Kıbrıs’ta Osmanlı – Türk Eserleri (6)

Kıbrıs’ta Osmanlı – Türk Eserleri (6)

 

Tuncer Bağışkan


SIRA KUYULAR, KÖPRÜLER VE SU KEMERLERİ

Kıbrıs’taki Osmanlı dönemi su sistemi, Roma, Lüzinyan ve Venedik dönemindekilerin bir devamı olarak görülmektedir. Roma döneminde su ihtiyacı pınar, kuyu ve yağmur sularının toplanması için yer altına yapılan sarnıçlardan sağlanırken, pınar suları da arklar ile su kemerleri aracılığıyla kentlerdeki büyük yer altı sarnıçlarına akıtılmaktaydı. Buna örnek olarak Kourion, Ay. Napa, Baf ve Salamis su kemerleri gösterilmektedir. Değirmenlik ile Salamis arasında uzanan su kemerlerinden akan sular kentteki büyük su sarnıcına boşalmakta, oradan da kent çeşmelerine dağıtılmaktaydı. Salamis su kemerleri M.S VI. Yüzyılın son 10 yılında ve M.S VII. Yüzyılın başında Archbishop Plutarchus, Arcadius I ve İmparator Heraclius (M.S 615 veya 633) tarafından yeni eklenti ve tamiratlarla devrede tutulmuşlar, M.S XIII veya XIV. Yüzyılda ise Lüzinyanlar tarafından restore edilerek kullanılmışlardır.

Lüzinyan döneminde varlığı bilinen su kemerlerinin yanı sıra, 1468 yılı itibariyle Lefkoşa’nın suyunu değişik yerlere taşıyan yeraltı su kanalları ve suların depolanmasında kullanılan yer altı su sarnıçları da vardı. Osmanlı döneminde de kullanılan bu sarnıçların en güzel örneklerinden biri Mağusa’da, diğeri ise Lefkoşa Derviş Paşa Konağı avlusundaki su kuyusunda saptanmıştır. Lüzinyan dönemine ilişkin bilgiler veren Latin yazarlardan Etienne de Lusignan, Lefkoşa’ya kent dışından su sağlayan “Piadia” (Pyghadia – Kuyular) ile “Aque Dolce” (Tatlı Su) adlarında iki ana su kaynağından söz etmiştir. Bu sular Lefkoşa’nın içinden geçerek saray, bahçe, meydan ve daha birçok yerde bulunan çeşmelerin su gereksinimini karşılamaktaydı. Yazar ayrıca, bu suların hafif olduğunu, o şekilleriyle hastalara içebilecekleri kadar içirildiğini ve onlara zarar vermediğini de kaydetmiştir. Sözü edilen su kaynaklarının, Lefkoşa’nın güneyindeki Strovolos ile Makedonitissa Manastırı’nın arasında kalan ve Lakadamya ile Deftera köylerine doğru uzanan bölgede yer aldığı ve bu bölgedeki suyun kanallar, sıra kuyular ve su kemerleri aracılığıyla Lefkoşa’ya akıtıldığı tahmin edilmektedir.

Kıbrıs’a hakim olan Osmanlıların ilk yıl bütçesinden Lefkoşa suyollarının ıslahı için 25.800 akça harcanması öngörülmüştür. Bu miktarın hangi suyolu için harcandığı bilinmemekle birlikte, Arabahmet suyunun Lefkoşa’ya getirilişinin daha sonraki bir tarihe denk gelmesi itibariyle, yapılan harcamanın ortaçağdan kalma su sisteminin bakım, onarım, ıslah ve yeni camilere su taşımasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Lefkoşa’nın dışına kadar gelen suyun Selimiye ile Haydarpaşa Camilerine taşınmasını öngören iki ayrı buyruk bu konuda yeterli bilgi içermektedir. Osmanlıların hayır amaçlı imar faaliyetlerinin bir sonucu olarak daha sonraki yıllarda yaptırıp su vakfı altında topladıkları çeşitli su kuyuları, suyolları ve bazıları bugün bile ayakta duran su kemerlerinin yabancıların bile dikkatini çektiği bilgileri edinilmektedir.

Osmanlı dönemine ait su kemerleri arasında Lefkoşa’da Arabahmet Paşa su kemerleri ile Silihtar su kemerleri, Ornuta’da Arif Paşa su kemerleri, Mağusa’da Cafer Paşa su kemerleri, Lefke’de Elhaç Ali Efendi bin Ebubekir su kemerleri, Lapta’da “Haydarpaşazade Mehmet Bey Vakfı” ile“Kıbrıs Muhassılı Esseyid Elhaç Mehmet Ağa Vakfı”na ait su kemerleri, Baf kentinin Sancak Beyi Mehmet Bey Ebubekir su kemerleri ve Larnaka’da Ebu Bekir Paşa su kemerleri yer almaktadır. Lefkoşa’daki Arabahmet ile Silahtar su sistemini gösterir plan ise şimdilerde Topkapı arşivinde bulunmaktadır.

