Kıbrıs’ta “hakikat ve uzlaşma” tartışılmaya başlandı…2

Sevgül Uludağ

İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Katliam Kurbanları Örgütü “Birlikte Başarabiliriz” üyeleri, Kıbrıs Diyalog Forumu’nun organizasyonuyla Güney Afrikalı “Hakikat ve Uzlaşma” uzmanı Hannes Seibert’le bir araya geldi…

 

 

Mustafa Berk de toplantıda söz alarak “Bizler, kayıp yakınlarının eşleri yani, çekilen acıların iki mislini çektik. Biz iki türlü travma yaşadık. Eşimizin gözlerimizin önünde ne kadar çok acı çektiğine tanık olduk” dedi.

1974’te Yalusa’dan başkalarıyla birlikte bazı Kıbrıslıtürkler tarafından alınarak “kayıp” edilen ve Galatya gölünde kalıntıları bulunan yargıç Hacınikolau’nun oğlu Spiros Hacınikolau ise “Babam için o dönem çok üst düzeyde temaslar yapıldıydı, Thatcher arandıydı ve Thatcher de Ecevit’i aradıydı. Ancak anladığımız, babam ve beraberindeki grup çok fazla bekletilmeden öldürüldülerdi…” dedi.

Spiros Hacınikolau şöyle dedi: “Bir avukat olarak Kıbrıs’taki deneyimlerimden bahsedecek olursam, bu tür konularda mahkemeler aracılığıyla somut bir sonuca ulaşmak çok zor, neredeyse imkansızdır.

Sevgül Uludağ’a teşekkür etmeliyiz çünkü insanların konuşmaya başlaması onun sayesinde oldu. Ve insanlar konuşmaya başladığında da dramatik şeyler yaşanmadı.

İki toplumun lideri çıkıp bu konularda özür dilemediler, bu henüz gerçekleşmedi.

Ben yaşamış olduğum o korkunç talihsizlik sonucunda bu grupta bulunan Kıbrıslıtürkler’le ve Kıbrıslırumlar’la tanışma şansına eriştim.

Bizler Kıbrıslılar olarak dünyanın en cesur ve en akıllı insanları değiliz ancak yaşadıklarımızı da hak etmedik…”

Hristos Neokleus da söz alarak kardeşinin “kayıp” olduğunu anlattı ve “Ben Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar arasında herhangi bir ayırım yapmam. Kıbrıslılar bu grupla gurur duymalıdır çünkü bizler acılarımızı aşarak birbirimize sevgi ve saygıyla yaklaşmayı başardık” dedi.

Neokleus şöyle dedi:

“Bizim tek istediğimiz evlatlarımız için barışçıl bir gelecektir. Kayıplar konusu insani bir konudur. Kendi içimizde fırtınalar yaşadık psikolojik olarak yıllar boyunca, acılar çektik, tüm bunlar bizlerle kalacak…

Grubumuz politikanın ötesinde bir gruptur, politikayla alakalı değildir, onun ötesindedir.”

Vasilis Pantazis Yunanistan’da üniversiteye giden ve yaz tatili nedeniyle Kıbrıs’a gelince savaşa katılmak durumunda kalan 23 yaşındaki kardeşinin Sihari’de “kayıp” edildiğini, yıllarca bu konuda aile içinde kimsenin konuşmak istemediğini anlattı.

İngiltere’den eğitimini tamamlayıp döndükten sonra bu konuyu ele almaya karar verdiğini anlatan Vasilis Pantazis, “Başlangıçta kötü duygular taşıyordum, öfkeliydim ve nefret doluydum: Ancak bu grubun bir toplantısına katılmak, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kayıp yakınlarını birlikte görmek benim hayatımın dönüm noktası oldu… O zaman acının sınır tanımadığını kendi gözlerimle gördüm” dedi. “Hepimizin Kıbrıs’ı kurtarmak için bir şeyler yapmamız gerektiğini anlamıştım” diyen Pantazis, okullarda “kayıplar” konusunda bazı etkinlikler düzenlemeye çalıştığı zaman “Şimdi zamanı değil, bu çok hassas bir konudur” gibi tepkilerle karşılaştığını aktardı. Pantazis, “Ancak genç çocuklarımızı bu konularda eğitmeliyiz. Tüm gerçeği onlara anlatmalıyız ki gelecekte böyle korkunç şeyler yaşanmasın” dedi.

