Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın eşi Meral Akıncı’nın öncülüğünde 5 Mart’ta düzenlenen “Kıbrıs’ta Kadın Olarak Var Olabilmek” konulu çalıştayın sonuçları, bugün Cumhurbaşkanlığı’nda düzenlenen basın toplantısında açıklandı.
Meral Akıncı, çalıştay katılımcılarının, “kadın olmanın, yaşanan ayrımcılıklar nedeniyle yaşama geriden başlayan bir grubu anlattığını” söylediğini dile getirerek, “raporda, kadının, sonrasında eğitim hayatı, meslek seçimi, evlenmeye ve aile kurmaya yönelik baskılar, çocuk yapma, ev işleri, iş hayatında sorunlar ve zorluklar ile üzerindeki yükün artarak yoluna devam ettiğinin” ifade edildiğini kaydetti.
Meral Akıncı, savaş yaşamış olmaktan dolayı kadınların çocuklarını yetiştirme tarzının koruma ve kaygı üzerine kurulu olduğunun yer aldığı raporda, “ben yaşadım, çocuklarım yaşamasın” duygusunun katılımcılar arasında oldukça yaygın olduğu, katılımcıların çocuk yetiştirmede eğitici ve yol gösterici olmak yerine koruyucu ve baskıcı bir yöntem uygulandığını belirttiğini söyledi.
Basın toplantısına Meral Akıncı’nın yanı sıra Teknik Komiteler Genel Koordinatörü Meltem Onurkan Samani, Cumhurbaşkanlığı Müdürü Gülden İlkman, Kültür Dairesi Müdürü Şehbal Hamzaoğulları, Cumhurbaşkanlığı Çevre Danışmanı Prof. Dr. Şerife Gündüz katıldı.
Cumhurbaşkanlığı’nda farklı kesimlerden 30 kadının katılımıyla düzenlenen ve katılımcıların üç farklı tartışma grubuna ayrıldığı çalıştayda, katılımcıların açık uçlu tartışma, fikir ve hikaye paylaşımları analiz edilerek sonuçlar raporlandı.
Kıbrıs’ta kadın olmanın zorlukları ve avantajlarını anlatan katılımcılar, sorunların tespitini yaparak, çözüm önerisinde de bulundu.
MERAL AKINCI: “BİLİMSEL YÖNTEMLERLE DEĞERLENDİRİLDİ”
Meral Akıncı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı’nda düzenlenen “Kıbrıs’ta Kadın Olarak Var Olabilmek” konulu çalıştayın çok farklı kesimden kadını bir araya getirdiğini, sonuçların bilimsel yöntemlerle değerlendirildiğini belirtti.
Meral Akıncı, şöyle devam etti:
“Katılımcımız kadın olmanın hayatın çeşitli dönemlerinde farklı yaşlar, bölgeler, ekonomik ve sosyal gruplara dahil olmaktan dolayı yaşanan ayrımcılıklar nedeniyle yaşama geriden başlayan bir grubu anlattığını kaydetmiştir. Rapora göre doğduğu günden itibaren ailesinin yetiştirme tarzına, ekonomik ve sosyal görüşlerine ve mutluluk seviyesine bağlı olarak kişiliğini geliştiren kadın sonrasında eğitim hayatı meslek seçimi, evlenmeye ve aile kurmaya yönelik baskılar, çocuk yapma, ev işleri, iş hayatında sorunlar ve zorluklar ile üzerindeki yükü artarak yoluna devam etmektedir.”
“SAVAŞ SONRASI TOPLUM... ÇOCUKLARIN YETİŞTİRİLME TARZI KORUMA VE KAYGI ÜZERİNE KURULU”
Katılımcıların özellikle bir savaş sonrası toplumu içerisinde büyümüş veya çocuk yetiştirmiş olmanın zorluklarından bahsettiğine işaret eden Meral Akıncı, savaş yaşamış olmaktan dolayı kadınların çocuklarını yetiştirme tarzının koruma ve kaygı üzerine kurulu olduğunu, “ben yaşadım, çocuklarım yaşamasın” duygusunun katılımcılar arasında oldukça yaygın olduğunu belirtti.
