Kıbrıs’ta her yerde sürekli gösterilmeli...

Sevgül Uludağ

 “Süt Babam” belgeseli, insanlığa adanmış bir başyapıt...

 

 

“Süt Babam” belgeseli, insanlığa adanmış bir başyapıt olarak yüreklerimize dokandı...

Geçtiğimiz Pazartesi gecesi (9 Ağustos 2021), Lefkoşa’da, Çağlayan Çocuk Bahçesi’nde kurulan dev ekranda, açık havada seyrettik bu belgeseli...

“Seyrettik” demek yetersiz – soluk soluğa, gözyaşları içinde izledik, duygulandık, şaşırdık, beğendik, hayran kaldık...

Bu belgesel filmle ilgili, canyoldaşım Zeki Erkut şöyle yazdı:

“İnsanlık dramının yaşandığı bir ortam. Karşı saflarda yer alan aynı toprakların insanları, bir bebeği yaşatmak için  hayatlarını riske atarak yardımlaşıyor. Aslında bir insanlık dersi veriyorlar bize; biraz hüzünlendik, biraz gözyaşımıza engel olamadık ama geleceğimiz için verdiği umut buna değerdi. Gerçek bir hikayenin öyküsü SÜT BABAM.

Cemal Yıldırım'ın mükemmel yönetmeliği ve olayın öznesi Birgül Kılıç Yıldırım'ın anlatımıyla "bir zamanlar gerçek Kıbrıs" öyküsü. Ben sevdim, beğendim. Emeği geçen herkesi saygıyla kutlarım.”

Filmde en çok emeği geçen elbette yönetmen Cemal Yıldırım ve filmi kaleme alan ve çok güzel bir Kıbrıs Türkçesi’yle, çok doğal biçimde anlatan Birgül Kılıç Yıldırım... Bu olağanüstü belgeseli o kadar çok beğendim ki, hangi yönünü yazayım: Müziklerini mi? Filmi sarıp sarmalayan, bizi içine çeken Kemal Belevi’nin müziklerini mi? O güzel canlandırmaları mı? Canlandırmalarda yer alanların bunu ne kadar doğal ve güzel biçimde yaptıklarını mı? Filmin kurgusunun bizi içine çekip, tane tane bize bütün süreci en güzel biçimde yansıtmasını mı?

Bu film her yerde gösterilmeli – gören herkesi çok etkiledi... Adamızın her tarafını karış karış dolaşmalı, okullarda gösterilmeli, gençlere gösterilmeli... Cepheleşmelerin, gerginliklerin alabildiğine ortalığa salındığı özellikle bugünlerde, toplumlarımıza örnek olmalı bu insanlığa adanmış gerçek hayat öyküsü...

Filmde beni en çok etkileyen, Birgül’ün ve ailesinin yüce gönüllülüğü – bu olağanüstü iyiliği asla unutmamışlar, bir Kıbrıslırum askerin kendi canını tehlikeye atıp onlara bebek sütü getirmesini asla unutmamışlar, bunu gizlememişler, hep anlatmışlar... Birgül bunu bilerek büyümüş... Ve büyüdüğünde, “Süt babam” dediği o Kıbrıslırum askeri aramaya koyulmuş...

Birgül gibi bir insanı, ailesini, eşi Cemal’ı tanımak ne büyük mutluluk!

Onlara bebek için sütü getiren o Kıbrıslırum asker, kendi kardeşi 1963’te “kayıp” edilmiş olan Andreas Efstatiu idi... Kardeşi Petros’u, 1963’te bazı Kıbrıslıtürkler öldürerek, Hamit Mandrez’de “Hakim’in Tarla” denen toplu mezara başkalarıyla birlikte gömmüşlerdi... Ama 1974’te yüce gönüllü Andreas, minik Birgül’ün hayatta kalabilmesi için gereken, doktor tavsiyesiyle içtiği o Pelargon Nestle sütünü, savaş nedeniyle kolayca bulunmayan o sütü bir Kıbrıslıtürk askere, Birgül’ün babasına götürüp vermekte hiç tereddüt etmemişti... Andreas’la 2011 yılında yaptığımız röportajda tüm bunları anlatmıştı ancak aradan bir dokuz sene geçmesi gerekecekti ki Birgül’ün aradığının o olduğunu anlayabilelim...

