Kıbrıs’ta Sol ve İktidar… ya da Yöneten Sol olmak

Cemal Mert: Dünyada sol ve iktidar sorunsalı büyük oranda aşılmış durumdadır. İktidarın nasıl elde edileceği ve nasıl korunacağı konusundaki tartışmalar Paris Komünü deneyiminden bu yana devam etmekte olsa bile, solun iktidara gelmesi gerekliliği üzerinde

Cemal Mert

mertcemal@kibrisonline.com

 

 

Dünyada sol ve iktidar sorunsalı büyük oranda aşılmış durumdadır. İktidarın nasıl elde edileceği ve nasıl korunacağı konusundaki tartışmalar Paris Komünü deneyiminden bu yana devam etmekte olsa bile, solun iktidara gelmesi gerekliliği üzerinde bir mutabakat vardır. Solun bu koşullarda iktidara gelmesinin amacı, kapitalizmi aşma yolunda ilerlemek ve sosyalist toplumun inşası için zemin sağlamaktır.

21. yüzyılda egemen olan anlayış çerçevesinde, sol kesimlerde yaygınlık kazanan görüşe göre sosyalizmin inşası için devrimle ya da seçimler yoluyla yalnızca iktidara gelmenin yetmediği ve toplum içinde her koşulda sol bir düşünsel hegemonyanın kurulmasının zorunlu olduğu kabul edilmektedir. Bu anlamda sosyalist dönüşümün, yalnızca üretim araçlarının mülkiyetinin toplumsallaştırılması ile sınırlı olamayacağı -yanı sıra toplumun büyük bir kültürel, düşünsel ve politik evrim geçirmesi gerekliliği de- daha fazla anlaşılmaya başlamıştır.

20. yüzyılda yaşanan başta Sovyet ve Çin Devrimleri, toplumların kültürel, düşünsel, sosyal ve politik evriminin öneminin kavranmasına ve büyük sosyalist devrimlerin bu amaca yeterince ulaşamadıklarının anlaşılmasına olanak sağlamışlardır. Sosyalizmin en önde gelen ideali eşitlik ilkesinin, demokrasi ve özgürlük olmadan hayata geçirilemeyeceği de anlaşılmış bulunmaktadır.

Dünya Sosyalist Hareketinin Birinci Dünya Savaşı döneminde yaşadığı sosyal demokrasi ve komünizm bölünmesi sonrasında tarafların birbirlerine yönelttiği eleştirilerin haklı ve haksız yanları da günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır. Günümüzde anlaşılan en önemli konu da sosyalizmin 20. yüzyıldaki komünist ve sosyal demokrat versiyonlarının 21. yüzyıl sosyalist mücadelesinde geçerliliğinin kalmamış olduğudur.

Günümüzdeki toplumsal gelişim düzeyinde sosyalizm–kapitalizm çatışmasının rolü kesinlikle tespit edilmelidir ancak artık yeni şeyler söylemek de lâzım. Söylenecek sözler, ekonomide, kültürde, politikada ve toplumsal yaşamın her alanında komünist ve sosyal demokrat deneyimleri aşan şeyler olmasının yanı sıra kapitalizmin güncel teorisi olan neo liberalizmi de aşan şeyler olmalıdır. Çünkü dünyadaki sosyo-ekonomik, çevresel ve insani sorunları ortadan kaldırabilecek bir senteze ulaşmak yalnızca tespit ve eleştiri yapmakla mümkün olmamaktadır.

Kıbrıs’ın kuzeyinde iktidara gelme hedefi olan sol partiler arasında şu aşamada yalnızca CTP ve TDP’nin böylesi bir şansının olduğu görülmektedir. Bu iki partinin geleneklerinde yaşanmış hükümet deneyimleri de mevcuttur. 1974 öncesi ve sonrası dönemde yaşanmış deneyimler ve yukarıda söz edilen sosyalist dünyadaki yeni anlayışlar ışığında, Kuzey Kıbrıs’ta iktidar hedefi olan sol partilerin de yeni şeyler söylemesi gerekmektedir. Bu amaçla önemli konulardaki açılımlara kısaca şöylece değinebiliriz:

