Geçen hafta sonu Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri Kıbrıs’ta da yapıldı. Sonuçları Kıbrıs Rum siyasi partileri için önemli mesajlar veriyor; özellikle de 24 yaşında apolitik ve sosyal medya fenomeni bir gencin bağımsız aday olarak birçok siyasi partiyi geride bırakması ve nerdeyse AKEL’e yakın oy alarak üçüncü sıraya oturması Kıbrıs Rum siyasetinde derin değerlendirmelere yol açacağı kesindir. Kıbrıs Türk siyaseti de bu olguyu kendilerine önemli bir örnek olarak görüp öğreti çıkarırsa, bu türden seçim sonuçlarını yaşamaz.
Bu seçimin Kıbrıslı Türklerle ilgili bir seçim olmadığını bu köşede yorumladım. Oy kullanma hakkı olan Kıbrıslı Türk seçmenlerden sadece 5266 kişinin, yani %5’i kadar çok düşük bir oranının fiilen oy kullanması da Kıbrıslı Türklerin bu seçimleri kendileri ile ilgili bir seçim olarak görmemiş olmasından kaynaklandı. Seçimlerde oy kullanmayı savunan ve bu yönde yoğun çalışma yapanların katılım oranının düşüklüğüne yorumları daha değişiktir; bir yorumları ise çok dikkat çekicidir. Diyorlar ki, bu seçimlerde Kıbrıs sorununun çözümünü BM Ölçütlerinde Federasyon olarak destekleyen ve benimseyenler oy kullanmış, geri kalan Kıbrıslı Türkler “Federasyoncu – Federalist değil” imiş.
Bu hem çok yanlış hem maksadı aşan, hem de Kıbrıslı Türkleri uluslararası toplum nezdinde yanlış takdim eden bir söylemdir; dahası 2-Devletli çözüm tezini söylemekte ısrar eden Cumhurbaşkanı (CB) Tatar’a tezini ileri götürmek için verilen en önemli kozdur. BM Genel Sekreteri kişisel temsilcisi Bn Cuellar’ın görev süresini üç ay daha uzatacak. Adaya yeniden gelecek olan Bn Cuellar’a CB Tatar “Boşuna uğraşma, Federasyonu çözüm olarak destekleyen sadece 5266 Kıbrıslı Türk vardır ve bunu da ben değil kendileri söylüyor” derse ne olur?! Hayal kırıklığı ile yapılan açıklamalar ve söylemler eğer hangi anlamlara gidebileceği düşünülmeden söylenirse sözün sahibine ve ilgili kitlelere zarar verir.
Bu düşük katılım sayısını bir de KKTC’nin son CB seçimleri sonuçları ile ilgili olarak yorumlamakta yarar var. O seçimde Tatar 67,332, Akıncı da 62,910 oy aldı; 4,422 oy farkı ile Tatar CB seçildi. KKTC’deki seçimleri sürekli boykot edip oy kullanmayanlar geçen haftaki AP seçimlerinde oylarını mutlaka kullanmışlardır yoksa KKTC seçimlerini boykot etmeleri ideolojik ve mesaj veren bir duruş olmayacaktır. İddia ederim ve derim ki AP seçimlerinde oy kullanan 5,266 Kıbrıslı Türk seçmenin en azından 4,500’ü boykotçulardır ve onlar son KKTC seçimlerinde oy kullanmış olsalardı Akıncı seçimi kazanırdı; rakamlar ortada… Geçti Bor’un pazarı ama sonuçları yakıcı olarak devam etmektedir.
