Ulus Irkad
Rahmetli babam Hüseyin Irkad’ın, Baf’ta birçok aydının ve de Baf Kurtuluş Lisesi öğrencilerinin de katılarak yarattığı meşhur “Bucak” Dergisi yanında, 1950’li yıllarda sadece kendisinin çıkardığı bir de “Çocuk” Dergisi adlı ilkokul öğretmenliği sırasında Kıbrıs’taki çocuklara kazandırdığı bir çocuk dergisi bulunmaktadır. Kıbrıs’ta ilk çocuk dergisi olarak sadece ilkokullar için 1950’li yıllarda yayımlanan “Çocuk” dergisinin editörlüğünü ve dağıtımcılığını yapan Irkad, o yıllarda eğitim gören Kıbrıslıtürk ilkokul çocuklarına sonsuz bilgiler ve zevkler kazandırdı. Dergilerde Kıbrıs’ın her tarafında öğretmenlik yapan öğretmenlerle öğrencilerin hazırladığı yazılar, öyküler ve şiirlere yer verirken yine öğrencilere birçok bilgiler verilmekteydi. Dergilerde aynı zamanda okullardaki sosyal faaliyetlere de yer verilmekteydi. Bu dergilerde Mayıs 1958’de yayımlanan bir şiirinde bakın Irkad çocuklara şöyle seslenmekteydi:
Çocuk dergisinden bir sayfa...
HAYAT
Zamanlar sanki bir kuş,
Geçerler birer birer;
Nereye sanki bu uçuş,
Hayat mezarda biter.
Yavru beşikte ağlar,
Büyür derde mi düşer?
Yüreği acıyla dolar,
Hayat böyledir geçer.
Bazen sebepsiz güler,
Gün olur hep ağlarsın
Kişi kişiyi deler,
Böylece hep yanarsın
Düşüşünü gören yok,
Derdine derman ara.
Zenginsen soran pek çok,
Neler yapmaz ki para.
Şikayet dert dinle,
Seni dinleyen mi var?
Dolarsın her gün dertle
İçinde volkan yanar.
Başarın alkışlanır,
Zamanla unutulur.
Kabahat ayıplanır,
Kul dünyada ne bulur?
İstersen yavrum saadet,
Dürüst, metin, vakur ol.
Dönme, yardım, iyilik et,
Budur işte aydın yol.
Çocuk Dergisi, 1950’lerin başlarında Hüseyin Irkad tarafından kendisi daha Omorfo Öğretmen Koleji’ndeyken yayınlanmaya başladı. Irkad, Kıbrıs’ın en ücra köylerine kadar dergisini öğretmen arkadaşlarının yardımlarıyla dağıtıyordu. Derginin daha ilk sayısından itibaren öğretmenlerden ve çocuklardan (öğrencilerden) dergide yayımlanacak yazılar istenmekteydi. Bu dergide öğretmenler yazılarıyla meslektaşları ve çocuklarla deneyimlerini, sınıf içindeki birçok ders hazırlık programlarıyla yaptıkları Fen Bilgisiyle ilgili araştırmalarını yayınlamakta, bazı öğretmenler de yaptıkları besteleri (Çocuk şarkıları) gene dergide yayımlayıp diğer çocuklara veya Müzik öğretmenlerine Müzik derslerinde çalacakları Kıbrıs besteleri-çocuk şarkılarını- iletmekteydiler. 1952-53 yıllarında Beyramudu Ziraat Kolleji’nde öğretmenliğe başlayan Irkad gene Beyarmudu’nda (Pergama’da) da “Çocuk Dergisi”ni yayımlamaya ve hafta sonlarında da Lefkoşa’ya gidip Halkın Sesi Gazetesi’nde derginin yayınlanması için mizanpaj ve dizgi çalışmalarına girişmekte, önceden yayınlayacağı yazıları tasnif etmeye çalışmaktaydı. Bu konuda Halkın Sesi Gazetesi’nin personelinin ve Rahmetli Dr. Fazıl Küçük’ün de yardımlarını görmekteydi. O yıllarda da dergi kanalıyla öğretmen ve öğrencilerden gelen yazıları toplamakta, baskı için hafta aralarında veya haftasonlarında çalışmalarına devam etmekteydi. 