Ulus IRKAD
KAHVE MÜDAVİMLERİ…
Kahve müdavimlerinden Esat Makinist, Osman Özçakır (Fartafurta olarak da tanınırdı), rahmetli Kani Mulla (Emekli Polis), Demirkıran (Demirkıran, Baf halkı arasındaki söylentiye göre, Çanakkale’ye çıkan Kıbrıslı katırcılardandı ve Osmanlı askerlerine esir düşerek serbest bırakılmıştı, oğlu Veleddin Gogo ile alınterleriyle çalışan ve kendilerine ait arabalarda meyve ve sebze satıp hayatlarını kazanan Baflı dürüst insanlardandı). Dedem Hamza Erdoğan, rahmetli Osman Zaptiye, Büyük teyze oğlu abim rahmetli polis Erdoğan Gobro (Arıkan), bu arada çalışkanlığı ve kültüre ilgisiyle meşhur Mustafa İmam Dayı vardı (Anımsayamadıklarım da var ama Baf’ı anlatmak ancak bir kitaba sığabilir). Şefik Ailesi’nin reisi dedem Hamza Erdoğan gibi her zaman takım elbiseli rahmetli Ali Şefik Bey’i (Rahmetli Savcı Mehmet Şefik’in babası) ve daha 1960’lı yılların ortalarında Beyrut’a gidip Baf’a getirdiği dolma kalemlerini nasıl unuturum ki…
BAF’IN NASREDDİN HOCASI HASAN MULLA OSMAN…
Deli Hasan olarak tanınan ve Baf’ın Nasreddin Hocası olarak bilinen İdadi mezunu, hazır cevap, 1964 yılında Tibişango’nun kahvehanesi’nde otururken bazuka mermisi ile bir kolunu ve bir gözünü kaybeden Hasan Mulla Osman ise bir makalede anlatılamayacak kadar Baf’ın en ilgi çekici tiplerinden birisiydi (Son zamanlarda kızı Hatice İlktaç’ın hayatı hakkında yazdığı bir kitabı yayımlanmıştır). Bahçecilikle geçinen Hasan Dayı, Ülkü Yurdu Kahvesi’nin altında öküz ve inek besliyordu. Hatırladığım ve unutamadığım bir olay da oğlu rahmetli Osman Feray’la azgınlaşan bir ineklerini bağlamaya çalışırken, Baf kahvehane müdavimleri hemen yüksekten “Yiha!” sesleriyle onu kızdırmak için her zamanki gibi tele alıyorlardı. Bu arada oğlu Osman Feray’a da öküzü kontrol edemediği için verip veriştiriyor ama kendisine laf atanlara da söyleyecek sözlerini içinde saklıyordu. Biraz sonra sepetini her zamanki gibi o tek koluna dolamış kan- ter ve kızgınlık içerisinde Kahvehaneye doğru tırmanırken ona laf atanlara da şunları söylüyordu:
“Yem attım guşcuklara, hükümet para vermiş sizin gibi p….cuklara”.
“DİREĞİ VAR, ELEKTRİĞİ YOK!”
Bir keresinde de galiba 1968 yılı olacak, devrin Türk Yönetimi Baf’ta bir toplantı yapacak. Devrin liderlerinin karşısına çıkan Hasan Dayı bir şikayette bulunacağını söyler. Devrin liderlerinden biri ona şikayetinin ne olduğunu sorar. O da “konuşursam kalp kırmaktan korkarım” der. Bunun üzerine gereken garantiyi alan Hasan Dayı şunları söyler:
Direği var elektiriği yok,
Deposu var suyu yok,
Her p…..nk bir koltuk almış
Birbirinden farkları yok.
MİSAFİR KUTSALDI…
Osmanlı Dönemi’nden itibaren eğer Baf’a gelen bir yabancıysanız kahvehaneye oturduğunuz zaman katiyetle size kahve parasını ödetmezlerdi. Misafirin kutsal olduğuna inanılırdı. Bazı kahvehanelerde kahve ve lokum da ısmarlanırdı. Bu adet köy kahvehanelerinde de vardı. Ülkü Yurdu, Kulüp de olduğu için daha fazla memur ve öğretmen kesimleri bu kahvehaneye gelirdi. 1940’lı yıllarda Baf’a gelen Türkiyeli öğretmenler de Ülkü Yurdu’na gelir ve meslekleri üzerinde de tartışma ve sohbetlere katılırlardı.