O röportajda bana Kanlıdere’nin içinde çektikleri, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum askerleri 1974’te birlikte gösteren fotoğrafları da göstermişti Andreas ve bunları da o günlerde, bu sayfalarda yayımlamıştık...

Bu insaniyet öyküsünü herkes izlemeli...

Kıbrıs’ta bu yüzden umut olduğunu görmeli...

Böylesine gizli-saklı, bastırılmış gerçek cesaret ve insanlık öykülerini elbirliğiyle ortaya çıkarmaya devam etmeliyiz...

Filmde rol alan, filme katkı koyan, filme müzikleriyle, oyunculuklarıyla katkı yapan herkese çok teşekkür ediyorum...

Ve bu filmin ortaya çıkmasında en büyük rolü oynayan Birgül Kılıç Yıldırım ve Cemal Yıldırım’ı yürekten kutluyorum...


Kormacitli George Kasabis, Kormacit’in tarihi köy okulunun yıktırılacak olmasına karşı çıktı...

“Kormacit’in tarihi ilkokulundan ellerinizi çekiniz!”

Kormacitli George Kasabis, tarihi köy ilkokulunun yıktırılarak yerine AB fonlarıyla yeni bir projenin hayata geçirilecek olmasına karşı çıkarak “Kormacit’in tarihi ilkokulundan ellerinizi çekiniz!” dedi.

George Kasabis’in bu sayfalarda yayımlanmak üzere bize gönderdiği İngilizce makaleyi, okurlarımız için Türkçeleştirdik. George Kasabis, şöyle yazıyor:

***  Kormacit’in zor zamanlarda hayatta kalmasını sembolize eden ancak bir avuç tarihi bina geride kalmıştır... Böylesi binalardan birisi de 1961 yılında yaptırılan ilkokul binasıdır – nerdeyse her Kormacitli’nin o günden sonraki eğitim yuvası olmuştur bu bina...

***  Bu ilkokul binası, bir Maronit köyü ve bir Maronit toplumu olarak varolma mücadelemizin bir simgesine dönüşmüştür, özellikle de 1974’ü izleyen zorlu dönemde – ondan sonraki dönemde bina gerilemiş ve nihayetinde 2000 yılı başlarında kapanmıştır.

***  Bugün Maronit toplumundan olan ve olmayan bir grup insanın dolaştırdığı bir plan vardır, bu plan uyarınca bu eski bina yıktırılacak ve anlatılanlara göre Avrupa Birliği tarafından finanse edilecek yeni bir bina yapılacaktır yerine...

***  Hatıralarımızı, tarihimizi, mücadele ve hayatta kalma sembolümüzü yıktırmak, zaten mücadele içerisinde olan toplumumuza yıkıcı bir darbe oluşturacaktır.

***  Tüm dünyada insanlar, kendi tarihsel ve sembolik binalarını korumak üzere önemli adımlar atıyorlar. Öyleyse biz neden bunun tam tersini yapıyoruz? Nasıl olur da en sembolik binalarımızdan birini ortadan kaldırmak istiyoruz? Eski harnıp ambarlarımızı bir anıt olarak koruyabilmek maksadıyla çok çaba sarfettik ve şimdi eski okulumuzu yıkmak için plan mı yapıyoruz?

***  Kilise’ye sesleniyoruz (arazinin sahibi kendileridir), Maronit Temsilci’ye ve Kormacit Muhtarı’na sesleniyoruz, bu kendi kendini yok etme planını rafa kaldırınız!

***  Böylesi utanç verici bir projede yer almak üzere davet almış olanlara sesleniyoruz, böylesi bir projedeki rolünüzü bir kez daha gözden geçiriniz...

***  Uluslararası alanda sembolik anıtları yok etmekle bir tek Taliban rejimi bilinmektedir. Mücadele içerisindeki bir topluma ait sembolik bir binanın yok edileceğine ilişkin planları bilmiş olsaydı, Avrupa o fonları sağlamazdı...

***  Aynı zamanda Kıbrıslıtürk makamlara da sesleniyor ve yapılması gerekeni yapmasını çağırıyoruz. O da, tarihi bir okulun yıktırılmasını önlemek ve bunu bir anıt olarak ilan etmektir. Yaptırılacak herhangi yeni bir binanın, ille de tarihimizi ve anılarımızı yok etmesi gerekmez...

(George Kasabis’in yazısını İngilizce’den Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).