Kıbrıs’ta bugüne kadar gelinen noktada bunca yıldır süregelen çözüm çabalarının verdiği yorgunluk ve siyasi mücadelede yeni bir söz üretmemenin sonucunda gelen bir bunalım hali mevcut. Siyasi bunalım bugün oluşmadı, özellikle 2004 yılına kadar süren ve referandum sonrasında hüsrana yol açan Annan Planı evresi, hepimizin hayatlarında bir yer edindi. O dönemde ortaya çıkan çözüm iradesinin güçlü ve ortak yanları daha sonrasında o denli öne çıkarılamadı. Bunda gelinen bu aşamadan sonra sol hareketin yeni bir yol haritası belirlemesi gerekiyor. Bu yol haritasının özellikle geçmişte denenen ancak bizleri bir sonuca ulaştırmayan çözüm çabalarının ötesinde, toplumun gerçekliklerini gören ve Kıbrıs’ta tüm yaşayan halklar için adil bir düzeni yaratmaya çalışan bir çaba olmalı. Bunu yaparken mekik dokur gibi hem ülkenin geçmişine gitmeli hem de geleceğini şekillendirmeliyiz. Geçmişte yaşanan çatışmalardan ders çıkararak geçmek ve bu süreçte de adil davranabilmek gerekir.
Bu kapsamda bizlerin üzerine çok fazla kamuoyunda tartışmadığı bir kavram öne çıkıyor; geçiş dönemi adaleti. Kavram 1980’lerin sonu ve 1990’ların başlarında Latin Amerika ve Doğu Avrupa’da ortaya çıkmış ve çeşitli ülkelerdeki diktatör rejimlerden demokrasiye geçiş anlamında kullanılmaktaydı. Bugün kullanıldığı haliyle kavram, çatışma sonrası toplumlarda özellikle öne çıkıyor ve toplumlarda barış inşası süreçlerinin önemli bir parçası olarak yer alıyor. Gerçekleşen yaygın insan hakları ihlallerine bir yanıt olan gelişen geçiş dönemi adaleti geçmişle yüzleşmeyi de kendi önceliklerine alarak barış ve uzlaşı imkanlarının geliştirilebilmesini hedefler. Geçiş dönemi adaleti toplumlara temiz bir sayfa açma girişimlerinde yardımcı olur. Gerçekleşen süreçler ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de yaygın olarak cezai takibat, hakikat çalışmaları, reformlar ve onarım programları gibi meseleleri ele alır[i]. Genel anlamda ele alınacak olursa geçmişte yaşanan savaş suçlarının failleri ve iştirakçileri hakkında yargılamalar yapılması, hakikatin ortaya çıkarılması için hakikat komisyonları kurulması ve mağdurların seslerinin yükseltilmesi, devlet içerisindeki yozlaşmayı önlemek için geçmiş savaş suçları ile bağlantısı olan kişilerin devlet mekanizmalarından çıkarılmasına dair reformlar ve mağdurların tazmin edilmesi gibi açıklanabilir. Geçiş dönemlerinin farklı ülkelerde farklı öncelikleri olabilir. Örneğin geçiş dönemi toplumsal cinsiyet eşitliğini de kendi öncelikleri arasına alıp bu yönde özel çalışmalar yapabilir. Burada aslında temel alınan nokta geçmişe bütüncül bir yaklaşımla bakabilmek, geçmişteki savaş suçlarını görüp bunların onaylanmadığını ve geleceğimizde yeri olmayacağı konusunda toplumu ikna etmektedir. Geçmişteki savaş suçları ile baş etmenin ise birden çok yolu vardır, kimi ülkeler yargılama yöntemini kendi ülkelerine daha uygun görse de kimileri bütüncül af veya kısmi af uygulamalarını devreye soktular. Bu sayede failler, iştirakçiler ve tanıklardan bilgilerin daha kolay edinileceğine ve hakikate ulaşmanın bu sayede olabileceğine inandılar. Af ve yargılamalara yönelik tartışmalar halen daha farklı coğrafyalarda sürüyor. Bu konuda net bir doğrunun bulunduğunu söylemek mümkün değil.
Bizler kendi çözüm çabalarımıza baktığımızda ise özellikle bunu kendine dert edilmiş olan sol hareket içerisinde adanın bölünmüşlüğünden önce halkların barışçıl şekilde yaşadığına dair bir vurgu görüyor ancak geçmişte yaşanan savaş suçları ile baş etme noktasında somut önerilerin öne çıkarılmadığını görüyoruz. Geçmişte yaşananlar geçmiştir, savaşta herkes birbirine zarar vermiştir ancak bunun sorumlusu çoğu zaman bir dış etkendir, bizler yeniden barış içinde yaşayabiliriz! Böyle bir yerden ilerleyen sol kültür, bunun yanında da düşmanlık kültürünü yaymaya çalışan ve geçmişi kendi olduğu yerden yazan, milliyetçiliği her şeyin üzerine koyan bir sağ cenah var. Bunun yanında yapılan çözüm çabaları genellikle gelecek üzerinden, özellikle siyasi eşitlik, mal-mülk paylaşımları gibi meseleler üzerinden şekilleniyor. Peki içerisinde bulunduğumuz ve bütün devlet pratikleri, eğitim sistemi, kolluk kuvvetleri ve egemen siyasi yapısıyla Kıbrıslırumları düşmanlaştıran yapı nasıl değiştirilecek? Olası bir çözüm anlaşması bütün bunları, kamuoyu içerisinde bu konular konuşulmadan, hakikat çalışmaları yapılmadan ve mağdurların sesleri duyulmadan değiştirebilecek mi?
