ULUS IRKAD’IN KALEME ALDIĞI ÜÇ ÖYKÜ…
Bundan on yıl kadar önce, değerli araştırmacı-yazar arkadaşımız Ulus Irkad’ın üç tane iki toplumlu öyküsüne de YENİDÜZEN’deki “Medya” sayfalarımda yer vermiştim. Ulus Irkad, bu öyküleri benim MEDYA sayfam için kaleme almışlardı… 16 Haziran 2009’da yayımlanan bu üç öyküyü, buraya tekrar almak istiyorum: Bu konunun ne kadar insani bir konu olduğunu göstermek için…
“Üç ikitoplumlu öykü” başlıklı Ulus Irkad’ın yazısı şöyleydi:
“Kıbrıslırum arkadaşlarla birlikte, 1994 yılında, Ledra Palace’ta iki toplumu yakınlaştırma etkinliklerine başlamıştık. O zamanlar böyle etkinliklere katılmak büyük cesaret isterdi. Hemen “vatan haini” veya “casus” diye damgalanmanız ve hedef haline gelmeniz hiçtendi. Bunun yanında, Kıbrıstürk Barikatından geçip Ledra Palace Otel’ine gitmek bile Türk makamlarından izin almayı gerektiriyordu. İzin müracaatlarının, bir hafta öncesinden Dışişleri Bakanlığı’na yapılması gerekiyordu. Her müracaat kabul edilmezdi. Genelde de “İzin verildi” denmesine rağmen Ledra Palace Barikatı’na gittiğinizde son anda “İzin yok” denerek geri dönmeniz de olasıydı. Bazı zamanlar, ta kilometrelerce uzaktan, Mağusa’dan yola çıkıp izin verildi diye Barikat’a gidilmesine rağmen, barikatta “İzinden vazgeçildi” denilerek geri döndüğümüz çok olurdu. Fakat barış adına yine de inatla ertesi hafta veya ertesi gün yine barikata gidip Yeşil Hattı geçmek için ilgili makamların karşısına çıkıp tekrar izin istemeyi de hiç zül saymadı ben ve benim gibi arkadaşlar. Bu yüzden her zaman için namlunun ucunda hedef olarak gösterildik. Bu yüzden bombalar patlatıldı kardeşlerimiz veya arkadaşlarımızın evlerinin önlerinde veya arabalarının altında.. Bu yüzden en yakın arkadaşlarımızdan Kutlu Adalı’yı şehit verdik. Bugün, binlerce insan bu barikatları kullanıp Güney’e geçiyorlarsa, kanı yerde daha kurumamış Kutlu Adalı’ların, Avrupa’dan hala daha ödülünü alamamış ve bekleyen ve hala daha ezilen ve mahkemelerde süründürülmüş arkadaşımız Hüseyin Çakmakların, Birkaç defa parti merkezi kundaklanmış, arabası birkaç kez bombalarla havaya uçurulmuş Alpay Durduranların, inti- püften nedenlerle ve sahte şahitlerle mahkemelerde süründürülen, okullarda soruşturulmaktan anası ağlayan aydın demokratların, emeği ve özverisi vardır bu sonuçta. Bir arkadaşımız şöyle özetlemiştir bunu: “Önemli olan savaş zamanında barışı savunmaktır”.