1954 yılından sonra evlenip de Baf’a yerleşen ve Baf’ta öğretmenliğe başlayan Irkad, 1958 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü’nde İngilizce Öğretmeni olmak için Kıbrıs’tan ayrılacağı güne kadar bu derginin basılması ve yayımlanması hatta ada üzerinde dağıtılmasına kadar çalışmalarına devam etmişti. 1954-1958 yılları arasında çıkardığı Çocuk Dergisi için hafta aralarında Lefkoşa’ya giden Irkad, bitmez tükenmez bir dinamizmle, hiç yorulmadan dergisini çıkarmaya devam etmişti. Derginin ileriki sayılarında ilkokullarda okuyan çocukların da, öğretmenlerin de, hatta velilerin de beğenisinin oldukça yüksek olduğu görülmekteydi. İleriki sayılarında velilerin bile Dergiyi çıkaranlara yazıyla teşekkür ettikleri de görülmekteydi. Irkad’ın, dergiyi yayınlarken gerek yabancı kaynaklar gerekse zengin kütüphanesindeki ansiklopedi gibi birçok kaynaktan da yararlandığı görülmekteydi. Hüseyin Irkad’ın 1960 yılında,Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Radyosu’nun Baf muhabirliği yaptığı da bilinmektedir. Irkad, 1963 sonrasında Bayrak Radyosu’nun Baf muhabirliği ve de Gazi Baf Radyosu’nda sunuculuk yaptığı da biliniyor.
1960 yılında Gazi Enstitüsü’nde İngilizce öğretmeni olarak mezun olan Hüseyin Irkad, o yıldan sonra Baf Kurtuluş Lisesi’nde İngilizce Öğretmeni olarak eğitime katkıda bulunmaya devam etmiştir. 1969 ve 70 yıllarında İngiltere’de Cardiff Üniversitesi’nde Masterlik Diploması alan Irkad’ın, tezinin adının da “Türkçe Fonetiğinin İngilizce ile ilişkisi” adlı tezi o yıllarda İngiltere’de kitaplaştırılmıştır. Irkad, 1974 sonrasında Mağusa’da Halkla İlişkiler Sorumluluğu, daha sonra Kaymakam Yardımcılığı, Kıbrıs Gazetesi Muhabirliği ve de Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde Hazırlık sınıflarında İngilizce Öğretim Görevlisi olarak hizmet vermeye devam ettiği de bilinmekte…. 2004 yılında hayata gözlerini yine Mağusa’da 71 yaşındayken kapatmıştır. Irkad’ın ABD’de “Umudumuzun Yeşil Adası Kıbrıs” diye oğlu Ulus Irkad’la birlikte çıkan Edebiyat kitabında şiir ve öyküleri ile yine oğlu Ulus Irkad’ın onun adına düzenlediği “1950 yılından itibaren yazdığı şiirlerden müteşekkil “Baf’tan Mağusa’ya Yazdığı Şiirleriyle Kıbrıslıtürk Edebiyatı’nda Hüseyin Irkad” adlı bir de kitabı bulunmaktadır. Hüseyin Irkad’ın yaptığı Türkü besteleri 1973 yılında Türkiye Cumhuriyeti Ödülüne layık görülürken, gene 1974 yılında yaptığı besteler, Kıbrıs’ta ilk defa İzmir Uluslararası Müzik Festivali’nde Kıbrıs’ı, manejeri olduğu Rintler’le temsil etmiştir. Irkad’ın “Ben Baflıyım Güzelim”, “Son kapı” ve de “Baflıyım Yoluna Kurban” adlı yurt dışında da son zamanlarda düzenlemiş onlarca bestesi bulunmaktadır.
*** KIBRIS’TAN HATIRALAR...
“Bir zamanlar Kiracıköy’ün (Atienu) katırcıları ve devecileri...”
Rita Severis Vakfı CVAR’ın “Bunları Biliyor Muydunuz?” başlığı altında yayımlamakta olduğu küçük makalelerden birisi de “Katırcılar” ve “Deveciler”le ilgili... Vakıf, bu konuda şöyle diyor kendi sayfasında:
*** Atienu köyü (Kiracıköy) her zaman katırcıları ve devecileriyle bilinmekteydi. Köyün adının da “Athena” ya da “Stu Etiennu”dan geldiği sanılmaktadır. Bunun manası “Etienne Lüzinyan’ın evi”dir ancak zamanla değişerek bu şekle girmiştir sözcük.
