Kısmetse kasım ayında matbaadan çıkacak, benim 18. Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği’nin 35. Yayını; “Sözü Uçup Yazısı Kalanlar-2” isimli bir kitabımız olacak. Bugün bedensel olarak hayatta olmayan ama yayınladıkları kitaplarla gelecek kuşaklara kendilerini ve yazdıklarını taşıyacak yazarlarımızdan biri de çok değerli gazeteci abimiz Mustafa Doğrusöz’dür.
Rahmet ve saygıyla andığım Mustafa abiyle mart 2009 tarihinde, “Çünkü Ben Buralıyım” isimli kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirmiştik. Kitap içerisindeki söyleşi yolculuğumuzda konu başlıklarından biri de babası Terzi Mehmet idi.
Doğrusöz, babasının çok ilginç bir yönünü anlatmıştı söyleşimizde. Kendini dine vermiş, Necip Fazıl Kısakürek’in 1943 yılında yayınlamaya başladığı “Büyük Doğu” dergisinin abonesi ve okuru ve sırf bu yüzden, çevreden gelen baskılarla işleri düşen, dövülüp hapse bile atılan, bir dönem Küçük Kaymaklı’daki evini yurdunu terk etmek zorunda kalan bir şahsiyet. Gerçekten özellikle sırf inançlarından dolayı bir insanın toplumun belli çevreleri tarafından dışlanması, şiddete uğraması ve hatta hapse atılması ve bu olayların Kıbrıs gibi bir ada’da yaşanması dudak uçuklatır niteliğindedir.
Bu bilgiyi hafızama kaydetmiş olacağım ki, Fazıl Önder seri yazımızı araştırır, Hür Söz gazetesini tararken rastladığım bir ilân, beni konu üzerine biraz daha araştırıp bir yazıya dönüştürmeme neden oldu. 18 Kasım 1949 tarihli ilânda şöyle deniliyordu:
“Hakikat Yolcularına Müjde
Münevver Türk Geçliğinin
Mefkûre Çağlayanı
BÜYÜK DOĞU
Doğru, Güzel, Sonsuz’un muhteşem
Bayraktarı Nihai zafer hamlesinde!..
Mahdut miktarda ticarethanemize gelen
sayılarından elde etmeğe koşunuz.
Mehmet Ali Terzi
Küçük Kaymaklı”
Evet, Mehmet Ali Terzi, Mustafa Doğrusöz’ün sözünü ettiği babası Terzi Mehmet’ten başkası değildi. İşlerinin sekteye uğraması, darbedilmesi, hapse atılması, köyünü terk etmesine neden olan “Büyük Doğu” düşüncesi, inanç ve ideolojisi neydi ki çevre insanlar bundan rahatsız olmuştu?
Önce Necip Fazıl Kısakürek’in söz konusu “Büyük Doğu” dergisine ve ideolojisine bir göz atalım, ardından da Mustafa Doğrusöz’ün anlatımıyla babasının yaşadıklarını öğrenelim.
Büyük Doğu
“Necip Fazıl Kısakürek daha önce yayımladığı Ağaç dergisinden sonra II. Dünya Savaşı'nın en buhranlı zamanında daha çok siyasî ağırlığı olan yeni bir dergi çıkarır. İstanbul'da ilk sayısı 1 Eylül 1943'te çıkan Büyük Doğu, otuz beş yıl süreyle zaman zaman kapatılarak ve her defasında birinci sayıdan başlamak üzere Türk basın hayatının sürekli ve önemli bir yayın organı olmuştur. Haftalık, aylık ve günlük olarak toplam 512 sayı çıkmıştı... Adını, çıkışından altı yıl önce Necip Fazıl'ın yazdığı ve "Türk Millî Marşı" olarak adlandırdığı şiirden alan Büyük Doğu'nun ilk sayısında başlık altına "Fikir-Sanat-Hareket-İş"
İşte böylesi bir niteliğe ve amaca sahip olan Büyük Doğu dergisinin Kıbrıs’ta bir anlamda takipçisi ve dağıtımcısı da olan Terzi Mehmet’in, bundan dolayı yaşadıklarını ise Mustafa Doğrusöz, söyleşimizde kısaca şöyle bahseder...