ARABAHMET SUYU VE SU KEMERLERİ

Lüzinyan, Venedik, Osmanlı ve İngiliz Sömürge dönemlerinde Lefkoşa’nın başlıca iki su kaynağı vardı. Osmanlı döneminde bu kaynaklardan sağlanan sular, altlarındaki tünellerle (lağımlarla) birbirlerine bağlantılı olan sıra kuyular, su kemerleri ve arklar aracılığıyla Lefkoşa’ya taşınmakta ve yapımcılarından dolayı ise “Arap Ahmet Suyu” ile “Silahtar (Silihtar) Suyu” adlarıyla bilinmekteydi. Kesin olmamakla birlikte, genellikle 1584-1587 yılları arasında Kıbrıs’ta Mir-i Miran (Beylerbeyi – Muhassıl - Vali) görevinde bulunan Arap Ahmet Paşa’nın, kent dışında bulunan suları Lefkoşa’ya taşınmak amacıyla ilkin Tahtakale yolunda 2400 künkten (su borusundan) akan su tünellerinin tamiri için 3000 akçe tutarında bir vakıf kurmuştur.

Kanlıdere’nin batı yakasındaki Arabahmet Suyu’nun ana su kaynağı, Lefkoşa’nın 2 ½
mil (4 km) güneyinde ve Strovolos’un ¾ mil (1.2 km) güneybatısında bulunmaktaydı. İngiliz Sömürge Dönemi’ne ait bir raporda, Arap Ahmet Paşa su kemerleri sisteminin toplam 248 kuyuyla çalıştığı ve bunların 64’ünün Selimiye Camisi vakfına ait olduğu kayıtlıdır. Lakadamya ile Deftera köyleri arasında kalan Kanlıdere’nin batı yakasını izleyen sıra kuyulardan sağlanan sular, üzerinde yıkık bir değirmen bulunan Baf Kapısı yanındaki Tripoli (Değirmen) burcundan surlarla çevrili Lefkoşa’ya giriş yapmaktaydı. Surlar boyunca güneye devam ederek D’avila (Kara İsmail) burcuna ulaşan su kemerleri kent çeşmelerini beslemekte, sonra da Bayraktar Burcu üzerinde bulunan Bayraktar Cami avlusundaki su sarnıcına suyunu akıtmaktaydı. 1926 yılı itibariyle bu kemerlerin son bölümü Baf Kapısı’nın hemen dışında bulunmaktaydı. Ancak bu kemerlerin işlevinin su borularına devredildiği 1933 yılından sonra devre dışı kalmışlar, bu nedenle de zaman sürecinde ortadan kalkmışlardır. 2014 yılı itibarıyla Baf Kapının önünde gerçekleştirilen kazılarda su kemerlerinin ayakları tespit edilmiştir.

SİLİHTAR (SİLAHTAR) SUYU VE SU KEMERLERİ

Lefkoşa’nın ikinci su kaynağı “Silihtar” ile “Silâhtar” adlarıyla bilinmektedir. Bu vakfın kurucusunun, ya 1801 – 1803 yılları arasında Kıbrıs muhassılı olan Silahtar Mehmet Paşa, ya da 1805 – 1809 yılları arasında Kıbrıs muhasılı (valisi) olan Silahtar Hacı Hüseyin Ağa olduğu tahmin edilmektedir.  Yine de Silahtar Suyu ile ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir vakıf kaydına rastlanılmamış olmakla birlikte, 1211 H (1796/97) tarihini taşıyan Lefkoşa’daki Silahtar Çeşme yazıtında bu çeşmenin Kıbrıs Muhassılı Silahtar Mustafa Ağa tarafından hayır amacıyla yaptırıldığı kaydı bulunmaktadır.