Rapora göre “Herkes ne der” baskısının özellikle kadın üzerine daha fazla yansıdığını dile getiren Meral Akıncı, “Toplumda saygı kavramının pek gelişmediği, saygı yerine korku kavramının önde olduğu, kişisel alanların bulunmadığı veya çok dar olduğu aile yapılarının oldukça yaygın olduğunun görüldüğü tespitinin yapılmıştır” dedi.
Meral Akıncı, katılımcıların çocuk yetiştirmede eğitici ve yol gösterici olmak yerine koruyucu ve baskıcı bir yöntem uygulandığını belirttiğini söyleyerek, “Bireylerin kendi mutsuzluklarını başkalarının üzerine yansıtmalarının da kadınların özellikle hemcinslerinden ve annelerinden hissettiklerini baskının kaynağında yatan bir gerçeklik olduğu belirtilmiştir” diye konuştu.
“GÜVENLİK KAYGISI... FİZİKİ AİLE İÇİ ŞİDDETİN YANI SIRA PSİKOLOJİK ŞİDDET DE YAYGIN”
Meral Akıncı, kadının geleneksel ve kapalı kültürün eş zamanlı olarak hızla tüketim alışkanlıklarına geçmesi ve farklı sosyo-ekonomik gruplardan insanların ülkeye girişiyle yaşanan sorunlardan kadının özellikle güvenlik anlamında erkeğe kıyasla daha fazla etkilendiğini ifade etti.
Meral Akıncı, “Katılımcıların, fiziki aile içi şiddetin yanı sıra psikolojik şiddeti de yaygın bir şekilde dillendirdiği aktarılan raporda, boşanmış kadın / bekar kalmayı seçmiş kadın / çocuk sahibi olmamayı seçmiş kadın olmak vb. durumların kadın üzerindeki aile / toplum / arkadaş vb. baskıları daha da artırdığı kaydedilmiştir” dedi.
Katılımcıların “iradesine sahip çıkan, güçlenmiş kadın dışlanır” diye bir sonuç da ürettiğinin raporda yer aldığını söyleyen Meral Akıncı, kadın olmanın en önemli özelliği olarak sayılan fedakârlığın aslında kültürel olarak kadına biçilen en büyük rollerden biri olduğu, yetiştiriliş tarzından dolayı kişinin kendi kendine de baskı uyguladığının çalıştayda ortaya konulduğunu kaydetti.
Kadının yaşadığı şiddet ve tacize maruz kaldığı durumlarda polis ve yargının kadına inanmaması gibi sorunların da raporda çokça dile getirildiğini belirten Meral Akıncı, “kadın olmanın ne anlama geldiği” sorusuna kadınların verdiği cevaplardan bazılarını şöyle sıraladı:
“Annelik; Zorluklara rağmen benliğine sahip çıkmak; Yapamaz anlayışına karşı azimli davranıp en iyisini yapmaya çalışmak; Toparlayıcılık; Fedakârlık; Güçlü bir kişilik; Detaycılık; Organize etmek; Farklılıkları düşünmek ve dengeyi kurmak; Kişilik renklerini hem özel hem de çevresine yansıtmak; İnsanlığın çoğu sorunlarına çözüm arama gücüne sahip olmak; Metanet ve sabır; Özveri; Ekonomiye katkıda bulunurken bölüşümü yapma yetisi; Evin ve toplumun çimentosu demiri; Aile ve toplumun, sağlığını, huzurunu, verimini, konforunu ve güzelliklerini sağlamak; Ayakta kalmak; Hayallerini gerçekleştirme gücü taşımak; Koruyuculuk; Sorumluluk; Güçlü irade; Hayatı yaratmak ve sürdürmek; İşlerin üstesinden gelebilmek; Doğurmak, büyütmek ve insanlığın sürdürülmesini sağlamak; İnsan canının ve dünyanın kıymetini bilmek; Hayatın merkezinde olmak; Anne, eş, kardeş, iş kadını, ev hanımı, evlat, çalışan vb. olma gücü; Değişimci, yenilikçi, açık ve uyumlu olabilmek; Dönüşüme katkı koymak; Yaşamın içinde yer almak; Dünyanın ve yaşamın itici gücü olmalı.”
