıslıRum toplumuyla Yunanistan arasındaki yakın tarih ilişkisini de anlamak gereklidir.

Bağımsız Kıbrıs devletinin kurulmasının ardından Yunanistan, KıbrıslıRumlar’ın ‘Anavatan’ı olduğunu hatırlamış ve Kıbrıs siyasetine ya doğrudan doğruya ya da edindiği yerli işbirlikçiler aracılığıyla müdahale etmeye başlamıştır.

Bilindiği gibi, Yunanistan’ın gerek sivil yöneticileri, gerekse 1967’de yönetime el koyan askeri cuntası seçimle işbaşına gelen KıbrıslıRum lider Makarios’u görevden uzaklaştırmak ve Kıbrıs’a ilişkin kararların Atina’da verilmesini sağlamak amacıyla hareket etmekteydi.

Atina kendini ‘siyasi  merkez’ ilan etmişti.

Yani KıbrıslıRum yöneticiler ‘geçici görevlilerdi ve merkezin görüşleri dışında bir yaklaşıma sahip olamazlardı!

Yunanistan askeri cuntası, bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığını tanımamakta ve bu devletle eşitlik temelinde ilişki kurmayı reddetmekteydi.

Bu eylemlerinde yalnız da değildi.

Sayıları az da olsa bir grup sağ eğilimli KıbrıslıRum işbirlikçi, her koşulda ‘Anavatan Yunanistan’a itaat edilmesi gerektiğini ileri sürmekteydi.

Bu ‘anavatancı’ grubun bir talebi vardı: ‘Kıbrıs devleti dağıtılsın ve derhal enosis ilan edilsin.’

KıbrıslıRum toplumunun büyük bir çoğunluğu ve bu çoğunluğun liderleri ise önceleri ‘Yunanistan'ı gücendirmemeyi’ ilke edinmiş ve eşitlerarası ilişkinin gerekli olduğunu savunmaya başlamıştı.

Cuntanın ve yerli işbirlikçilerinin tutumunun dayandığı mantık çok basitti: Yunanistan ‘Anavatan’dı ve tüm tartışmaların üzerinde olmalıydı!

Kimsenin Yunanistan’ı eleştirmesi istenmiyordu.

Cunta’nın ve yerli destekçilerinin bu yaklaşımına göre, Yunanistan’ı herhangi bir koşul  altında eleştirmek ‘Yunan kimliğini reddetmek’ ve ‘ulusal dava’ya, yani enosis-ilhak amacına ihanet etmek anlamına gelmekteydi.

KıbrıslıRumlar’ın büyük bir çoğunluğu, Yunan kimliğiyle bir çatışması olmasa da, Bağımsız Kıbrıs devletinin devamından yanaydı.

‘Yunan Kimliği’ baskısı uzun süre devam etti.

KıbrıslıRumlar, zaman içinde ve 1974 olaylarının sonucuna da bakarak kendilerini KıbrıslıRum olarak tanımlayarak bu kimlik baskısına son verdiler.

KıbrıslıRumların seçilmiş temsilcisi durumunda olan Makarios’un ‘enosis ya da ilhakın artık mümkün olmadığı’nı açıklaması, Yunanistan’la KıbrıslıRum toplumu arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktasıdır.

Bu dönüm noktası ayni zamanda Yunanistan’la KıbrıslıRumlar arasındaki gerilimi derinleştirmiş ve ilişkileri kopma noktasına getirmişti.

Yunanistan’ın ve yerli işbirlikçilerinin tavrı demokratik değildi.

Çünkü onlar KıbrıslıRumları Yunanistan’ın, KıbrıslıTürkleri de Türkiye’nin ‘uzantı’sı olarak niteliyordu.

Makarios, bu ‘uzantı olma’ nitelemesinden işkillenmekteydi.

Yunanistan’a direnme kararı verdi. Gerekçesi çok açıktı: ‘bağımsız, egemen ve birleşik bir devlet diğer iki devletin uzantısı olamaz!’

Uzlaşmazlığın daha başka boyutları da vardı.

Yunanistan, Kıbrıs sorununun çözümü için Türkiye ve Yunanistan arasında varılacak bir uzlaşmanın Makarios ve KıbrıslıRumlar tarafından kayıtsız şartsız kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmekte, Kıbrıs’ın bağımsızlığını perçinleyecek herhangi bir adımın atılmasına şidddetle karşı çıkmaktaydı.

KıbrıslıRum lider Makarios ise, sorunun ‘Türk-Yunan masası’nda değil, toplumlararası müzakereler yoluyla çözümünden taviz vermedi.

Hatta, KıbrıslıTürk liderlerin anayasada değişiklik yapılmasını kabul etmeleri koşuluyla devletteki görevlerine geri dönebilecekleri ilan edildi.

Halbuki, ‘Türk-Yunan masası’da gündem bambaşkaydı.

O masada konuşulanlar, artık bağımsız bir Kıbrıs devletinin varlığına tahammül edilmek istenmediğini gösteriyordu.

Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıslı yöneticilerden gizli olarak sürdürdüğü görüşmelerde ‘pişirilen yemeğin kokusu’ ortalığa yayılmaktaydı.

Kısaca, iki ‘anavatan’ kendi paylarına düşeni alacaklardı.

Anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye ve Yunanistan ‘kısmen enosis’, ‘kısmen taksim’ anlamına gelecek bir çözümde uzlaşmıştı!

Türkiye payını aldıktan sonra adanın geriye kalanı Yunanistan’la birleşecekti!

Makarios, ‘Türk-Yunan masası’nın sonuçlarını kabul etmeyeceğini ilan ettikten sonra, toplumlararası ilişkilerde normalleşme sürecine girildi.

Yunan cuntası artık geniş halk desteğine sahip KıbrıslıRum yöneticiler ve demokrasi talep eden tüm siyasal gruplara karşı açıkca tavır almaya başladı.

Cunta, silahlı kuvvetler içindeki denetimine güvenmekteydi.

KıbrıslıRumlardan oluşturulan Milli Muhafiz ordusu,  sivil yönetimlerin işbaşında olduğu dönemden başlamak üzere, Yunanistan hükümetinin denetimindeydi.

Önceleri buna ses çıkarmayan/çıkaramayan Makarios, daha sonra ordunun denetiminin Kıbrıs bakanlar kuruluna verilmesini talep etmişti.

Bu talep hem ‘Anavatan Yunanistan’ın hem de yerli işbirlikçilerinin yoğun tepkisini çekmekteydi.

Onlara göre Makarios silahlı kuvvetleri kendi denetimine alırsa, bu gücü, bağımsızlığı güçlendirmek ve enosisi engellemek amacıyla kullanacaktı!

Yani, ‘Anavatan’a ihanet sözkonusuydu!

İhanet cezasız bırakılamazdı!

Önce Makarios’un ortadan kaldırılması için suikast planları yapıldı ve uygulandı.

Bunlar başarılı olamayınca, Yunan cuntası KıbrıslıRumlardan oluşan devlet yönetimine silah zoruyla ve yerli işbirlikçilerinin yardımıyla el koymaya kalkıştı.

Yunanistan, 15 Temmuz 1974’te giriştiği askeri darbeden sonra artık ‘ulusal merkez olma’ iddiasını sürdüremedi.

Ve böylece, artık kimseye, KıbrıslıRumlara ‘uzantı’ muamelesi yapma hakkı tanınmıyor.

Şimdi ayni hikayenin yeniden yaşanmasına izin verilmemelidir.