Yukarıdaki ifadeyi, isterseniz bir mesaj, telkin, beklenti, talimat ya da dayatma olarak kabul etmekte serbestsiniz.
Türkiye’yi şimdi yönetenlerle, ileride yönetmeye talip olanların büyük bir çoğunluğunun bu ifadeyi çeşitli şekillerde gündeme getirdiği bir gerçektir.
Onlar açısından bu ifadenin basit bir anlamı vardır: Kıbrıs'ın kuzeyinin Türkiye’ninkinden farklı bir siyasi geleceği olamaz!
‘Yavruvatan’ derken kastedilen budur.
‘Bizde ne varsa sizde de o olacak’ denmesinin de başka bir anlamı yoktur.
‘Bizsiz yapamazsınız’ şeklindeki saptamanın da, ‘sizi asla bırakmayız’ söyleminin de arkasında bu ifade yatıyor.
Bu ifadenin kökeni tarihsel bir ‘derinliğe’ sahiptir.
Yani bugün ortaya çıkmadığı gibi, Türkiye’yi bugün yönetenler tarafından da icat edilmemiştir.
Türkiye’yi bugün yönetenlerin, demokrasi düşüncesiyle flört ettikleri dönemde reddettikleri bu ifadeye bugün sıkıca sarılmalarının elbette bazı nedenleri vardır.
Ama konunun yakıcı tarafı şimdilik bu nedenlerle ilgili değildir.
Şimdiki esas konu ve sorun ‘KıbrıslıTürk kimliğinizi unutun’ diyenlerin, bundan ne murad ettikleri de değildir.
Zaten bunu herkes tahmin edebilir.
Bu ifadenin, bazılarınca, Türkiye’yi yönetenlerden kaynaklanan bir mesaj, telkin veya beklenti olarak, bazılarınca da bir talimat ya da dayatma olarak görülmesinin de pek fazla bir anlamı kalmamıştır.
Ama bu ifadenin doğrudan ya da dolaylı şekillerde gündeme getirildiği her durumda, bir ‘KıbrıslıTürk kimliğinin varlığına sahip çıkıp çıkmama en temel sorunu oluşturmaktadır.
KıbrıslıTürk kimliğine ilişkin takınılacak tutum, Kıbrıs tarihinde yeni bir dönüm noktası oluşturacak kadar önemlidir.
Bunun önemini anlamak için çok fazla uzaklara ve geriye gitmeye gerek yoktur.
KıbrıslıRum toplumu, 1960-1974 yılları arasında Atina ile sürekli gerilen ilişkileri sonucunda böyle bir dönüm noktasına ulaşmıştır.
Atina yönetimi, bir KıbrıslıRum kimliğini ayaklar altına alarak hareket etmekteydi. 15 Temmuz 1974’te giriştiği Enosis macerasının nedeni, diğerlerinin yanı sıra, Kıbrıslı Rum kimliğinin inkar edilmesiydi.
Bu dönüm noktasında KıbrıslıRumlar’ın ulaştığı sonucu herkes biliyor: Lefkoşa karar verir Atina destekler!
Şimdi küçük bir grup dışında, en sağdan- en sola KıbrıslıRum siyaseti ve kamuoyu Atina’yı kendi iradesinin üstünde görmüyor.
Bizdeki duruma dönüp, açıkça şu soruyu sormamız gereklidir: Kıbrıslı Türk kimliği inkar ediliyor mu?
Kıbrısın kuzeyinde son haftalarda yaşananlar bu soruya bir yanıt vermemize yeter malzeme sunuyor.
Yaşananlar kalın hatlarıyla bile KıbrıslıTürk kimliğinin inkar edildiğini bariz bir şekilde göstermektedir.
Önce Başbakan adayı, bir bakanlar kurulu listesi hazırlıyor.
Her ne kadar dış karışması bol bir seçim olsa da partisinin birinci geldiği ilan edilmişti.
Anayasanın öngördüğü prosedüre göre bakanlar kurulu listesini cumhurbaşkanının onayına sunuyor.
Sonrasında parlamentodan güven oyu alıyor.
Yani her şeyin kiıtabına uygun yürüdüğü algısı oluşuyor.
Ama, durum böyle değilmiş.
Türkiye’de demokrasiyi neredeyse tümden rafa kaldırmış bir iktidarın Kıbrıs’ın kuzeyinde de, ‘yerel ortaklar’la işbirliği halinde sürekli güncellenen bir plana sahip olduğu anlaşılıyor.