“KADININ ÖZGÜVENİ, CESARETİ VE ÖZSAYGISI ARTIRILMALI”
Meral Akıncı, sorunların tespitini yaptıktan sonra çözüm önerileri de sunan katılımcıların aktardıklarını şöyle sıraladı:
“Kadının özgüveni, cesareti ve özsaygısı artırılmalı. Kadınların kendi değerlerini fark etmesi için destek olunmalı. Kafalardaki bariyerler yıkılmalı. Kadınlar güçlerinin farkında olmalı. Devlet politikalarında toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten kadına sahip çıkan bir vizyonla hareket edilmeli. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği doğru kavranıp, alışkanlıklar, inançlar ve gelenekler bu çerçevede irdelenmeli. Şiddete yönelik önlemler çerçevesinde yasalar ve caydırıcı cezalar getirilmeli. Yasalar konusunda yaygın bilgilendirme yapılmalı. Karar mekanizmalarındaki kadınlar kadın bakış açısına ve bilincine sahip olmalı. Siyasi partilerde cinsiyet eşitliği bilinci içselleştirilmeli. Yasaların yapıldığı ve uygulandığı yerlerde örneğin bakanlar kurulunda ve mecliste daha fazla kadına yer verilmeli. Şiddete karşı mücadele her eğitim düzeyini gözetecek şekilde planlanmalı. Kadınların ekonomik özgürlüklerini sağlamalarına yardımcı olunmalı. Rol model kadın örnekleri çoğaltılmalı. Yaşanan şiddet ve sorunlar gizlenmeden, diğer kadınların da maruz kaldıkları şiddet ve sorunları gündeme taşımalarını destekleyecek şekilde paylaşılmalı. Kötüyü eleştirmekle yetinmek yerine iyiler örnek alınmalı. Çocuk yetiştirme tarzı değiştirilmeli.”
Meral Akıncı, kadınların birçoğunun “erkeklere sorumluluk vermeliyiz” yönünde bir çözüm önerisi sunduklarını ifade etti.
“KIBRIS’TA KADIN OLARAK VAR OLABİLMENİN NE ANLAMA GELDİĞİNİ HERKES İYİCE ANLAMALI”
Kıbrıs’ta kadın olarak var olabilmenin ne anlama geldiğini herkesin, özellikle de toplum içerisinde erkeklerin, yasa yapıcıların ve uygulayıcıların iyice anlaması gerektiğinin raporda belirtildiğini söyleyen Meral Akıncı, yapılan değerlendirmeleri şöyle aktardı:
“Kadın aslında yaşadığı sorunların ve çözümlerinin nerede olduğunun farkındadır. Fakat buna ulaşmada ona engel olan unsurların giderilmesinde toplumsal anlayış, saygı, empati, farkındalık ve yasal düzenlemeler önemlidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirmek; ekonomiye, sağlığa ve eğitime katkı sağlar ve güven ortamıyla toplumsal refahı destekler. Kültür, en az eğitim ve hukuk alanı kadar, kadına yönelik şiddet ve baskıların ortadan kaldırılması açısından önemlidir. Aile ve yetiştirilme tarzı da son derece belirleyicidir. Unutulmamalıdır ki erkek çocukların kız çocuklar kadar sorumluluk alarak büyütülmediği ve herkesin herkese karşı saygılı olmasının öğretilmediği bir toplumda daha mutlu bireyler yetiştirmek mümkün değildir.
Kadınların yaşama eşit katılımını gözetmek, onların gücünden faydalanmak toplumsal gelişmenin vazgeçilmez koşuludur. Bütün çalışmaların bu bilinçle yürütülmesi şarttır.”