Kıbrıs’ta “geçmişle yüzleşme” konusunda neler yapıldı? (6)

Sevgül Uludağ

***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR KIBRIS’TA NELER YAŞANDI?...

“Geçmişle yüzleşme”, barışa giden yolda “olmazsa olmaz”lar arasında olmalıdır diye düşünüyorum. Bu konuda ne kadar çok çalışma yapılırsa, adamızda bir barış kültürünün oluşturulmasına o kadar yakın olacağız kanısındayım...

“Geçmişle yüzleşme”den kastettiğim nedir? Kıbrıs’ta 1950’li yıllardan başlayarak 1963-64’te ve bundan sonraki on yıl içinde 1974’e kadar olan süreçte yaşananların açığa çıkarılarak Kıbrıs’taki tüm toplumların dikkatine getirilmesidir. Çünkü her bir “taraf”, yaşananları kendince yorumlayarak, kendini olayların “tek kurbanı” olarak görerek ve kendi “tarafını” hiç suç işlememiş, elini hiç kana bulamamış, “sütten çıkmış ak kaşık” gibi göstererek yaşanmış olayları bastırmakta, bunları görmezden gelmekte, içinden yalnızca kendi işine geleni cımbızla çekip çıkarmaktadır...

Kıbrıs’ta gerek “iki toplumlu”, gerekse “çok kültürlü” anlamda “yüzleşme” çabaları farklı grupların çabalarıyla yıllardır sürdürülüyor…

Bu konuda “Geçmişle yüzleşmeye” dair yapılmış olan çalışmaların kısa bir tarihçesini 2016 yılında bu sayfalarda özetlemeye çalışmıştık. Bunu biraz daha genişleterek tekrar yayımlamak ve yapılanları hatırlatmak istiyoruz unutanlar ya da bilmeyenler için...  Eksiklerimizi eminim okurlarımız tamamlayacaktır – mutlaka eksiklikler olabilir, bunun için de okurlarımızın katkılarını bekliyoruz... Yazımızın devamı şöyle:

BEDELYAN VE SİHİRLİ KEMANI...

3 Nisan 2014 akşamı, Lefkoşa’da ara bölgede Ledra Palas Oteli karşısındaki Dayanışma Evi’nde Kıbrıs’ın ünlü müzik ustası Vahan Bedelyan’ın ölüm yıldönümünde ilk kez Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum ve Kıbrıslıermeniler tarafından birlikte anılması, geçmişle yüzleşmeye dair önemli bir adımdı. Bedelyan’ın ve ailesinin hayatını kurtaran ve Bedelyan’ın hayatında büyük rol oynayan 100 yaşındaki “Sihirli Keman”ı da gecede sergilenmişti. Anma gecesini bizimle birlikte ressam Nilgün Güney ve Nilgün Güney Atölyesi, Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği yetkililerinden çok değerli arkadaşımız Alev Tuğberk ve Bedeylan’ın torunları Vahan ve Simon Ayneciyan üstlenmiştik. Geceye Bedelyan’ın öğrencileri de katılarak onunla ilgili hatıralarını paylaşmışlardı.

Bedelyan'ı anma toplantısından...

Bedelyan, Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum ve Kıbrıslıermeni öğrencilerine hem okullarda, hem de özel olarak müzik ve keman dersleri vermişti. Uzun yıllar Lefkoşa Türk Lisesi’nde müzik öğretmenliği yapmış, o yıllarda lise bandosunu yönetmiş olan Bedelyan’ın pek çok bestesi de bulunuyor. Yetiştirdiği öğrencilerin bazıları dünyada müzisyen olarak ün kazanırken, Bedelyan müziğin birbirinin diilini hiç bilmeyenleri bile yakınlaştırdığına inanmaktaydı. Anma gecesinde Bedelyan’ın hayatına ilişkin fotoğraflarla bir sunuş yapılmış, Bedelyan’dan keman dersleri almış öğrencileri Dr. Bekir Azgın, Nuritsa Nacaryan ve Andreas Yakovidis ile Bedelyan’ın torunu Vahan Ayneciyan birer konuşma yapmış, geceye katılanlara da Bedelyan’la ilgili hatıralarını paylaşma olanağı sağlanmıştı.

Bedelyan'ın ve ailesinin hayatını kurtaran keman, anma etkinliğinde sergilenmişti...

Bedelyan’ı anma gecesinde Dayanışma Evi’nde ayrıca Nilgün Güney Atölyesi’nden ressamların hazırladığı Bedelyan anısına mini sergi de açılmış Bedelyan’ın öğrencilerinden Nuritsa Nacaryan ise Kıbrıs’taki tüm toplumlar arasında yürüttüğü dostluklar nedeniyle onore edilmişti. Nilgün Güney daha sonra bu resimleri Bedelyan’ın torunlarına armağan etmişti... Sergiye Eda Gökçe, Ferah Saffet Kaya resimleriyle, Serhan Gazioğlu karikatür ve çizimleriyle katılmıştı... Ferah Saffet Kaya ise rahmetlik Nuritsa Nacaryan’ın Viktorya Sokağı’nda çizmiş olduğu resmini, Nuritsa Hanım’ın evine bir ziyaret yaparak ona armağan etmişti...