*** Osmanlılar, bu köye “Kiracıköy” demişlerdi ve 1974’e kadar bu isim kullanılmaktaydı – bunun manası da “katırcılar köyü” demekti (O dönemler eşya taşıyanlara “kiracı” denmekteydi – S.U.)
*** Atienu köyünün Kıbrıs’ın Latinlariyle ilgili ilginç bir öyküsü vardır. İnanılan odur ki adanın doğusunu Osmanlılar aldıktan sonra, bir zamanlar Mağusa’da yaşayan Venedikliler çaresiz kalmışlardı ve Venediğe dönecek olanakları da yoktu, bunlar usul usul, Atienu köyünde toplanmaya başlamışlardı. 150 aile kadardılar ve sonra da katırcı olmuşlardı, katırları vardı, develeri vardı, bunları sürerek eşya taşıyorlardı. Asil ailelerden gelen insanlar nihayetinde rehber olmuşlar, deveci ve katırcı olmuşlardı geçincelerini sağlayabilmek için... 1572’de Osmanlılar’ın adayı fethinden hemen sonra Calepio bu konuyu yazılarında kaleme almıştır. Calepio şöyle yazıyordu: “Mağusa’nın ele geçirilmesinden başlayarak ertesi sene hasat zamanına kadar Kıbrıs alemine büyük bir ölüm çökmüştür, adada kalabilen çok fakir beyefendiler, Lefkoşa’nın sakinleriyle bir araya gelerek katırcı olarak hayatlarını kazanmaya çalışmışlardır ve eski hayatlarından çok farklı bir hayat sürdürerek şarap, kumaş ve diğer ufak tefek şeyler satarak hayatta kalmaya çalışmışlardır...”
*** Amerikan misyoner Lorenzo Warriner Pease de 1838’de günlüğüne Atienulu katırcıların (“kiracıların”) fonksiyonlarıyla ilgili olarak şöyle yazmıştır: “Atienu’nun katırcıları, her sene aralarından birisini seçerek Lefkoşa’ya yaşamaya gönderirler, o bütün mektupları toplar, özellikle hükümetten gelen mektupları toparlar ve hükümet ne zaman katırlarla taşımacılığa ihtiyaç duysa ona başvururlar ve Atienu köylüleri de ne zaman hükümete şikayette bulunacak olsalar ona başvururlar ve tazminat başvuruları da onun aracılığıyla yapılır... Böylece köy rehberleri ve katırcılarıyla meşhur olur ve ada çapında taşımacılığa egemen olurlar ve özellikle de adaya ziyarete gelenler için vazgeçilmez olduklarından, iyi bir kazanç elde ederler. Onlar Türkçe bir sözcük olan “katırcı” diye anılırlar.”
*** İzmir’den de meşhur bir katırcı vardı ki o, uzun seneler boyu Mağusa’da esir tutulmaktaydı. Katırcı Yanni, bir soyguncuydu, sonra da İzmir’in varoşlarının Robin Hood’una dönüşmüştü. Nihayetinde yakalandığı zaman Mağusa’ya gönderilmiş ve bir sütuna zincirlenerek ömür boyu hapse mahkum edilmişti.
*** 1862 yılında Mağusa’yı ziyaret eden arkeolog Edmond Duthoit, bir sütuna zincirlenmiş, zayıf bir adamla karşılaşmıştı, kendisine bir saksı feslikan uzatmaktaydı... Bu, Katırcı Yanni’ydi, arkeoloğa bir hediye veriyordu. Katırcı Yanni, ömrünün son yıllarını Mağusa’nın ilk Komiseri’nin evinde hizmetkar olarak geçirecekti... Orada görülmüş ve Bayan Cesnola tarafından öyküsü anlatılacaktı... Katırcı Yanni vefat ettiği zaman kentin Ortodoks mezarlığına defnedilecekti.
*** Bu sayfada görülen deveci resmi, sulubaya bir resimdir, Keith Henderson tarafından yapılmıştır – tipik bir deveciyi gösteriyor ve CVAR Müzesi’nin ikinci katında sergilenmektedir.
Bir zamanlar katırcılar, develerle ve katırlarla yük taşımacılığı yapardı...
(Türkçesi: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).