“Kıbrıslıtürklerin varoluşunda ve eğitiminde önemli bir lider: Mustafa Adaoğlu...”

Sevgül Uludağ

Ulus IRKAD

Mustafa Adaoğlu’nu 1963 öncesi, Baf Kurtuluş Lisesi’nde öğretmenken tanıdım. O zamanlar ben 5-6 yaşlarındaydım. Aslında babamdan en az altı yaş küçüktü ama çok iyi arkadaştılar. O dönemlerde Özker Özgür de Baf Kurtuluş’ta öğretmendi. Özgür lavlarını saçan ve toplumsal dinamizmin en hareketli yanardağıysaydı, Adaoğlu ise mantık, sosyal anlayış ve dayanışma, kitleleri hareket ettirecek akıl ve söylevcisi, bir hareketin felsefi akışına yön verip onu en rasyonalist bir şekilde akıl huzmesinden geçirerek, topluma inandırıcı bir şekilde sunan felsefecisiydi.

Babam Hüseyin Irkad’a şekil veren iki akımı teşkil ediyorlardı. Toplumcu felsefenin siyasal ve edebiyat alanına tezahür etmesinde bu üçlünün birbirleriyle etkili oldukları, o dönemlerdeki Baf Kurtuluş Lisesi yıllarında aranmalıdır. Baf Kurtuluş Lisesi derken veya onu anlatırken, 1940’lı yılların sonlarında Namık Kemal Lisesi gibi inşa edilip Baf halkına dinamizm getiren ama artık şimdilerde, temellerinden bile birşey kalmayan, yeni ve eski Baf Kurtuluş Lisesi’nin modern binasından bahsetmekteyim.

1963 sonrasında göçler ve çatışmalarla dolu olan Kıbrıslıtürk toplumunun oluşmasında, toparlanmasında temel olacak felsefe, edebiyat ve de siyasal özgürleşme hareketinin neferleri işte bu çatışma ve de yokoluş sürecinin yeniden doğma noktasında, ilham kaynağı olan bu üç kişi ve kişilikler oldukça önemlidir. Bu akımın içinde elbette birçok öğretmen ve genç vardır. Bunları yazarken, 1963 sonrasında Baf enklavında “Bucak Hareketi”ne ilk şekil verenlerden Mustafa Baflı, Ali Volkan, Feriha Coşkun ve de Sobutay Ali Ratip’i de koymak gerekir ki, bu varoluş ve toparlanma akımının başlıca oluşumcu ve mimarlarından biridir Adaoğlu, Irkad ve arkadaşlarıyla öğrencileri... Ve de bunları yazarken bu varoluş felsefesine şekil veren Mustafa Baflı (Guguna) ve Ali Volkan gibi gençlik dinamizmlerini, arkadaşlarını, Hikmet Canova ve Şaban Balıkçıoğluları’nı da yadsımıyorum.

ADAOĞLU VAROLUŞUN FEYLESOFUYDU

Adaoğlu bu varoluş ve felsefesinin dillendirilmesini yaptı. Onun müdürlük yaptığı okullardaki konuşmaları, öğrencilerine başarıyı aşıladığı ikna kabiliyeti ve de Hüseyin Irkad gibi çok yakın arkadaşlarına aşıladığı dinamizmle, onların kültürel hareketlerine bir dereyatağı olurken, o okulsuzlukların, o yoklukların içinde Kıbrıslıtürkler’in başarılarında oldukça önemli bir kıvılcım teşkil etti.

1963 yılında, daha yeni evliyken, Baf’ta, iki toplum arasındaki çatışmalarda, evini ve eşyalarını kaybetti. O anlardaki dram ve üzüntüsünün şahidiyim aynı zamanda. Evini kaybettiğinden ötürü oldukça üzülmüştü. Yokluklar çekti… 1966 yılında geldiği Baf’ta, Zeynel Arıkan’ın ve onunla birlikte çalışan personelin dinamizmini sağlarken, onlardan aldıklarını daha da doruklara çıkardı. Bucak Dergisi’nin felsefi ve de ideolojik yapısını gerçekleştirdi. Irkad ve de öğrencileriyle imkansızı başararak, rahmetli Ali Atakan’la birlikte resim stüdyolarını, üzüm ambarlarında oluşturdular. Gittiği her okulda Baf’tan aldığı dinamizmi yaşattı ve devam ettirdi. Baf Kurtuluş Lisesi, Lefke Gazi Lisesi ve de Namık Kemal Lisesi’ndeki başarıları yanında, Maraş Bölgesi’nde, Canbulat Lisesi’ndeki oluşumlar, atletizm ve kültürel alanlardaki başarılar, onun felsefe ve sosyolojideki inanç aşılamasının, öğrencilerine verdiği ikna kabiliyetinin oldukça etkisi vardı.

