Tuncer Bağışkan
HANLAR
Kıbrıs’ın Osmanlı idaresine girdiği tarihten başlayarak büyük kentlerin ticaret merkezlerine Osmanlı geleneğini yansıtan Anadolu şehir içi ticaret hanlarının benzerlerinin yapımına başlanmıştır. Bunlardan sadece anıtsallıklarını koruyan Lefkoşa’daki Kumarcılar Hanı ile Büyük Han günümüze kadar gelebilmiştir. Bu iki han ise merkezi Bursa olan Osmanlı han tipinin sade ve güzel örnekleri olup, Osmanlının yayıldığı değişik coğrafyalarda asırlar boyunca tekrarlanmış olmaları itibariyle dikkat çekicidir.
Kıbrıs’ın kültürel, sosyal ve ekonomik yaşamının vazgeçilmez bir öğesi olan hanlar genellikle Anadolu ile yabancı ülkelerden Kıbrıs’a gelen tüccarlar ile yolcuların ve alış-veriş için günübirliğine kentlere gelen köylülerle kentlilerin konaklama yerleriydi. Lefkoşa’da yapılan bir sayımda 18 han tespit edilmiştir. Bunlar “Büyük Han”, “Kumarcılar Hanı”, “Tüccarbaşı Hanı”, “Basmacılar Hanı”, “Ali Efendi Hanı”, “Deveciler Hanı”, “Kızmazlar Hanı”, “Köprübaşı Hanı”, “Limburi’nin Hanı”, “Yusuf Ağa Hanı”, “Berberin Hanı”, “Kireçciler Hanı”, “Mısırlızade / Mısırlı Hanı”, “Asmaaltı Hanı -Necati Bey’in Hanı”, “Ay. Andoni Hanı” (Ayandon Hanı), “Hikmet Ağa Hanı”, “Pancaro’nun Hanı” ve “Hacı Mutallip’in Hanı”dır. 1873 yılında Kıbrıs’ı ziyaret eden Archduke Louis Salvator, Lefkoşa’da bulunan yaklaşık 18 handan sadece “Büyük Han”, “Kumarcılar Hanı”, “Tüccarbaşı Hanı”, “Basmacılar Hanı” ve “Ali Efendi Hanı”nın adlarından söz eder. Ancak yapılan sayımlar ile yazılı kaynaklarda sözü edilenlerin dışında kalan ve Osmanlı dönemi ile Osmanlı dönemi sonrasına ait olduğu tahmin edilen daha birçok hanın varlığından da söz edilmektedir. Bunlar arasında “Deveciler Hanı”, “Musannif Hanı”, “Dedezade Hanı”, “Mustafa Çavuş Hanı”, “Lefke Hanı”, “Papadopulos Hanı”, “Pancaro’nun Hanı”, “Hacı Dimitri Hanı”, “Kodros Hanı” ve “Symeou Hanı” bulunmaktadır.
Hanların alt katları pazarlarda satılmak için yolcuların beraberlerinde getirdikleri malzemelere depo görevi görürlerken, üst katlar ise yatma amacıyla kullanılmaktaydı. Alt katlardaki revaklar ile orta avlular hayvanların bağlanma yerleriydi. Arabalar hanların önlerine, ya da orta avlularına bırakılmaktaydı. Bu hanlar ise İngiliz Sömürge Dönemi’nin ilk yıllarında yapımına başlanan yeni oteller, fonksiyon değişikliği, kullanım dışı kalma ve benzeri nedenlerle zaman sürecinde yıkılıp yok olmuşlardır.