Kıbrıs Rum siyasi partilerin listesinden aday olan üç Kıbrıslı Türk’ün seçilmemesi de bu seçimlerde oy kullanmış Kıbrıslı Türkler tarafından hayal kırıklığı ile yorumlanmaktadır. Örneğin, diyorlar ki ne olacak karma evlilikten doğan çocukların Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlık konusu, ne olacak Türkçe’nin AB resmi dillerinden biri olmasının AB tarafından kabulü?!... Her iki konu da eski; geçen AP döneminde de konu edinilmiş ama herhangi bir somut ilerleme olmamıştır. Olması da olası değildi… Her iki konuda da karar makamı AP değil, üye devletlerin hükümetleri ve meclisleridir. Karma evlilikler konusunda Kıbrıs Türk öğretmenler sendikalarının da girişimi ve örgütlemesi ile konu çocuklar ve aileleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) Kıbrıs Cumhuriyeti devleti aleyhine dava açılmıştır. Sorunun muhatabı ve çözecek olan AP olsa idi AİHM davası AP aleyhine açılacaktı; dolayısıyla konuyu AP gündemine taşımak belki bir farkındalık yaratma hevesi idi; sonuç alıcı bir heves ve girişim değildi ama… Konunun AİHM’in önünde olması nedeniyle Hristodulidis bu sorunda kendi hükümeti için olumlu imaj yaratacak bazı çalışmalar başlattı, az ayıda hak sahibine de haklarını vermeye başladı. O AİHM’e demek istemeye getiriyor ki “Konu üzerinde ciddi ciddi çalışıyoruz, çözümleyeceğiz de; sizin konuyu görüşüp bir karara varmanıza ihtiyaç yoktur”. Tıpkı Kıbrıslı Rumların KKTC’deki taşınmaz malları için Türkiye aleyhine açılan davalara karşın KKTC tarafının Taşınmaz Mal Komisyonu’nu kurarak AİHM’e “Biz iç hukuk yarattık, çözümleyeceğiz, siz davaları görüşmeyin” dediği ve kabul ettirdiği gibi…
Türkçe’nin AB’nin resmi dillerinden biri olması konusuna gelince… Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliğinin kesinleştiği ama AP’de henüz onaylanmadığı dönemde Mehmet Ali Talat ile birlikte Brüksel’e yaptığımız ziyarette ve görüşmelerde bu konuyu da ısrarla gündeme getirdik. Ancak, aldığımız cevap, üye olacak ülkelerin kendi resmi dillerinin AB dillerinden biri olarak kabulü için kendileri müracaat yapar ve AB de bunu onaylar şeklinde idi. Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıs’ın resmi dillerinin AB dili olması için böyle bir müracaatı yapmadı çünkü Yunanca halen resmi dil idi, Türkçe’nin de dahil olmasını istemiyorlardı. Ziyaretimizde görüştüğümüz AP Başkanı Pat Cox bunun haksızlık olduğunu söyleyerek samimi bir tavır aldı ve AB üyelik sürecini yürüten Kıbrıs Rum ekibinin başkanı Vasiliyu’ya bu müracaatın yapılması yönünde telkinde bulundu. Onun cevabı da “Cumhurbaşkanı Kleridis’ten bu yönde bir talimatım yoktur, dolayısıyla müracaatı yapmayacağız” oldu. Ne Talat ne de ben bir AP üyesi değildik ama konuyu bu aşamaya kadar getirmeyi başarmıştık. Sonuç alamadık, çünkü yetki Kıbrıs Cumhuriyeti devletinde idi… Dolayısıyla, her iki konuda da AP’den sonuç alacak diyerek girişim yapmak Kıbrıslı Türklerin siyasi tribünlerine oynamaktır. Ne yapılmalıydı?! AP’de temsil ettiğiniz siyasi partinizi, örneğin AKEL’i ikna edip Kıbrıs Cumhuriyeti meclisinde bu konuları ileri götürmesini, karar çıkartmasını, hükümetin başının bu konularda olumlu tavır almasını sağlamasını istemeliydiniz. Hoş, bu konular AKEL lideri Hristofiyas’ın (ışıklar içinde uyusun) Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı döneminde de vardı da milim ilerleme olmamıştı.
Ne yapılabilir?! UBP’nin ve CTP’nin AP’deki ilgili siyasi gruplarda birer temsilcisi var; onlar kanalı ile bu konular o siyasi grupların gündemine getirilebilir, ileri götürülmesi için onlar nezdinde yoğun lobi yapılabilir. Geçmişte, bu gruplardaki UBP ve CTP temsilcilerinin etkin çalışmaları sonucunda AP’nin Kıbrıs ve Türkiye ile ilgili raportörlerinin hazırladığı raporlarda önemli değişiklikler yapılması başarılmıştı. CTP’nin Avrupa Sosyalistler Partisi (PES) üyeliği de var; bunun üzerinden yapılacak yoğun lobi faaliyetleri de sadece bu iki konuda değil, Kıbrıslı Türklerin AB içinde seslerinin duyulmasını istediği tüm konularda sonuç alınabilir.
Maksat üzüm yemekse, yolu var; maksat şov yapmaksa her yer sahne…
Bir not: Yarın Babalar günü… Tüm babalara kutlu olsun, hayatta olmayan babalar ışıklar içinde uyusun, babasız çocuklarına babalık da yapan annelerin elleri öpülsün.