ADAOĞLU’NUN SON ZAMANLARI

Onu son zamanlarında devamlı ziyaret ediyordum. Kemoterapi seanslarından sonra moralinin oldukça çökmüş olduğunu gördüğümde; “Hocam, Irkad’ın bir arkadaşı olarak onunla birlikte aldığınız o toplumcu dinamizmi devam ettirin. Irkad gibi, ölmeyecekmiş gibi, her gün için devamlı o dinamizmi yaşatın, moral çöküntüsü size yakışmaz” dediğimde bana;

“Haklısın benim ve rahmetli arkadaşımın bu hayatta yaptığımız ve  yapacağımızı sen bana özetledin. Okumaya ve fikir üretmeye devam” derdi.

BİRKAÇ HAFTADIR ONU ZİYARET EDEMEDİYDİM...

Birkaç haftadır evinin önünde durup onunla sohbet edemediydim. Aslında bugünlerde uğrayacaktım. Gecikmişim… Keşke bir defa daha uğrasam ve gene aynı sözleri tekrarlayıp ona hayatta kalabilmek için biraz daha moral depolayabilseydim. Olmadı, gecikmişim... Beni affet Hocam..

Toplumuna sadece bir öğretmen olarak değil, daha sonraları başarılı bir Belediye Başkanı, başarılı bir Bakan olarak da hizmet etti. Her bakımdan aşıladığı irade gücü ve ikna kabiliyeti ile toplumuna her zaman varolma gücü verdi.

Onu 1960’lı yılların başlarından beri tanıyordum. O babamın en iyi arkadaşlarından biriydi. O, babama, Özker Özgür’le birlikte 1960’lı yılların başlarında yön veren dinamik ve bir bilgi yanardağıydı. Babam da onlardan aldığı güçle şiirler yazdı, kültürel etkinliklerde öncülükler yaptı.Toplumcu felsefeyi şiirlerinde yansıttı.

MUSTAFA ADAĞLU’NU UĞURLARKEN

Sevgili Mustafa Adaoğlu, hayatım boyunca seni ve babamı devamlı örnek aldım. Bana daha çocuk yaşımda örnek oldun. Bana dinamizm aşıladın. Sana medyunum.

Evet, hayat mücadelesi ve bilgi akışı mezara gidene kadar devam eder.

Sen bana örnektin ve bu aynen devam edecek.

Hoşçakal, en iyi arkadaşın babama orada selam söyle, hoşça kal… Çok üzgünüm…

Şevket Öznur arkadaşımız sosyal medyada paylaştığı bu resim için şöyle yazmış: “Rahmetli Mustafa Adaoğlu anısına bu fotoğrafı paylaşıyorum. Diğer yaşayan hocalarıma iyilik sağlık diliyoruz. Bir müsamere Baf Kurtuluş lisesinde. Mahmut İslamoğlu hocanın solunda Kamil Özay onun sağında Yusuf Hocanın, onun yanında Mustafa Adaoğlu onun yanında da Mesut hoca ve Mustafa Çetin. 1961...”


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR FİLMLER...

‘Yakamoz’ filmi, 100 yıl sonra mübadeleye yakından bakıyor...

Lusyen Kopar/AGOS

Türk-Yunan Mübadelesi’nin 100. yılı vesilesiyle, yaşanan acılara yakından bakan ve iki yakanın ortak duygularını insancıl bakış açısıyla anlatan bir film, Yakamoz... Sat-7 televizyon kanalının çabasıyla gerçekleşen filmin galası 25 Haziran’da Kadıköy Sineması’nda yapıldı ve ilk alkışlarını topladı. Film 28 Haziran’da sinemaseverlerle buluştu. Gala öncesinde Sat-7’nin kapısını çalıp yönetmeni Ali Kerem Gülermen ve oyuncu Kirkor Dinçkayıkçı ile buluştum. Bu film ortak acıları beraber yaşayıp, beraber iyileşmenin en güzel örneklerinden biri diyebilirim. Gidip görmek, görüp anlatmak lazım. Hepinize iyi seyirler...