Nilgün Güney'in Bedelyan anısına çizdiği bir resim...

HASAN VE HAMBU’YU ANMA ETKİNLİKLERİ...

Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) her yıl Temmuz ayında Hasan ile Hambu’yu anmak için Androliku’ya gidiyor Baf bölgesinde... Biri Kıbrıslıtürk, biri Kıbrıslırum olan ve birbirlerine sevlanan bu çiftin öyküsü, ünlü film yönetmeni Panikos Hrisantu’nun “Akama” filmine de konu olmuştu... Bu konuda Dr. Bekir Azgın’ın 3.8.2014’te HAVADİS gazetesinde çıkan bir yazısı, “Bir aşk hikayesi” başlığı taşıyordu. Bekir Azgın şöyle yazıyordu:

“Androligulu Hasan’ı hiç tanımadım ama hayat hikâyesi beni etkiledi. Geçenlerde ölmüş ve Panikos Hrisanthu onun hakkında bir yazı yazdı. Panikos’un “Akama” filmini seyredenler bazı şeyler anımsayacaklardır. O yazıyı tercüme edip siz okurlarımla da paylaşmak istedim:

“Bilge bir insandı. Konuştuğu zaman Homer’i dinliyor izlenimini edinirdiniz. Topraklarımızın arada bir yetiştirdiği bir bilgelikti bu. Atalardan çocuklara nakledilen ve insanın kedi hayat tecrübeleri sonucu edindiği bir bilgelik. Androligulu fakir çoban Hasan’a sunulan deneyim ve dersler konusunda hayat ona çok cömert davrandı.

Daha 10 yaşında iken babası onu Akama’da Rum bir çobanın yanına çırak olarak gönderdi. Bu insanların artık onun ebeveynleri gibi olacağını söyledi. Haç çıkarmalarından ve ‘Hristozum’ veya ‘Banayiam’ demelerinden rahatsız olmamasını tembih etti. “Tanrı birdir; onlar ona Hristos derler, biz de Allah deriz” diye ekledi.

Ne var ki 10 yıl sonra cahil babasının sözde ve pratikte uyguladığı hayat felsefesinin Kıbrıs gerçekleri ile çakışmadığını farketti. Kin dolu 50’li yıllarda başka rüzgârlar esiyordu: Milli hedefler, fanatiklik, toplumlar arası çatışmalar.  

Hasan ile Hambu seviştikleri zaman iki köy arasında savaş çıkmasına ramak kalmıştı. Druşalılar o ‘Türk’ten ‘kendi’ kadınlarını geri almak amacıyla ellerinde çatallar (dirgenler), tüfekler ve kazmalarla Androligu’yu bastılar. Kimse, iki insanın birlikte yaşamak isteklerine saygı duymak gereğini duymadı.

Aşkları macera dolu bir mücadeleye dönüştü. Ama aşkları büyük olduğu için iki ateş arasında kalmış olmalarına rağmen birlikte yaşamayı başardılar.

1975 yılında Androligulu Kıbrıslı Türkler, Kuzey’e göç ettikleri zaman geride bir tek Hasan kaldı. Köyü terk etmek istemeyen sevgilisi Hambu’nun hatırını kırmadı. Uçsuz bucaksız bir mandraya dönüşen ıssız köyde tek başlarına yaşadılar. Bir aşk yüzünden dışlanmışlardı ve sürgün edilmiş gibiydiler. Evin duvarında Banayia’nın (Meryem ananın) ikonları asılıydı. “Karım Hristiyan’dır” diyordu Müslüman Hasan “insan neye inanıyorsa ona inanıyor”. Farklılığa hoşgörü ve saygı, hayatının düsturu idi.

Hambu 2007 yılında öldü. Bu ölümle ilgili çarpıcı bir olaya şahit oldum. Hambu Lefkoşa Genel Hastanesi’nde hasta yatarken son günlerinde arada bir Hasan’ı karısını ziyaret etmeye götürürdüm. Davarını ya mandrada bırakır veya birini onlara bakması için ayarlardı. Bütün gün başucunda kalırdı ve ikindileri geri Poli yöresine dönerdik.

Bu ziyeretlerden birinde Hasan açıkça ona ölümden söz etti. Orada ben de vardım ve kendisine mealen şöyle dedi: “Be karı, sana bir şey soracağım ama beni yanlış anlama. Önce kimin öleceğini kimse bilmez. Ben de önce ölebilirim, sen de. Oğlumuz bana öldüğün zaman kendi köyüne gömülmek istediğini söyledi. Bu doğru mu? Söyle de bileyim.” Hambu doğru olmadığını söyledi. “Sen nereye gömüleceksen ben de oraya gömülmek isterim” dedi “Hayatta da birlikte, ölümde de birlikte”. Sadece bir ihsan istedi; cenazesi Hristiyan dinine uygun olarak yapılsın. Hasan öyle olacağına dair kendisine söz verdi. Karısının kararından memnun olmuştu, karısını Androligu’ya gömme hakkı doğmuştu.