“Birlikte Başarabiliriz” üyelerinden Kiriakos Solomi de hem kardeşinin, hem de ailesinden üç kişinin daha “kayıp” olduğunu aktararak “Kardeşimden geride kalanlar bulunsa dahi, bu bana ailemi geri vermiyor. Bugüne kadar hiç kimse işlemiş olduğu bu tür suçlar nedeniyle yargılanmadı – pek çok katil öldü… Ancak önemli olan kimsenin adalet önünde hesap vermemiş olmasıdır. İkinci Dünya Savaşı’nın savaş suçluları bile günümüzde mahkemeye çıkarılıyor. Nurnberg mahkemeleri deneyimi var ve Miloseviç uluslararası bir mahkemede yargılandı.

Bizde ne oluyor? Bu suçları işlemiş olanlar adına anıtlar inşa ediliyor ve onore ediliyorlar, “kahraman” ilan ediliyorlar. Medya ve hatta kilise nefret yaymaya devam ediyor. Barış içinde nasıl yaşayabiliriz? Bunlarla baş etmenin yöntemlerini bulmalıyız… Konuşmak isteyenleri sistem korumuyor” dedi.

Tüm ailesini Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında yitiren “Birlikte Başarabiliriz” liderlerinden Hüseyin Rüstem Akansoy ise “Ada nüfusunun neredeyse yarısı böylesi korkunç olaylarla karşı karşıya kaldı… Biz Kıbrıslılar bu kadar kötü müyüz?  Ne vardı içimizde? Bunun yanıtını biliyoruz: Sorun, basit vatandaşlar değildi. Sorun, tepelerdeki kişilerin kendileri bir şeyler elde etmek için bizleri bu duruma sokmalarıydı” dedi.

Akansoy, “Ben Kıbrıslırumlar’a karşı asla kin duymadım, içimde kötü şeyler taşımadım. Bu katliamı yapanların EOKA-B’ci faşistler olduğunu, onların işi olduğunu biliyordum çünkü” dedi.

“Temel amacım her zaman Kıbrıs’ın yeniden nasıl birleştirilebileceği konusunda çaba harcamak oldu. Çok büyük engeller vardı önümüzde” diyen Akansoy, bu aşamada iki liderin müzakereleri sürdürdüğünü, en iyi anlaşan liderler olduklarını belirterek, “Onları başarılı da bulabiliriz. Ancak görüşme süreci Kıbrıs’ın kontrolünden çıktı, şimdi anavatanların kontrolüne girdi. Kıbrıslılar olarak derdimizin aynı dert olduğunu anlayıp mücadelemizi büyütmemiz lazım. Bir amaç birliğinde birleşmemiz lazım. Biz Kıbrıslılar olarak anlaştık, başka birinin söz hakkı yoktur diyebilecek noktaya ulaşmamız lazım” dedi. Toplantıda biz de söz alarak deneyimlerimizi aktardık.

Toplantının sonunda söz alan Hannes Seibert, “Sizi değiştiren ne oldu? Hangi nokta dönüşümünüze yol açtı? Bu iyileşme anınızdır… Grubunuzun bir değeri olarak ortaya konabilir bu… Bu, kişisel bir iyileşme süreci değil, kolektif bir iyileşme sürecidir” diye konuştu.

Bu tür süreçlerin resmileştirildiği anda siyasileştiğine dikkat çeken Hannes, bu konuda çok iyi düşünülmesi gerektiğini belirtti. Güney Afrika ve diğer yerlerdeki deneyimlerinden hareketle, “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu Güney Afrika’da başlatıldıktan beş hafta sonra, bir aile dava açtı ve böylece süreç mekanik ve son derece yasal bir çerçeve içinde ilerleyen, sadece “Hakikat”e odaklanan bir sürece dönüştü, “Uzlaşma” bölümü bir yana bırakıldı” dedi.

“Cezalandırma yerine onarıcı adalet” kavramı üzerinde duran Hannes Seibert, “Hakikat”ın nasıl bir çerçeve içerisinde ele alındığı üzerinde de düşünmek gerektiğini söyledi.

İki toplumdan “kayıp” yakınlarının ve savaş kurbanlarının bu konularda moral otorite olduğuna dikkat çeken Seibert, “Hakikat’in nasıl ele alınması gerektiği konusundaki moral otorite sizsiniz. İki toplumda iyileştirmeye, köprüler kurulmasına yol açabilmesi için bu konunun nasıl ele alınması gerektiği konusundaki moral otorite sizsiniz” dedi.

Güney Afrika’daki “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu”nun en büyük kazanımının “Kollektif bir belleğin paylaşılması” olduğunu, kimsenin bundan kaçıp saklanamadığını ve suçları işleyenlerin de ortaya çıkarak konuşmaları için ortam yaratıldığını anlatan Seibert, “Bu suçları işleyenlerin de dönüşümü için güvenli bir alan yaratılmıştı” dedi.