HAMAMLAR
İslam dininde temizliğe önem verilmesi itibariyle, Osmanlı İdaresinin ilk yıllarından hemen sonra hamam inşa etme faaliyetine girişildiği, ya da en azından bu yönde girişimlerde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 26 Cemaziyülevvel 978 (16 Kasım,1570) tarihli bir hükümde, Baf kalesinin tamirinin yanı sıra Girne ile Baf kalelerine birer cami ile hamamın inşa edilmesine gerek duyulduğu kayıtlıdır. Yine 19 Cemaziy’l-Âhir 981 (17 Ekim, 1573) tarihli bir belgede, Girne Kalesi’nin içiyle dışında hamam olmadığı ve Alanya Beyi Ahmet Bey’in kale dışındaki iskele kenarına bir hamam yaptırmak arzusunda olduğu bilgileri yer almaktadır. Kıbrıs’ta ilk hamamın ne zaman yapıldığı şimdilik kesin olarak bilinmemektedir. Yine de Osmanlı İdaresinin ilk yıllarında kurulan ve Lala Mustafa Paşa Vakfı’na ait olan Büyük Hamam ile Ömerge Hamamı’nın ilk yapılan hamamlar arasında yer aldığı sanılmaktadır. Yine 25 Cemaziyülâhir 989 (28 Temmuz, 1581) tarihli bir hükümde, Kıbrıs Defterdarı Abdullah’ın Lefkoşa’da kendi yerine yaptırdığı hamamın umuma açılmasına onay verildiği kaydı bulunmaktadır. Lefkoşa’nın Osmanlı idaresine girmesinden 152 yıl sonra gerçekleştirilen bir sayımı yansıtan 1136 H (1723) tarihli Tahrir Defteri’nde Lefkoşa’da 5 hamamın saptandığı kayıtlıdır. Bu bilgilere ek olarak, Lüzinyan dönemine ait bazı hamamlara Osmanlı döneminde bazı değişiklik ve eklentiler yapılarak kullanıldıkları XIX. Yüzyıl kayıtlarında yer almakta ve buna örnek olarak da Baf hamamı ile Mağusa’daki Keltikli hamam gösterilmektedir.
XVI. ve XVII. yüzyıllara ait bazı siciller ile arşiv belgelerinde Kıbrıs’taki hamamlar, hamamcılar ve tellaklar hakkında bilgilere de rastlanmaktadır. Bu dönemdeki hamamlardan sadece Korkut Efendi Hamamı, Emir Hamamı ve Çaker Hamamı’nın adlarından söz edilmiştir. Günümüze gelemeyen Çaker Hamam, Kızıl Kule mahallesindeydi. Mart 1694 tarihli bir kayda göre yarı yıkık durumda olan bu hamam Ali bin Mustafa’ya satılmıştır.
Müslümanlar ile Müslüman olmayanların Lefkoşa hamamlarında yıkanabilecekleri günler de, 1744-1748 yıllarına ait Şeri Mahkeme kararı (ilamı) olarak kayıtlara girmiştir. Bir ilamda Lefkoşa’daki Müslümanlar ile Gayri Müslümanların hamamlara birlikte değil de belirlenen ayrı günlerde gitmelerinin uygun görüldüğü kayıtlıdır. Vakıflar İdaresi arşivinde bulunan 17 numaralı Şer’i Mahkeme Sicil Defteri’nin 103. kaydındaki 5 Receb 1159 H (24.7.1746) tarihli kararda, Müslümanlar ile Gayri Müslimlerin hangi hamamlara, hangi günlerde ve hangi saatlerde gidebilecekleri kayıtlıdır. Osmanlıca olan Şer-i mahkeme ilamının (bildirisinin) Türkçe tercümesi ise aynen şöyle: “Kadının ilamı (Bildirisi - Genelgesi) . Bilindiği üzere eskiden olduğu gibi Lefkoşa’da bulunan Büyük Hamam, Ömerge Hamamı, Müftü Hamamı, Korkut Efendi Hamamı ve Emir Hamamı, her hafta Cumartesi (yevmi-i sebt) ve Salı’dan (yevm-i selâse) mada günlerde öğleden ikindiye kadar İslâmiyet’e mensup olanlar (Müslümanlar) tarafından, Müslümanlara öngörülen günlerin dışındaki günlerde (Cumartesi ve Salı) Nasraniler (Hıristiyanlar) tarafından kullanılacaktır. Eskiden olduğu gibi Müslümanlar ile Nasranilerin (Hıristiyanların) hamamları bir arada (karışık olarak) kullanmamasına özen gösterilsin ve bu konuda gereken önlemlerin alınması ve hamamcılara da gerekli talimatın tembih edilmesi ve bu yasağa uyulmasının öneminin duyurulması. Ayarlanan bu düzenin sürekli olmasının gereğini ve öngörüldüğü gibi belirtilen günlerde hamamların kullanılmasının sağlanması için, söz konusu genelgenin (duyurunun-ilamın), mübaşir (duyuruyu yapan) Ağa vasıtasıyla ve dini kurallara uygun olarak hamamları icar ederek çalıştıranlara hatırlatılması üst makam (Vali) tarafından istenmiştir. Gereği. 5 Recep 1159 (24.7.1746)”