Hambu ölünce papazlar cenaze törenine katılmayı reddettiler. “O bir Hristiyan değildi” dediler “çünkü çocuklarını vaftis etmedi.” Müslüman olan Hasan karısına söz verdiği gibi ona Hristiyan bir cenaze töreni yaptırmak için savaş veriyordu. Şizofrenik ülkemizde sürrealist olaylar oluyordu: Müslüman bir koca, karısına Hristiyan bir tören düzenlemeye çalışıyordu ama Hristiyanlar bunu kabul etmiyorlardı. Müslüman biri uygulamada sevgi için mücadele ediyor ama sevgi dininin temsilcisi olduklarını iddia edenler, kin ve nefretin taraftarları gibi davranıyorlardı. Hasan elinde devletin verdiği Hambu’ya ait resmi bir kimlik kartıyla başpiskoposa gitti. Kartın üzerinde “Haralambiya Mustafa” yazıyordu (Hambu, Haralambiya’nın kısaltılmış şeklidir – BA). Adı bile Hambu’nun bir Hristiyan olduğunu kanıtlıyordu. Başpiskopos kani oldu ve Hambu komşu köyün kilisesinde yapılan cenaze töreninden sonra Ambeligu’da toprağa verildi. Cahil bir çoban olan Hasan, kendinden daha okumuş olan “aydın” kişilerle sonunda altın orta bir yolu bulmuş oldu: Karısını köydeki Müslüman mezarlığına gömmesi hakaret olurdu. Orası Müslümanlara aitti. Müslüman mezarlığının yan tarafında uygun bir yer buldu, orasını telledi ve karısını oraya gömdü. Mezarını yaptırdı ve başucuna bir de istavroz dikti. Her sabah gidip onu ziyaret ederdi.

Vasiyet bıraktı: Kendi sırası gelip öldüğü zaman onu Hambu’nun yanına gömsünler ve İslâm geleneklerine uygun olarak mezar taşına “Ruhuna Fatiha” diye yazsınlar. Benden de mezarlarına bir Kıbrıs bayrağı asmamı istedi. İsteğini milli kimliğini inkâr etme olarak yorumlamıyorum. Ama sembollere aşırı değer veren milliyetçiliğe reddiye olarak algılıyorum.

Kardeşim, sana söz veriyorum, senden önce ölmezsem isteğin doğrultusunda mezarlara o bayrağı dikeceğim. Ve düşünüyorum da insanların çoğu senin gibi düşünseydi ve sizinki gibi bir hayat sürseydi, içinde yaşadığımız dünya çok daha güzel olacaktı.”         

YKP’NİN MESAJI...

Yeni Kıbrıs Partisi, Hasan ve Hambu’nun mezarlarındaki anma töreninden paylaştığı fotoğraflarla ilgili şöyle yazdı sosyal medyada:

“1974 sıcağı yalnız militarizm, savaş, düşmanlık değil, elbette ayni zamanda dayanışma, barış ve sevgiydi… Yüzlerce Kıbrıslırum’un Kıbrıslıtürklere, yüzlerce Kıbrıslıtürk’ün ise Kıbrıslırumlara hayatlarını kurtarması için, ihtiyaçları için yardım ettiğini, dayanışma ortaya koyduğunu okuduk, okumaya devam ediyoruz… Yeni anılar da şovenizme inat yüzeye çıkmaya devam ediyor…

Örneğin bu savaşın diğer yüzünde Hasan ve Hambu var… 1974 yazındaki işgal ile ortaya çıkan bölünmeye rağmen Trodos dağında Androliku’da (Gündoğdu) birbirleri ile yaşamaya devam ettiler, iki tarafın milliyetçiliğine ve şovenizmine rağmen, bir arada kaldılar ve en sonunda mezarları da köylerinde yan yana olarak ömürlerini tamamladılar… Adadaki mezarlar da ayrıdır ama Hasan okula gitmemiş bir çoban olmasına rağmen köydeki tek Müslüman mezarlığına Hambu’yu gömemeyeceğini bildiğinden, mezarlığın yanındaki hâli araziyi de mezarlığa dahil edip, eşinin oraya gömülmesini sağlıyor, vasiyet olarak da kendinin de eşinin yanına gömülmesini istiyor… Şimdi Androliku’da yan yanalar…

YKP, savaşın yıkıcılığının, militarizmin, şovenizmin yarattıklarına karşı işgalin 50. yılında, bugün, 27 Temmuz, Cumartesi günü Hasan ve Hambou’nun Androlikou’daki mezarlarını ziyaret etti…”

Böylesi anlamlı etkinlikler, “Geçmişle yüzleşme” konusunda, “görünmez olanı görünür kılma” konusunda önemli adımlardır...