Kıbrısta 1 Mayıs! Sinema ve Siyasi Aktivizm

Kıbrıs'ta 1 Mayıs! Sinema ve Siyasi Aktivizm



Evren Maner

Email: quipproduction@gmail.com


“Gerçeği göstermek, basitlikten öte bir şeydir, çünkü gerçek basittir.”
Dziga VERTOV

Bir eylemi dönüştürebilmek, içeriğindeki mesajı ve derdi kitleselleştirmek ve bunu yaparken örgütlemeye devam etmek mümkün müdür? Günümüz eylemleri nasıl gelişiyor ve gelişmelidir? Ertesi gün bu devinimi devam ettirmek ne kadar imkanlıdır?
Sosyalistlerin kendi yoldaşlarına propaganda yapması kadar kısır bir döngü yoktur. Fidel Kastro ile Küba’da ‘Sosyalizm nasıl olmalı?’ diye sohbet edebilirsiniz. Fakat bulunduğunuz ülkede insanlara sömürüyü, çarpıklığı gösterme metodları üzerine kafa yormadığınız sürece, bir muhafazakardan farkınız yoktur. Örgütlenmenin ve kitleselleşmenin önündeki engel; ayni kişilerin birbirlerine propaganda yapmasında yatıyor. Yaş ile küçülen çevre, kendi içerisinde kemikleşiyor, ortodokslaşıyor. İçe kapanık bir evlilik gibi, otuz sene birbirinin tavla galibiyetini kabul etmeyen inatçı ihtiyarlar gibi, evin dışına çıkmayan tarikatlar gibi, kendi eksenimizin dışındakilere nasıl bir dünya istediğimizi bir türlü haykıramıyoruz. Paradoks bir yapının içerisinde zaman geçtikçe içe kapanıyoruz. Bir eylemde veyahut toplantıda hep aynı kişilerin olması bundan kaynaklanıyor. Yeteri kadar yalnızlaşmış bir toplumun içerisinde depresyona girmemiz an meselesi.
Kitle iletişim metodları adeta egemen kanallara bırakılmış durumda. Kıbrıs gibi küçük bir Akdeniz adasında bile milli ideolojiyi yaymaya çalışan tonlarca televizyon ve gazete. Birinde din propagandası, diğerinde milliyetçilik safsatası. Onlar da biliyorlar, Akdeniz’de insanlar mutlu yaşamak ister. Bu güneşle üzgün yaşanmamalı! Fakat erenler her köşeyi tutmuş! Her tepeye bayrak dikmişler. Larnaka’da, Girne’de, Baf’ta, Karpaz’da… Arabada giderken radyoda, öğlen yemeğinde televizyonda karşımıza çıkıyorlar. Bize durmadan nasihat veriyor, kimliğimizi kendi çıkarlarına göre baştan yazıyorlar. Memnun olmadıklarında ise kızıyorlar, daha fazla bağırıyorlar. Rengi bozuk, akıl dışı programlarında pişkin pişkin gülümsüyorlar. Ceketli, arkalarında bayraklar olan adamlar, her gece size neye inanmanız gerektiğini söylüyor. Akdeniz'de böylesine milliyetçilik propagandası yapılan başka bir ada var mı?!
Birden evin anteninin yanına başka bir anten geliyor. Telefon hattından gazete ve televizyon okuyor hale geliyoruz. Arjantin’den soruyoruz, Kamboçya’dan cevap alıyoruz. İnternet dünyayı hızla bir mahalleye, oturma odasına, mutfağa hatta yatak odasına çeviriyor. Birden Kahire’deki olayları izlemeye, sonra Gezi parkındaki eylemcilerin yazışmalarını okumaya başlıyoruz. Altı santimden küçük ekranlarda Çin’de, New York’ta olan biteni canlı seyrediyor, başkalarıyla paylaşıyor, yorum yapıyoruz. Ama onlar da orada.  Elektrik gelmiş, biz mum yakalım, diyenler, rahat köşelerinde oturmuş, katılımdan şikayetçi. Ulaşamadıkları yerleri sansürlüyorlar. Bu iletişimi hazmedemiyorlar. İnsanlar birbirleriyle konuşuyor, tartışıyor, fikir alışverişinde bulunuyor. Düşman diye gösterilene, "bizimkilerin söylediği doğru mu?", diye sorabiliyor. İletişim 21.yy’da barışın tarihini bütün engellere rağmen yazabilir mi? Sosyal medya, internet kültürü ve iletişim teknolojisinin durdurulamayan ilerleyişi bizi farklı bir örgütlenme ve propaganda metotlarına doğru götürüyor. Mum yakmaya devam etseler bile, sureç bu kez bir yerlerde kayıt altına alınıyor. Kaybolmuyor.
Eski Lefkoşa’da büyüdüm. Dokuz yaşında Surların altındaki kanalizasyondan emekleyerek Baf kapısına çıkardık. Birleşmiş Milletler’e ait helikopterin günde üç kez havalandığı, dünyanın son bölünmüş şehri. Yüksek sese karşı neden hassas olduğumu otuz yaşımda anladım. Bunu 60’lı yılların kuşağına söylediğinizde size, ‘sen daha şükret bomba sesleri duymadın, ceset görmedin’, derler. Bir Kıbrıslı olarak o yıllardan utanıyorum. Bir daha yaşanmasın diye elinden geleni yapmalı insan. Brooklyn’den, Manhattan’a pasaportla mı geçiyor insanlar New York’ta? Taksim’den İstiklal’e giderken sınır mı var? Kanalizasyonlarında emeklediğimiz değil, üzerinde yürüdüğümüz birleşik bir Lefkoşa’yı istemek! Bundan daha basit ne olabilir ki? İnsan kendi ülkesinin şehrini neden bölsün?
Milliyetçiliğin küçücük adamıza fazla geldiğini anlamamız için 40 yıl gerekti. İnsan dünyayla iletişim kurdukça, Avrupa Birliği içerisinde kimlik dahi göstermeden ülkeleri gezdikçe, birçok şeyin farkına varıyor. Kıbrıs bölünmek için çok ufaktı. İnsanın tenini, göz rengini, saç rengini ve kültürünü belirleyen coğrafya ve güneş iken, neden Kıbrıs’ta bunu devlet, kilise, bayraklar ve medya yapıyor? Ve hala devam ediyor? Elektrik geldi artık.
İnsanlık tarihinde ender olan bir durumu yaşıyoruz internet çağı sayesinde. Liderler olmadan insanlar fikirlerini, taleplerini tartışıyor, bunlara hiç bir kural ve toplantı saati eklemeksizin. Canlı yayın yapmaya yarayan, kendi televizyonunuzu kurabileceğiniz, eylemler sırasında iletişim kurabileceğimiz telsiz uygulamalar, örgütlerin ve eylemcilerin manevra yeteneğini arttırıyor, açık toplumu güçlendirip, insanlığın evrimine yön veriyor.
Sovyet yönetmen Vertov’un kino-Glass manifestosunun günümüze uyarlanması hiç bu kadar kolay ulaşılabilir olmamıştı. Bu yüzyılın başında Vertov, “Bizim geniş stüdyolara, muhteşem dekor ve yönetmenlere, büyük oyuncu ve heyecan verici fotojenik kadınlara gereksinmemiz yoktur. Bize mutlaka gerekli olanlar:
1-Hızlı iletim olanakları. (Günümüzde internet ve sosyal medya)