İKİZ KIBRISLITÜRK KIZKARDEŞİNİ ARAYAN KIBRISLIRUM KADIN…
Evet, başlığı yanlış okumadınız. Birgün, yine çok engellerle vardığım Ledra Palace’ta dışarıda bir kadının beni görmek istediğini söylediler. Dışarıda dediğim, atelye çalışması ve barış eğitimi verdiğimiz büyük odanın dışında demek istiyorum. Kısa boylu ve doluca bir hanımdı bu kadın. Orta yaşlarda gösteriyordu. “Kıbrıslıtürk mü?” diye de merak etmedim değil. Gerçekten Kıbrıslırumlarla biz Kıbrıslıtürkler fizikmen birbirimize çok benzemekteyiz. Hayır, Kıbrıslıtürk değildi. Çünkü beni görür görmez Rumca konuşmaya başlamıştı. Onunla anlaşabilirdim ama içeride birlikte ders verdiğim benim gibi öğretmen arkadaşım Nikos’u dişarıya çağırdım. Anlayamadığım Rumca kelimeler olur diye Rumca bilen bir arkadaşın yanımda olması daha iyidir diye düşünmüştüm. Rumca’dan tercümanlığı bana o yapacaktı. Kadının konuşmasını İngilizce’ye çeviriyordu Nikos. Kadın konuşurken devamlı içini çekerek ağlamaktaydı. Kısa boylu kadının bir de koltuğunun altında bir hediye kutusunu tuttuğunu görüyordum. Bunu Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan tanıdıklarına hediye diye getirdiğini anlamıştım. Kısaca Nikos, kadının derdini anlattı bana:
1950’lerde bu kadının babası bir Türk kadını ile evliydi. Bu evlilikten iki kız ikiz çocukları olmuş. Ama daha sonraları anlaşamayarak ayrılmışlar. Ayrılmaları sırasında kadını babası diğer ikizini ise annesi almış yanına. Şu anda da bu kadına benzeyen ikiz kızkardeşi Türk tarafında yaşamaktaymış. Düşünün siz bu kadınlar ikiz kızkardeş ve bunlardan biri Türkçe konuşan Kıbrıslı, diğeri ise Rumca konuşan Kıbrıslıydı. Bu olayda bile kimliklerin ne kadar anlamsız olduğu geldi aklıma ve o sırada milliyetçiliğe, bilhassa bizdeki yani Kıbrıs’taki bölen milliyetçiliklere lanet ettiğimi anımsıyorum.
GENÇ KIBRISLITÜRK DUL KADIN, ESİR KIBRISLIRUM GENCİNİ SEVİNCE…
Ledra Palace’ta iki toplumlu faaliyetlere girişip gençlere “Barış Eğitimi” verip onların kin ve nefretten arınmasına çalıştığımız o günlerde, sağlıktan tutun, bölünmüş ailelere kadar birçok konuyla da ister istemez ilgileniyorduk. Babası, 1974 yılında Baf’ta kalıp, bir Kıbrıslırum kadınla evlenen bir arkadaşın, babasını bulmasına yardımcı olurken, ayağında cilt problemi olan yaşlı bir Kıbrıslıtürk tanıdığa, Güney’de doktor bularak şifa bulmasını da sağlamıştık. O günlerde yine rutin yürüme eksersizlerimi yapıyordum ki, bir genç kadın elinde genç ve güzel bir Kıbrıslıtürk hanımının resmiyle önümü kesti. Benden 1974 yılında kayıp olan ablasını bulmamı istiyordu. Öykü şuydu: Karpaz köylerinden birinde yaşayan ama kocası henüz yeni vefat eden resimdeki güzel Kıbrıslıtürk Hanım, civardaki bir Kıbrıslırum köyünde anlaşabileceği bir genç ve yakışıklı Kıbrıslırum’a gönlünü kaptırmıştı ve evlenmek için ona kaçacağı sırada 1974 darbesi ve akabinde Türk askerinin müdahalesiyle sevdiğine kaçamamıştı. Karpaz Yarımadası, 14 Ağustos 1974 yılında Türk kontrolüne geçince, sevdiğinin Türk askerleri tarafından esir alındığını duyan bu kadın, esir kampına giderek sevdiğine kol kanat germiş ve hatta sevdiği Kıbrıslırum Güney’e verilince o da ilk izdivacından olan küçük oğlunu ailesine terk ederek, sevdiğinin peşinden Güney Kıbrıs’a gitmişti. Bu yüzden de ailesi onu reddedip bir kez daha görmek istememişti. Daha sonraları ailesiyle irtibata keçmesine rağmen Kıbrıslıtürk aile ona yüz vermediği için aradan 30 sene sonra, onu sadece küçük