Herhangi bir çatışmayı çözümleyebilmek için öncelikle çatışmaların temel nedenleri, sebep olduğu suçlar ve hak ihlalleri ve bunların neticesinde mağdur olan kişilerin seslerinin duyurulması önemlidir. Geçmişte yaşananların büyük acılar getirdiğini söylemek ve bunların yanlış olduğunu söylemek tek başına yeterli değildir. Bugünden geçmişimize yapılan salt bir ahlaki kötüleme ve olumsuzlama barış inşası için sadece naif bir çaba olarak ortada kalabilir. Bunun yerine, kurumsal anlamda Kıbrıs’taki çatışmalara bütüncül bir yaklaşım kazandırmak, yalnızca bir tarafın öğretilerinden sıyrılıp öncelikle mağdurların, sonrasında da suça bulaşmış tüm kişilerin deneyimlerini ortaya çıkarabilecek mekanizmalar oluşturulmalı. Bunun oluşabilmesi için de kamuoyu ile paylaşılan, şeffaf, çok parçalı (örneğin komiteler ve ayrı çalışma grupları gibi) bir çözüm girişimi yaratılmalı ve işlevli hale getirilmelidir. Dünyanın farklı coğrafyalarında olduğu gibi, bizler ancak böyle yapılanmalarla, daha fazla geçmişi konuşmaya cesaret ederek ancak bir yandan da geleceğimizi tahayyül etmeyi bırakmadan, meseleleri iyice değerlendirmeli ve toplum olarak iki liderin ötesinde çözüm arayışlarını uzlaşı ve barış inşasını sağlayacak bir yerden toplumsallaştırmalıyız. Örneğin Kolombiya’da yakın dönemde gerçekleşen çözüm süreci deneyimine bakıldığında mağdurların seslerinin daha fazla duyulması, bunun için hakikat çalışmalarının yapılması, forumlar ve kamuoyu tartışmaları aracılığıyla toplumun bu konularda söz üretmesi önemli katkılardı. Kolombiya’nın geleceğini belirleyecek çözüm görüşmeleri Havana’da gerçekleştiği esnada özellikle mağdurlar ve sivil toplumun oraya ciddi anlamda katkıları oldu. Toplum içerisinde sivil toplum iş birliği ile yapılan istişare toplantıları, forumlar ve odak grup toplantıları gibi yöntemlerle çatışma neticesinde doğrudan zarar uğrayan insanların çözüm için önerileri toplandı ve çözüm masasına yansıtıldı. Bunların yanında 2014 yılında, Havana’da çözüm görüşmeleri devam ettiği esnada 60’ın üzerinde savaş mağduru oraya giderek kendi deneyimlerini bizzat paylaştılar ve çözüm için önerilerde bulundular. Ayrıca sivil toplumun sürece daha fazla katılması özellikle Kolombiya kadın hareketinin aktif rolü kadınların da görüşme masasında temsilcilerinin artmasını sağladı. Bunun neticesinde de toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağduru herkesin sesinin daha fazla çıkmasını sağlayan bir yapı kuruldu.
Kıbrıs’ta da geçiş dönemini oluşturabilecek ve adil bir düzenin yaratılmasına katkı koyacak mekanizmaların mümkün, yeter ki gelecekle beraber geçmişi de cesurca değerlendirebilecek, mağdurları dinlemeye hazır şeffaf süreçler oluşturulsun. Bunların tümü için siyasi irade kadar, toplumların da bu talebi yükseltebilmesi gerekiyor. Uzun yıllardır baskı ve korkutma ile korkutulmuş, sözleri değer görmeyen ancak çatışmalar neticesinde hayatlarında telafisi mümkün olmayan yaralar almış kişilerin sözlerine kulak verebilmemiz ve burada bizlerle birlikte yaşadıklarını unutmamamız gerekiyor. Geçmişten ders alabilmeyi isteyen ve yaşananları onaylamayan herkesin dönüp tam da buraya bakmaları gerekir.
Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi, “Geçiş Dönemi Adaleti Hakkında” link: https://hakikatadalethafiza.org/gecis-donemi-adaleti-hakkinda/
ICTJ, “Background: After Decades of Conflict, Cementing Peace and Securing Justice for Victims in Colombia link: https://www.ictj.org/our-work/regions-and-countries/colombia