2-Yüksek duyarlılıklı ham film. (Hard Diskler ve hızlı veri transferi)

3- Taşınması kolay, hafif ve küçük alıcılar. (günümüzde cep telefonunda bile olan mikrofon ve kamera)

4-Hafif aydınlatma araçları. (taşınabilir ve kuvvetli led teknolojisi)

5-Hızlı çalışan bir sinema habercileri topluluğu. (Sosyal medya paylaşımı ve uygulamalar)

6- Bir gözlemci ( Detay ve görsel anlatı dilinin etkili oluşması için)

Kino-Pravda (Sinema- Gerçek) manifestosu

20.Yüzyılın başlarında bu ilk görsel manifestosuyla Vertov, Sovyetler Birliği’ni köy köy gezip hayatı kayıt altına alıyor, önemli olayları sinemalarda toplum ile paylaşıyordu. Vertov’un herşeyi gören, şahit olan ve bunu toplum ile paylaşan kamerası bir fikir ile topluma giderse ne olur diye düşündük. 1 Mayıs günü, bu ülkenin insanlarının canı en çok neye sıkılır, nasıl bir engel onları rahatsız ederdi? Elbette ki sınır kapısından ara bölgeye geçerken yapmak zorunda oldukları gümrük işlemleri. Binlerce insan 1 Mayıs günü Lefkoşa’dan Lefkoşa’ya pasaport ve kimlik kartı ile geçti.  Adanın diğer yarısından gelen insanlar ise hiçbir engele takılmadan ara bölgeye girebildiler. Ledra Palas sınır kapısındaki kuyruk meclise kadar uzanmıştı. Adadaki bütün renkler oradaydı.  Bu saçma uygulamaya herkes tepki gösterdi ama hiçbir olay yaşanmadı. Kapının solunda polise bakıyordum. Her gelen, “neden bekliyoruz?”, polis, “on’lu gruplarla alıyoruz”. Binlerce tekrarı olan bir an’dı bu. Sendikasız çalışan ve bu çağda askere bağlı polis emekçileri, hem de 1 Mayıs günü binlerce insana ayni cevabı sıkılmadan ve usanmadan verdiler. Eylemciler de yılmadan ayni soruyu bütün gece sordu, “neden bekliyoruz”?

Planlanmamış ama tıkır tıkır işleyen bir sözel eylemdi bu. Fakat bir eksik vardı. Bu durumu bir sonraki güne ve daha sonraki günlere nasıl taşıyabilirdik? Toplum olarak tartışılmalıydı. Binlerce insan ve usanmak bilmeyen polis! Hazırladığımız pankart herkes için çok açıktı. Bunun olabileceğini tahmin edip yazmıştık. Kendi şehrimizde pasaportla gezmenin nasıl bir ironi olduğunu dünyaya anlatmak lazımdı. 1 Mayıs’taki Parti, Dernek ve örgütlerin pankartları hemen hemen geçen senenin aynısıydı. 1 Mayıs yaşıyorsa, biz orda olduğumuz için yaşıyordu.

200 kişi ile yapmış olduğumuz film sosyal medyada üç gün içerisinde 30 ülkeye ulaştı. Youtube ve Vimeo’da 1700 kez seyredildi. Paylaşılma sayısı ve bilgisayara indirip tekrardan internete yükleme bu rakamların dışındadır. 3 gün içerisinde bir video eyleminin böyle paylaşılması Kıbrıs’taki reklam sektöründe bile görülmemiştir. İnsanlar üç dakika boyunca sıkılmadan ekrana bakabilmişlerdir. Bu yılki 1 Mayıs kutlamaları Kıbrıs’ta barış sürecinin girdiği en önemli eylemlerden biridir. Yarım asrın ardından birleşen emekçi halkın şehrinin de birleşmesi dileği ile. 
Yaşasın emekçi halkın devrimci sineması!

NOT: 1 Mayıs’ta çekilen ve bu yazıda bahsi geçen görüntülere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=K3RH_cOkq_k

Dergiler Haberleri