kızkardeşi arayıp sormaya başlamıştı. Aradan 30 seneye yakın bir zaman geçmişti (2003 yılı öncesi).Ama teknolojinin ve Güney’deki Kıbrıslırum arkadaşların yardımının gecikmeyeceğini bilerek elimdeki skanerle, Güney’e kadının resmini göndermiştim. Kısa zamanda yanıt da almıştım. Lefkoşa yakınlarında bir Kıbrıslırum köyünde yaşayan Kıbrıslıtürk kadın, ailesi ve de çocuğuyla görüşmek istiyor ama hala daha onların tepkisinden korkuyordu. Aradan geçen zaman içerisinde Güney’de de Kıbrıslırum çocukları olan kadın şu anda oğlu ve ailesiyle görüşüp onu affetmelerinin mutluluğunu yaşamakta…
BİR KAZA ÖYKÜSÜ…
Yıllardan 1957 veya 1958. Dönem EOKA ve TMT Dönemi. Kıbrıslıtürkler’in bazı grupları İngiliz Askeri olarak da İngiliz Birliklerinde, Kıbrıslırum EOKA örgütüne karşı hizmet vermekte. Şu anda Güney Kıbrıs’ta bulunan turizm bölgesi Aya Napa, Paralimni ve Derinya köylerinin yol güzergahında bir Kıbrıslırum anne ve baba kaza geçiriyor. Kazayı tetkik için hemen bölgeye yetişen Polis grubunu komuta eden bir Kıbrıslıtürk, İngiliz Polis Müfettişi var. Kazayı yapan arabada kazaya rağmen yaşayan altı aylık bir bebek de var. Bebeğin o acınacak çığlıkları Kıbrıslıtürk polis müfettişini o kadar etkiler ki hemen ilk anda bu çocuğu evlat edinmek ister çünkü onun evli olmasına rağmen hala daha bir çocuğu yoktur. Kıbrıslırum Anne ve baba kaza mahallinde ölmesine rağmen altı aylık kız bebek sağsalim arabadan çıkarılıyor. Kıbrıslıtürk İngiliz polis Müfettişi bu kız bebeğe o kadar acıyor ki onu hemen kucaklıyor. Çocuğu olmayan hanımının bu kız çocuğuna kol kanat gereceğini çok iyi bilmektedir.. Bebeğin üç de erkek kardeşi var ve onlar o sırada arabada değiller. Bu sırada bu üç erkek Kıbrıslırum kardeşin vasiliğini de Kilise üslenir. Kız bebeği ise Kıbrıslıtürk polis ailesi alıp yetiştirir. Kız bebek büyür ve Kıbrıslıtürk kimliğiyle önemli yerlere gelerek Kıbrıslıtürk çocuklarını da üniversitelerde yetiştirme mücadelesine girişir. Kız kendini her zaman için Kıbrıslıtürk olarak görmüştür ve ismi de kimliği de Kıbrıslıtürktür. Diğer üç erkek kardeşi ise kilise tarafından yetiştirilir ve Güney’de onlar da önemli görevlere gelirler. Kilise’deki papazlar bu çocuklar büyürken Kıbrıstürk bölgesinde bir kızkardeşleri olduğunu onlara söylerler. 2003 yılında bu üç kardeş Güney Kıbrıs’ta çok önemli görevlerdedirler. Hatta bir tanesinin sınıra yakın bölgelerde kaymakam olduğu söylenirken, bir tanesinin büyük bir iş adamı, bir diğerinin de hükümette önemli pozisyonlarda olduğu bana söylenmiştir. 2003 yılından sonra barikatlar açılınca Türk bölgelerine gelen kardeşler önce 50 sene önceki kazada kızkardeşlerini evlatlık alan polis müfettişini buldular. Daha sonra da kızkardeşleriyle temasa geçtiler. Kıbrıslırum kardeşler Kıbrıslıtürk kimliği ve ismi taşıyan kızkardeşleriyle hasret gidermekte ve maddi olarak da iyi durumda oldukları için kızkardeşlerine, ailesine ve çocuklarına yardımcı olmaktadırlar. Ben de tüm mutlulukların bu üç gerçek öyküdeki insanlarımızın olsun diyorum. Barış çok yakında tüm insanlığa ve de biz Kıbrıslılara da gülsün diyorum (Bu yazdığım öyküler gerçektir. Son öyküyü bir arkadaştan dinledim ama bana bu arkadaş güvenlik nedeniyle isim vermedi. Ben de zaten diğer iki öykümde olduğu gibi isim vermiyorum. İnşallah günün birinde artık bu tip öykülerimizde isim saklamadan insanların mutluluklarını yansıtırız diyorum).”
(YENİDÜZEN – MEDYA - ULUS IRKAD – 16.6.2009)