***  Karşımda çok genç yaşta başarılara yelken açmış bir yönetmen görüyorum. Okuyucularımıza biraz kendinizi tanıtacak olsanız neler anlatırsınız?

Ali Kerem Gülermen: 1990 yılında, İstanbul’da doğdum. Tekirdağ Anadolu Lisesi’ni sonrasında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü’nü bitirdim. Burçak Evren’in desteğiyle Sinema Televizyon bölümünde okurken ‘Yakın Plan’ dergisini çıkarmaya başladım. Çeşitli programlar, belgeseller, kısa filmler çektim.

Ayrıca Denny Martin Flinn’in “Senaryo Nasıl Yazılmaz” adlı kitabını İngilizceden Türkçeye çevirmiştim. Bu kitap Kalkedon Yayınları tarafından basıldı.

Bir dönem Ali Poyrazoğlu’nun açtığı oyunculuk atölyesinde “Kamera Önü” dersleri verdim.Uzun zamandır da  Sat-7’de yönetmen olarak çalışıyorum.

***  Çeşitli program, belgesel ve kısa filim çektiğinizi söylediniz bunlara örnek verebilir misiniz?

A.K.G.: 2013 yılında “Beyaz Pipo” adlı, Eskişehir’in değeri lületaşı pipoları anlatan bir belgesel çektim. 2015 yılında ‘Siper İçinde’ adlı bir kısa film çektim. Film, Çanakkale Kısa Film Festivali’nde ödüllendirildi. 2017 yılında ‘Eve Dönüş Yolu’ adlı başka bir kısa metraj çektim. Film, yurtiçi ve yurtdışında birçok festivalde seçkiye girdi, yarı finalist oldu ve ödüllendirildi.

Moldovya’nın güneyinde ‘Gagauzlar’ı çektim. ‘Gagauzlar- Haç ve Kurt’ 5. Türk Dünyası Belgesel Film Festivali’nde, Profesyonel Belgesel Yarışması Finalisti oldu.

***  'Yakamoz’ ilk uzun metraj filminiz mi? Ne zaman çekimlere başladınız?

A.K.G.: Evet ilk. Çekimlere 2023 Ağustos’un son haftasında başladık, Eylül’ün 9-10’u gibi bitirdik. Filmi yaklaşık 12 günde çekmek zorunda kaldık. Uzun metraj bir film için bu pek mantıklı bir süre değil ama bütçe sebebiyle buna mecburduk.

***  Mübadele konulu bir filmi çekmeye nasıl karar verdiniz?

A.K.G. : Bir yönetmenin ilk uzun metraj filmini çekerken o filmin içeriğinin ya inancı, ya kültürü, ya etnik yapısıyla bir bağlantısı olması beklenir ama ben bir mübadele torunu değilim. Tabii aradan bir 100 yıl geçmesine rağmen acıları hala ortada olan böyle bir olay için bir mübadil olmaya da gerek yok bence. İnsan olmak kafi.

‘Zamanın Tanıkları’ adlı bir belgesel çekimi için Aksaray Güzelyurt’taydık. Orada otel olarak işletilen bir Rum konağında kaldık. Otel mübadil bir ailenin torunu tarafından işletiliyordu. Murat Günalp’la tanıştık. Birbirimizi sevdik Murat abi bize mübadillerin hikayelerini anlatınca coğrafyanın da güzelliğinden etkilenerek böyle bir şey yapmaya karar verdik. Sat-7 grubumuzla paylaştık. Onlar da bu projenin değerli olduğuna kanaat getirdi ve çalışmaya başladık.

‘Elveda Rumeli’nin senaristi Ali Can Yaraş’la çalışmaya, öyküyü çıkarmaya başladık. Daha sonra onun güzel kalemiyle yazılmış oldu.

***  Hikaye gerçek mi?

A.K.G.: Şöyle gerçek:  Rum aile Güzelyurt’tan gitmeden Kavala’dan diğer aile erken geldiği için, aynı evde bir süre beraber yaşamak zorunda kalıyorlar. İki farklı kültürdeki ailenin yaşantısı anlatılıyor. Bu hikaye aslında Tuzla mübadeleleri sırasında  yaşanmış bir hikaye. Biz Tuzla’daki hikayeyi alıp Güzelyurt’a koyduk.