1873 yılında Kıbrıs’a gelen Avusturyalı gezgin Archduku Louis Salvator, İngilizce olarak kaleme aldığı “Lefkoşa. Kıbrıs’ın başkenti” adlı kitabında, kentte sekiz hamam bulunduğunu söylerken, özel olarak ziyaret ettiği Ömerge Hamamı, Büyük Hamam, Emir Hamamı ve Yenicami Hamam ile ilgili saptamalarına da kitabında yer vermiştir. Salvador, Türk hamamlarındaki yıkanma hücrelerinden, kubbelerdeki camlarla kapalı aydınlatma deliklerinden, hamamların mermer döşemelerinden, soyunmalık kısmının merkezindeki sekizgen su havuzlarından söz ettikten sonra erkeklerin öğleden önce, kadınların ise öğleden sonra hamama alındıklarını da yazmıştır. O günlerde hamamlarda Pazartesi ile Salı günleri Türk kadınlar, Perşembe ile Cumartesi günleri ise Rum kadınlar yıkanmaktaydı. Bazı hamamlar ise sadece erkeklere, bazıları ise sadece kadınlara aitti. Herhangi bir kişinin hamamda tek başına, ya da ailesiyle birlikte yıkanmak istemesi halinde bir gün önceden hamamcıya bildirmesi gerekmekteydi. O dönemde Lefkoşa’daki Büyük Hamam ile Sarayönü Hamamı Evkaf’a, diğerleri ise özel kişilere aitti. Evkaf’a ait olan tarihi Sarayönü Hamamı 1960’lı yılların başlarında Evkaf İdaresi tarafından yıktırılarak yerine Saray Otel ile sıra dükkanlar inşa edilmiştir. Kıbrıs genelindeki hamamlar arasındaki Büyük Hamam, Korkut Hamamı, Emir Hamamı (Kadınlar Hamamı), Ömerge Hamamı, Tandi’nin Hamamı, Gambilli (Hisarköy) Hamamı, Cafer Paşa Hamamı, Kızıl Hamam, Keltikli Hamamı, Limasal Hamam-ı Cedid (Yeni Hamam), Piskobu (Yalova) Muslu Çavuş Vakfı Hamamı, Mehmet Bey Ebubekir Hamamı (Baf Yeni Cami Hamamı), Hasan Ağa Tekkesi Hamamı ve Aşağı Baf’taki Osmanlı Çeşmesi yanındaki Hamam günümüze kadar gelmiştir. Ancak tamamen yıkıldıklarından günümüze kadar gelemeyen hamamlar arasında Lefkoşa’da Elmaslı Hamam ve Limasol kazasındaki Evdim Hamamı yer almaktadır.
Kıbrıs’taki Osmanlı hamamları, soyunmalık (camekan), soğukluk (ılıklık), sıcaklık (Halvet) ve külhan olarak dört ana bölümden ibaret olmaları itibariyle klasik Osmanlı hamamlarının plan şemasını devam ettirmektedir. Bu hamamlar, sıcaklık bölümlerinin düzenleniş şekline göre bir kaç tipe ayrılmaktadır. En çok rastlanan tip, Büyük Hamam, Ömerge Hamamı, Tandi’nin hamamı ve Mağusa Cafer Paşa Hamamında olduğu gibi, kubbeli merkezi bir mekan etrafında simetrik eksenlerine göre düzenlenmiş, tonozlu dört eyvan (sofa) ile bunların aralarında kubbeli köşe odalarını (halvet) içeren haçvari planlıdır. Kaynağı ise Orta Asya’daki dört eyvanlı merkezi mekan geleneğine bağlanmaktadır. Bu hamamların bazılarında inşaat malzemesi olarak kullanılan ortaçağ kalıntılarına da rastlanmıştır. Lefkoşa’daki Büyük Hamam’ın cephesinde Lüzinyan dönemine ait St.George de Poulains Kilise kalıntıları ve sıcaklık bölümünün zemininde ise ortaçağ mezar taşları ters bir şekilde kullanılırken, Mağusa Cafer Paşa Hamamı’nda ise yanındaki St.Fransis Kilisesi’nin çapraz tonozlu mekânı soyunmalık olarak kullanılmıştır.
Kıbrıs genelindeki büyük hamamların yanı sıra, özel kişilerin yaptırıp hizmete sundukları küçük ebatlı aile hamamları ve Türk evlerinin bazılarında alttan ısıtılan ev hamamları bulunmaktaydı. Ancak 1950’li yılların ilk yarısından itibaren evlere yaygın olarak hamamların yapılması ve Lefkoşa Belediyesi’nin işçiler için Ömerge Mahallesi’ndeki elektrik santralının yanında 40-50 duşluk bir yıkanma yeri yaptırması üzerine hamamların müşterilerinde bir düşüş baş gösterir. İlerleyen yıllarda hamamların ısınmalarını sağlayan altlarındaki tünellerin (Hipokaust sisteminin) tıkanması ve değişik nedenlerle ısı kaybetmeleri nedeniyle hamamlara olan rağbet de zamanla asgari seviyeye düşer.