“ilginç bir insandı. 1950'li yıllara kadar Kaymaklı'da terzilik yapardı. Ondan sonra ticarete atıldı. Bunun akabinde de o yıllarda, '49 falan sanıyorum, aşırı bir din bağının içine girdi ve Şeyh Nazım'ın meşhur müridleri arasında sayıldı. Tabii bu olay sosyal hayatını etkiledi. Bizde o dönemlerde öyle şimdiki gibi bakmayın camiler insan dolar taşar, gerçi buralı fazla yoktur camiye gidenler arasında ama, orda Kaymaklı'da bizde beş kişi camiye giderdi. Düşünebilir misin altı bin nüfusa ermiş bir köyde, ancak beş-altı kişi giderdi camiye.
Babamın dine olan düşkünlüğü bir de ticaret hayatındaki hem kendine hem de bana göre başarısı, yani iyi bir kazanca sahip olması, bazı çevreler tarafından söz edilmeye başlandı. Yani hoş görülmemeye, işte sakal bırakmış filan. Halbuki size ne adam sakal bırakmışsa. Öyle bir imaja soktular ve 1958'de sendikacıları avlama sürecine gittiklerinde... babamı bir gece vakti camiden 5-6 kişi alarak okul avlusuna götürdüler dövdüler. Yıllar sonra bana olayın içinde olanlardan biri dedi ki; "gerçi o gün babanı dövdük ama o bize daha çok vurdu." Çünkü sağlam bir adamdı, beş vakit namazında, sigarası içkisi filan yoktu. Ve ondan sonra itiraf etti bana ve dedi ki; "ben de vardım o grubun içinde bir gün buluşalım sana anlatayım."
Ama yıllar boyunca babamın hiç peşini bırakmadılar. Yani '63 olaylarından sonra Piskobu'ya yerleşti. Orda da rahat bırakmadılar evini aradılar, Büyük Doğucu'ymuş, işte Necip Fazıl Kısakürek ki o sağ kanatın taraftarıymış filan. Adam "Büyük Doğu"yu okuyor seni ne alâkadar eder yani. Adam zararlı birşey yapmazdı ki. 5-6 ay da bundan dolayı hapis yatırdılar babamı. İnanılmaz eziyetler çekti, olağanüstü bir karakterdi.
İşte belki çektiği bu acılar yıllar sonra ona tansiyon hastalığını getirdi. Ama inançlı bir adamdı yani. Hastahanede hatta doktor dedi kendisine sakın yerinden kalkma yüksek tansiyonun var filan, yok dedi ben abdest alacağım ve kalkınca düşüp başını vurdu, ertesi gün de hayata gözlerini yumdu.
İlginç ve cesur bir adamdı. Benim en çok üzüntü duyduğum, yahu bir adam istediği görüşe gidebilir. İster dindar olur, Nesimi'nin dediği gibi; ‘Kâh giderim medreseye Hu çekerim hak için, kâh giderim meyhaneye dem çekerim aşk için. Gönül benim sana ne.’ Yani insanları rahat bırakın...”
(Eralp Adanır-Sözü Uçup Yazısı Kalanlar-2 kitabından)
Bugün Mustafa Doğrusöz hayatta olmuş olsaydı ve kendisine bu gazete ilânın gösterseydim eminim ona da ilginç gelirdi.
Yazı-araştırma işi de böyledir. Birinin anlattığını, bir başka haber veya belgeyle güçlendirir, ardından sizi araştırmaya yöneltir ve sonuç olarak, toplum belleğine bir damla bilgi daha katmış olursunuz, hem rahmetle andığımız Terzi Mehmet’i hem de Büyük Doğu’yu öğrenmiş olarak.