Filmimizdeki tek gerçek karakter Peder Haralambos. Onun dışındaki karakterler kurmaca.

Filmdeki karakterlerden hiçbiri  Rumca bilmiyor. Kayseri ağzıyla konuşuyorlar. Tek Rumca bilen karakter Peder, dini eğitim aldığı için. Kavala’dan gelen aile ise Kavala ağzı ile konuşuyor. Dolayısıyla filmin içerisinde iki diyalekt var; Kavala Türkçesi ve Kayseri Türkçesi.

İki farklı karakter birbirleriyle konuştukları zaman aradaki farklılık filme değer katıyor. İki farklı aksan, iki farklı yöre ama yaşadıkları acılar aynı acı.  

***  Peki gerçekte Güzelyurt bir mübadeleyi yaşamış mı?

A.K.G.:Tabii ki. Oradan giden Rumlar var. Bu köyün ismi eskiden Gelveri’ymiş. Şu an Yunanistan’da Yeni Gelveri diye köy var. Aziz Gregorius Kilisesinden götürülen çan, orada  bir müzede sergileniyor.

***  ‘Yakamoz’ bir dram filmi mi?

A.K.G: 97 dakikalık bu filme ‘tarihi dram’ diyebiliriz. Karakterlerin gerçekçiliği ve tatlılığı sayesinde gülümseten de bir yanı var. O konuda dengeli bir yapıya sahip diyebilirim.

***  Peki neden adı ‘Yakamoz’?

A.K.G.:Kavalalı balıkçı İsmail’in kayıkçı teknesinin adı  ‘Yakamoz’. Filimde balıkçının söylediği gibi Yakamozlar bir var olup bir yok olan canlılar.  Göçebe insanlar da öyle.

***  Kerem bey filmin 12 günde çekildiğini söyledi. Siz oyuncu olarak bu konuda ne söylemek istersiniz?  

Kirkor Dinçkayıkçı:  Yönetmen ve asistanlar açısından çok ciddi bir ön çalışma vardı. Kerem daha film çekilmeden ne çekeceğini biliyordu. Filmin içinde kullanılmayan sahnenin bu kadar az olması da bu yüzden. Ne çekeceğini bildiği için çalışırken biz o rahatlığı yaşadık.

***  Kirkor Bey siz bu film için nasıl teklif geldi?

K.D.: Ben aslında Sat-7 Türk’ün Yönetim Kurulu üyesiyim. Ayrıca program oluşturma komitesindeyim. Komiteye Kerem fikrini ve projesini söylediğinde çok beğendik. Uluslararası ofisle konuşuldu, onlar onay verdi ve çalışmalara başlanıldı. Daha o zamana kadar filmde yer alacağımdan haberim yoktu. Kerem’den teklif gelince bayağı heyecanlandım.

Şimdiye kadar birçok film ve dizide oynadım. Bunlardan bazıları Yılmaz Erdoğan’ın ‘Ekşi Elmalar’ı, ‘Poyraz Karayel’, ‘Babil’, ‘Karadayı’ vs.

Papaz rolü de son zamanlarda bana yapışan bir karakter olduğu için bu rolü de yadırgamadım...

***  Papaz kıyafetiyle sokaklarda dolaşırken bir sıkıntı oldu mu?

K.D.: Hayır, hiçbir sıkıntı olmadı. Halkı o kadar güzel ki, tipik Anadolu halkı. Halkı hep yardımcıydı. Gelveri Kaymakamı setimizi ziyaret etti. Yerel halkla dostluklar kurduk. Rumların Gelveri’den gidişi 5 Ağustos. Yıldönümlerinde hala buraya gelen Rumlar var. Etkinlikler düzenleniyor burada.

***  Çekimlerde ağladığınızı söylüyorsunuz. Siz mübadele çocuğu değilsiniz ama ailenizde daha önce 1915’de göçe çıkmış kişiler var mıydı?

K.D.: Olmaz mı? Anneannem beş kız kardeş Der Zor’a gitmişti, oradan sadece dördü dönmüş. Baba tarafım Tekirdağ’dan Musul’a göç ettirilmişti.

... Bir sahnede ‘Peki kalanların mezarını kim sulayacak’ diye bir replik var. O beni çok derinden etkiledi. 

https://www.agos.com.tr/tr/yazi/30563/yakamoz-yuz-yil-sonra-mubadeleye-yakindan-bakiyor

(AGOS – Lusyen KOPAR – 30.6.2024)