Şimdiki bilgilerimize göre 1693 - 1695 yılları arasında bilinen tek hamamcı, bir cariye alım satımıyla ilgili davada bilirkişilik yapan Hacı Mehmed Hamamcı’dır. Yine ayni dönemdeki kayıtlarda Ali Beşe isimli bir tellaktan da söz edilmiştir. Hamamcılar için devrin esnaf kanunnameleri şu kuralları içermekteydi: “Ve hamamcılar dahi hamamları pak ve temiz tutalar ve suyu mutedil ve suya ise ola ve dellaklar cüst ve çalak (çevik ve atik) ola ve usturaları keskin ola ve baş traşı etmeden kamil (yaşlı) kimesne zahmet etmeğe ve nazır olan futaları (önlükleri) pak ve temiz ola ve kafire verdüğü peştemalları Müslümanlara vermeye, kafir peştemalunun ayru alameti ola inat ederse muhkem hakkından geline”
1838 yılı itibarıyla İskele’deki çocukların sünnet öncesinde at üstünde dolaştırıldıkları ve hamamlarda yıkandıktan sonra sünnet oldukları Lorenzo Warriner Pease’nin anılarında yer almaktadır.
LEFKOŞA’NIN GİRİŞ KAPILARI
Lefkoşa’nın Venedik dönemine ait üç ayrı giriş kapısının üzerine (Porta Domenico / Baf Kapısı, Porta Giuliano / Mağusa Kapısı ve Porta Del Provaditore / Vali Kapısı / Girne Kapısı) II. Sultan Mahmut tuğrası ile dualar içeren mermer levhalar monte edilmesinin yanı sıra, çevrelerine bekçi kulübeleri ile değişik yapılar da eklenir. Ancak zamanla yoğunlaşan trafik akışının sağlanması için bu kapıların yanlarına açılan yollarla orijinal fonksiyonlarını yitirirler. Bu kapıların Osmanlı devriyle olan ilgileri, çevrelerine yapılan eklentiler ile üzerlerine monte edilen yazıtlardır. Bu nedenle üç kapının üst başlarında 1808-1839 yılları arasında saltanat süren II. Sultan Mahmud’un 1236 H (1820) tarihli birer tuğrası bulunmaktadır. Ayrıca Girne Kapısı’nın üstüne tek mekânlı bir bekçi odası ile kuzeydeki kapı geçicinin üst başına Hattat Şeyh Feyzullah (Feyzi) Dede’nin 1236 H (1820/21) tarihli kitabesi de eklenir.
MEYDANLAR
Ortaçağdan başlayarak şekillenen Lefkoşa’nın meydanları eski işlevlerini Osmanlı döneminde de sürdürürlerken, çevrelerine yapılan yeni yapılarla daha da bir zenginleştirilirler. Sarayönü Meydanı ortaçağda olduğu gibi idari merkez olma işlevini Osmanlı dönemi boyunca da sürdürür. Bu arada çevresine cami, medrese, çeşme, cephanelik, kadı evi, askeri hastane, telgrafhane, çarşı, kahvehane, mezarlık ve türbe gibi yapılar da yapılır.
Asmaaltı Meydanı Osmanlı döneminde bir ticaret, konaklama ve eğlence merkeziydi. Lefkoşalılar ile Lefkoşa’ya geçici olarak gelen yerli ve yabancıların konaklama, yıkanma, dinlenme, eğlence, alış-veriş ve benzeri çoğu ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde bir gelişim süreci izler. Bu nedenle ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olarak meydanın çevresine üç ayrı han, aşhane, kahvehane, meyhane, fırın, bakkal, nalbant, eğlence yeri ve benzeri yapılar da inşa edilir.
Lefkoşa’nın merkezinde olan Selimiye Meydanı ile yakın çevresi ise ortaçağdan başlayarak Osmanlı dönemi boyunca da bir dini merkez olma işlevini başarıyla sürdürür. Zaman sürecinde meydan ile çevresine yapılan yapılarla, buraya ticaret, konaklama ve eğitim merkezi olma işlevleri de yüklenmiş olur.
Devamı haftaya