Şimdilerde tamamen kurumuş olan Silihtar su kaynağı Lefkoşa’nın yaklaşık 1 mil (1.6 km) güneyindeki Cikko Manastırı Medoşu ile Ayii Omoloyitadhes bölgesi arasındaydı. Su sistemine bağlı olan sıra kuyular Arabahmet sıra kuyularına paralel olarak uzanmaktaydı. Vakıf kayıtlarında Silahtar sıra kuyularının bir bölümünün adı “Yeni Cami Suyu” olarak geçmektedir. Yine 1894 yılı itibariyle Yenicami suyolunun tamir edildiği ve suyunu Silahtar Ağa suyundan aldığı da kayıtlarda yer almaktadır. Silahtar suyu önce Güney Lefkoşa’daki eski Kıbrıs Genel Hastanesi’nin yanında bulunan Kanlı Dere köprüsüne ulaşmakta, sonra surlar boyunca akarak Girne Kapısından Lefkoşa surlar içine girmekteydi. Kente giriş yaptıktan sonra Mağusa Kapısı’na doğru akan bu sudan kentteki bazı sokak (mahalle) çeşmeleri beslenir, en sonunda ise Başpiskoposluğun sarnıçlarına akarak son bulurdu.

Silihtar suyunun Küçükkaymaklı’ya ilk kez 1229 H (1813/14) yılında su kemerleri ve akarlar aracılığıyla taşındığı yaşlılar tarafından ifade edilirken, sözü edilen su kemerlerinin 1928 yılı itibariyle ayakta olduğu da öğrenilmektedir. 1923 yılında Küçükkaymaklı’daki su sisteminde ıslahat yapılmasıyla arklar ile su tekneleri devre dışı bırakılmışlar, bunların yerini ise demir künkler (borular) ile bir su haznesi almıştır. Şimdilerde Silihtar su kemerlerinin bazı kısımları Mağusa Kapısı civarındaki Perseos sokakta bulunmaktadır.

MAHALLE ÇEŞMELERİ

Kıbrıs’taki sokak ile meydan çeşme geleneği, eski çağların bir devamı olarak Osmanlı döneminde de devam etmiştir. 1563 yılında Kıbrıs’ı ziyaret eden Pesarolu Elias, Mağusa’nın tüm sokak köşelerinde birer çeşmenin bulunduğunu, bu çeşmelerdeki suların Rumlar ile gemiciler tarafından evlere taşındığını ve başkalarının bunu yapmaya kalkışmaları halinde kovalarının bu işi yapan sucular tarafından parçalandığını yazmıştır.

Osmanlıların Kıbrıs’ı ele geçirmeleri sırasında Kıbrıs’ta bulunan Fransız rahip Etienne Jacgues de Lüsignan da kaleme aldığı kitabında Lefkoşa ile Mağusa kentlerinin sularından söz etmiştir. Bu bilgilerden, Mağusa’daki 3-4 kuyu dışındaki suların acı olduğu, kentin çevresinde bahçelerin bulunduğu, kuyu sularının öküzler tarafından döndürülen dolap kuyularından çıkarıldığı, suyun bu şekilde sağlandıktan sonra önce kentte çok sayıda bulunan sarnıçlara, bu sarnıçlardan da her sabah ile öğleden sonra birçok mahalle çeşmesine dağıtıldığı ve sarnıçların içlerinin her üç yılda bir yenilendiği öğrenilmektedir. Etienne Luzignan ayrıca Lefkoşa’nın suları ile çeşmelerden de söz etmiştir.

Halkın su gereksinimini karşılayan köy ile kentlerdeki sokak çeşmelerine Osmanlı dönemi boyunca da ayni önem verilmiştir. Lefkoşa’daki her mahallenin belirli saatlerde akan bir sokak çeşmesi vardı. Vakıflara ödenen para karşılığında sokak çeşmelerinden su akıtılır ve çeşmelerden akan sular mahalle sakinlerinin sayılırdı. Bunlar ‘lüle’, ‘masıra’ (masure – masura) ve ‘çuvaldız’ adlarını taşıyan taksimat sistemine göre ayarlanırdı. 1878 -1879 yılları itibariyle Arabahmet ile Silihtar sularının Lefkoşa’daki hangi cami veya sokak çeşmesinden ne miktarda aktığı ve kullananların bunlar için kaç para ödedikleri Evkaf arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Yine 1882-1883 yılı itibariyle Vakıf suların akıtıldığı mahalle, sokak ve haneler de resmi kayıtlarda yer almaktadır. Sular üzerinde önceleri sadece Evkaf İdaresi söz sahibi iken, İngiliz Sömürge Dönemi’nde Lefkoşa Belediyesi de söz sahibi olunca, yıllarca süren ve literatürümüze “Evkafın su meselesi” şeklinde giren hukuk savaşı da başlamış olur.