Bu plan ülkenin yönetimiyle ilgili. Yani seçimlerin sonucunun onlar için pek önemli olmadığı anlaşılıyor.
İşte bu sürekli güncellenen plana göre, KıbrıslıTürk parlamentosundan güven oyu alan bakanlar kurulunda revizyon yapılmasına karar veriliyor!
Bundan ne başbakanın, ne onun partisinin ve ne de kabinesinin haberi yok!
Klasik dayatma yöntemini bile masum kılacak bir yönetimin uygulanması sonucunda, önce kabinenin bir üyesi istifa ediyor; istifa eden bu bakanın yerine başka bir bakan kaydırılıyor; onun yerine de dışarıdan bir kişi bakan olarak atanıyor.
Bu davranışa muhatap olan başbakana, ilgili bakanlara, tümüyle bakanlar kuruluna ve iktidar partisine, bazılarına göre bir mesaj gönderiliyor.
Veya bazılarına göre bir telkinde bulunuluyor veya bir beklenti açıklanıyor.
Bazılarına göre bu bir ‘talimatla yönetme veya dayatma’dır.
Durum nasıl tanımlanırsa tanımlasın sonuç değişmiyor: senin kimliğini tanımıyorum!
Çünkü sen karar veremezsin ama senin adına ben karar verebilirim! Benim çıkarlarım bunu gerektiriyor!
Başbakan, ilgili bakanlar, kabine ve iktidar partisi belki de tepkilerini açığa vurmaktan, öfkelenmekten, durumu değiştirmeye çalışmaktan korkuyorlar.
Sanki her şey normal süreçler içinde yaşanmış-tamamlanmış gibi davranmayı tercih ediyorlar.
Ama itaat etmenin, boynunu bükmenin, korkmanın, durumu idare etmeye çalışmanın, ‘şimdi tepkinin sırası değildir’ demenin, ‘başımızı kaldırırsak eziliriz’ yaklaşımının işe yaramadığı çok zaman geçmeden anlaşılıyor.
Bu defa hedef başbakan olan kişidir.
Başbakan başkası olacak! Sen şimdilik parti başkanı kalabilirsin!
Buna ister mesaj, telkin, beklenti, talimat ya da dayatma deyin, sonuç yine değişmiyor.
Kimin bakan olacağına karar verme yetkisine sahip olan, artık kimin başbakan olacağına da karar verme yetkisine sahip olduğunu düşünüyor ve gerekeni yapıyor.
Kimin parti başkanı olacağına zaten karar verme yetkisine sahip olduğunu önceden ilan etmişti.
‘Sen karar veremezsin, sen yönetemezsin, yani sen yoksun, senin varlığını ve kimliğini tanımıyorum’ demenin daha anlaşılır başka bir yöntemi var mıdır?
Bu davranışa muhatap olan başbakana, ilgili bakanlara, tümüyle bakanlar kuruluna ve iktidar partisine baktığınız zaman belki de şaşıracaksınız.
Hepsinin siyasi geçmişlerinde Türkiye’ye eleştiri anlamına gelecek herhangi bir açıklama, siyasi duruş ya da konumlanma yoktur.
Tam tersine kraldan fazla kralcı olmaları sözkonusudur.
Onlar, geçmişte ve bugün ‘anavatan’ın istekleri doğrultusunda, gerekirse federasyonu, gerekirse iki devletliliği ve ‘egemen eşitliği’ ve hatta eğer ‘anavatan’ arzu ederse barışı da konuşmaya hazır olduklarını kanıtlamışlardı.
Ama bu uyumlu davranışları bileklerinin bükülmesine, itibarsızlaştırılmalarına, ezilip büzülmelerine, siyaseten çaresiz bırakılmalarına ve gerekirse benzer muamelelere tabi tutulacaklarını ezberlemeye zorlanmalarına engel olamıyor.
Bunun nedeni çok basit ve anlaşılırdır: KıbrıslıTürk kimliği inkar ediliyor.
Yani olanlara şaşırmaya hiç gerek yoktur.
Şimdi bu davranışa muhatap olanlardan toplumun bir beklentisi olmalıdır.
Bir KıbrıslıTürk kimliği var mıdır? Ya da kendi kendini yönetme talebiniz var mıdır?
Buna, önce vicdanlarında karar vermeleri ve kararlarını kamuoyuyla paylaşmaları gerekecektir.