İSTANBUL’DAN MISIR’A GİDEN GEMİLER, BAF’TAN GEÇERDİ…
Rahmetli Ali Nesim ve rahmetli Harid Fedai’nin bana naklettiklerine göre Osmanlı Dönemi’nde İstanbul’dan Mısır’a giden gemiler muhakkak Baf’tan da geçmekteydiler (Bu arada 1911-12 yıllarında meydana gelen Trablusgarb Harbi’ne katılmak üzere Atatürk’ün de Limassol’dan geçtiği bilinmektedir). Bu arada gemiyle Mısır’a gitmekte olan Osmanlı alimleri ve İstanbul aydınları da özellikle Baf’ta durup Baf Medresesi’nde Hoca Efendi ve Baf aydınları ile Baf Kıraathanesinde özel toplantılar yaparlarmış.
SADRAZAMLAR HOCA EFENDİ’NİN TALEBELERİYDİ…
Osmanlı İmparatorluğu’nun iki büyük ve meşhur Sadrazamı olan Magundalı, Hirsofu sığırtmaçlarından Mehmet Emin Paşa ile Mehmet Kamil Paşalar, Baf Medresesi’nden mezun Hoca efendi’nin talebelerindendiler. Mehmet Emin Paşa, Magundalı, Mehmet Kamil Paşa ise Piroili idi. İttihad ve Terrakki’nin ilk Kıbrıs şubesi Baf’ta 1909 yılında gizlice kurulmuş ve Baf İttihad ve Terakki Kulübü’nü üyeleri ile gösteren bir resim 1909-1910 yılında kartpostal olarak İstanbul’da satışa konulmuştu. Sözü geçen resmin orijinalini ben birkaç defa gazetelerde yayımlamıştım (İlk gizli toplantılar da, tanıdığımız Yero’nun fırınının üzerinde o zamanlar bir oda varmış orada olmuş, tabi Yero daha o zamanlar yoktu, sadece o binada toplantılar olmuştu). Baflılar’la İttihad ve Terakki arasındaki teması sağlayan Baf Medresesi mezunlarından İstanbul Gümrük müdürü kendisi Baflı Cemal Has Bey’i de burada yadetmeden geçmeyeyim.
DIRVANA DA AYNI AİLEDENDİ…
Baf aydınlarının ta İstanbullara kadar kollarının uzandığını ve önemli yerlere geldiklerini zaten Mehmet Emin Paşa’dan da biliyorduk (Mehmet Emin Paşa’nın evi bugün İstanbul’da Kıbrıslılar Yalısı olarak biliniyor ve meşhur Komili Yudum Yağlarının sahibi Halis Komili’nin hanımı Leyla Komili’nin de dedesiydi. Leyla Komili Mehmet Emin Paşa’nın torunlarından Ethem Dırvana’nın kızıdır. Aynı aileden amca Mehmet Emin Dırvana ise Türkiye’nin ilk Kıbrıs Büyükelçisidir ve 1990’lı yıllarda İstanbul Selvili Tepe’yi bir Arap Şeyhine satacağı konusunda Cumhuriyet Gazetesi’nde bir habere de konu olmuştu, sözü geçen Dırvana o yıllarda hayata gözlerini kapamıştır)…
BAFLILARIN ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUM…
Bugün, Osmanlı Sadrazamlarından, 1950’li yıllarda İngiliz Hükümeti’nin siyasi bir kararıyla Kıbrıs’tan sürgün olan ve anti-taksimci- İhsan Alici olarak tanınan Talat Taşer (Bülent Ecevit’in de çok yakın arkadaşıydı, 1962 yılında Dr İhsan Ali’ye Ecevit’le randevuyu sağlayan kişiydi) gibi Yüzbaşı Salahaddin’e benzetilen(Öldüğü zaman, 1980’li yılların ortaları, Özker Yaşın Kıbrıs Postası’nda böyle bir makale yazmıştı) inanmış, Kıbrıs sevdalısı ve Kıbrıslıtürk gazetecilerinin bir bayrak gibi büstlerini dikmesi gereken aydınlara sahip, liderlik mertebesine erişemeden ölen Süleyman Şevketler gibi aydınlar ve ulusal önderlik ve Sol Kemalizmden Kıbrıslılıkçılık ve AB ülküsüne geçiş yapıp vizyon genişleten Dr. İhsan Ali gibi bir büyük lidere ilham vermiş, Baf kahvehanelerinin hazin öyküsü, halkının, yani Baf halkının da hazin öyküsü gibi bir geçmişe sahiptir. Gelmiş-geçmiş, ölmüş veya yaşamakta olan ve bu anılarıyla bizleri aydınlatan, yaşarken büyük büyük dayım (rahmetli) İmamzade ve dedem (rahmetli) Hamza Erdoğan veya her zaman için Baf’taki sokağımızın saygıdeğer insanlarından olan rahmetli Mehmet Süt ve (rahmetli) Tahsin Saymen gibi insanların verdiği bilgilerle bu yazıyı yazdım. Bana bu bilgileri veren ölmüş veya yaşayan tüm Baflıların önünde saygıyla eğiliyorum…