Osmanlı dönemindeki sokak çeşmelerinin çok büyük bir kısmı hayır amacıyla zengin kişiler tarafından inşa edilirken, dini amaçlarla kullanılan çeşmeler de inşa edilmiştir. Çamaşır ile içme amaçlarıyla kullanılacak olan sular tenekeler ile toprak testilerle bu çeşmelerden alınırlardı. Bunun yanı sıra yolcular da hayvanlarını bu çeşmelerden sularlardı. Genellikle kemerli bir niş içinde musluklu bir ayna taşı, önünde ise bir yalak bulunan Osmanlı çeşmeleri, bir yapının duvarına veya bir su haznesine bitişik sokak çeşmeleri, ya da her yüzünde birer musluk bulunan prizmatik hazneli meydan çeşmeleri veya şadırvan olarak inşa edilmişlerdir. Henüz akarsu şebekelerinin bulunmadığı yerler ile yapılarda ise, yakındaki bir su kuyusu, ya da sarnıçtan taşınan su ile doldurulup kullanılan musluklu taş tekneler halindeki çeşmeler de yapılmıştır. Hatta bu amaçla daha eski devirlere ait bazı lahitlerden veya daha önceki dönemlere ait sokak çeşmelerinden de yararlanılmıştır. Yine bazı seyyahlar, Lefkoşa’daki su kemerleri ile mahalle çeşmelerinden akan suların, çoğunluğu toprak olan yolların çamur olmalarına neden olduğunu yazmışlardır.

Şimdilerde ada genelinde işlevini yitiren sokak çeşmeleri yakın geçmişimizin su dağıtım sisteminin bir parçası olarak görülmektedir. Bunların kimileri orijinal yerlerinde, kimileri İngiliz Sömürge dönemindeki yol genişletme çalışmaları sırasında taşındıkları yerlerde, kimileri müzelere taşınan mermer yazıtlarıyla günümüze gelirken, çoğunluğunun varlığı ise sadece kayıtlardan öğrenilmektedir. Osmanlı çeşmeleri, kemerleri ve cephelerindeki Osmanlı Türkçesiyle yazılmış yazıtlarıyla dikkat çekicidir. Bu çeşmeler bir yandan tipik bir Osmanlı çeşmesi olarak görülürlerken, Ortaçağın tipik özelliği olan ve ‘Aedicule’ olarak bilinen iki sütun (veya iki dirsek) tarafından taşınan kemerli küçük nişleri itibariyle, Fransız çeşmelerinin bir devamı olarak da görülürler. Bu çeşmelerden günümüze gelenler arasında Lefkoşa’da Kıbrıs Muhassılı Esseyid Mehmet Emin Efendi Vakıf çeşme, Hasan Mutallip çeşmesi (Zehri çeşme), Kuruçeşme Ali Ruhi çeşmesi, Küçük Medrese Ali Ruhi çeşmesi, Laleli Cami Ali Ruhi çeşmesi, Müftü Berberzade Hacı Mustafa çeşmesi, Pabuçcuzade Hüseyin Efendi çeşmesi, Selimiye Camisi çeşmesi, Elye (Doğancı) sarnıcı, Gonedra (Gönendere) Hacı Osman Ağa sarnıcı, Aya köyü Hatice Hanım çeşmesi, Girne Kalesi arkasındaki çeşme, Girne Baldöken Mezarlığı Esseyit Emin Efendi sarnıcı, Girne Hasan Kavizade Hüseyin Efendi çeşmesi, Mağusa Cafer Paşa çeşmesi, Larnaka Elhaç Ebubekir Paşa Vakfı çeşmesi, Tuzlalı Hacı Hamit Bey Vakfı çeşmesi, Limasol Arnavut Camisi avlusundaki kubbeli çeşme, Limasol Hacı Hasan çeşmesi (Ay. Theklis Sokağı çeşmesi), Limasol Kubbeli Çeşme Meydanı çeşmesi ve Aşağı Baf Osmanlı çeşmesi yer almaktadır.

Çeşmelerin yanı sıra, su kuyusu kazmak suretiyle yeraltı su kaynaklarından da yararlanılmıştır. Nitekim 1746 yılı itibariyle Kıbrıs Muhassılı tarafından Lefkoşa kazasına bağlı İncirli karyesi sınırında ve Ayasofya ile Ömerge camilerinin yanında beş adet su kuyusu kazılması için Seyid Ağa görevlendirilmiş ve daha sonra kazılan kuyulardan suyolcuları el-hâc Ali, Hasan ve Ahmed’in yaptıkları ölçümde kırk masura su elde edilmiştir. Elde edilecek kırk masura suyun yirmi masurasının Korkut Efendi mahallesindeki Beylik Ağa çeşmesine, kalan yirmi masura suyun ise Ayasofya ile Ömerge camilerinin önünde bulunan iki ayrı meydana verilmesi öngörülmüştür. 

SON

Dergiler Haberleri