A.   Ekonomi konusunda bu aşamada çoğulcu mülkiyeti ve ekonomik demokrasiyi savunmak bana göre olmazsa olmazdır. Bunu içselleştirmeyen sol parti, iktidara gelemez ya da iktidarda kalamaz. Küresel sermayenin hegemonyasının süregeldiği kapitalist ekonomik koşullarda hükümete gelmek ve halk yararına dönüşümler yapmak hedefinde olan sol partilerin önereceği ekonomik model, gerçekçi, uygulanabilir, sürdürülebilir, ayakları yere basan, çalışan halkın yararını gözeten, dünya ekonomik sistemine entegrasyonu öngören bir program olmalıdır. Çoğulcu mülkiyet kavramı, yerel ve yabancı büyük sermaye mülkiyetindeki işletmeleri, üretici ve tüketici kooperatiflerini, çalışanların ya da kamunun mülkiyetinde olan özyönetim işletmelerini, devlet mülkiyetindeki özerk işletmeleri, küçük esnaf ve zanaatkârların bireysel mülkiyetindeki küçük işletmeleri, kamu ya da özel vakıf mülkiyetli işletmeleri, piyasa koşullarında, “bir arada tutup yaşatabilen”, dengeli ve rekabetçi bir sistemi anlatmaktadır. Bu sistemin halk yararına çalışmasını; zamanla, üretim araçlarının özel mülkiyetinin sönümlenmesini ve sosyalist evrimi sağlayacak olan esas mekanizma ise ekonomik demokrasidir. Çoğulcu mülkiyet bugünü, ekonomik demokrasi ise hem bugünü hem de yarını halk yararına dönüştürecek sistemdir. Ekonomik demokrasi, en başta çalışan halk kesimleri olmak üzere tüm ekonomik aktörlerin, üretici güçlerin, eşit ve özgür olarak, üretime ve üretim süreçlerinin plânlanmasına aktif katılımını sağlamaktadır. Ayrıca üretimin sonuçlarının, yaratılan zenginliğin nasıl kullanılacağına dair kararların alınmasına da aktif katılımı öngörmektedir.

B.   Kıbrıslı Rumlar ile ilişkiler konusunda da yeni şeyler söylemek lâzımdır. Artık 2003 öncesi koşullarında değiliz. Temas ve iletişim olanaklarımız vardır. Ama aradaki sosyal ve psikolojik engelleri aşabilmiş ve toplumlararası barışı ilerletebilmiş değiliz. Türkler ve Rumlar, sanki yağ ve su gibi aynı kapta birbirimize karışmadan yaşıyoruz. Toplumların birbirlerini anlamaları ve bugünden ortak yaşamı yeniden üretebilmeleri konusunda sol partiler gerek muhalafette gerekse iktidarda olsunlar yeni projeler üretilmesi konusunda öncü olmalıdırlar. Yalnızca Birleşik Kıbrıs’ı savunuyoruz ve federasyon istiyoruz demek yeterli değildir.

C.   Türkiye ile Kıbrıslı Türkler arasındaki, tarihi, kültürel, siyasal, sosyal ve ekonomik ilişkilerin derinliği ve boyutu bir gerçekliktir. Bunu öncelikle kabul etmek gerekir. Bu böyledir ve her koşulda böyle kalacaktır. Burada sorun bu ilişkinin niteliğidir. Sol partiler her koşulda Kıbrıs’ta, anayasası, parlamentosu, yargısı ve tüm kurumları ile ayrı bir devlet olduğunu, halkının bir siyasal iradesi bulunduğunu savunmak zorundadır. Türkiye’nin asker ve sivil kanatlarından halk irademize yönelecek her türlü müdahale karşısında dik duruş sergilenmeli, halkın menfaatleri ve demokrasi korunmalıdır. Ama bu Türkiye ile olan ilişkilerin kopması, zedelenmesi için değil, iki dost ve kardeş devletin ilişkilerinin eşitlik düzeyine taşınması için olmalıdır. Bu ilişki modeli Kıbrıslı Rumlar ile oluşturulacak federal devletin yaşaması için de elzemdir.

D.   Kıbrıs’ta yaşayan ve Annan Planı kapsamında Federal Kıbrıs’ın da vatandaşı olacağı öngörülen elli bin Türkiye kökenli KKTC vatandaşı üzerindeki her türlü şaibeye son verilmelidir. Sol partiler bu kunuda açık ve net olarak politikalarını ortaya koymalıdır. Bununla birlikte yeni KKTC vatandaşlığı dağıtılmasına da son verilmelidir. Ülkedeki göçmen işçiler ile ilgili konuyu ayrıca ele almak gerekir. Bu konuda bilimsel verilere dayalı muhaceret uygulamaları ve polisiye tedbirler dikkate alınmalıdır.

E.   Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1958’lerde TMT’nin faaliyete geçmesi ile birlikte uygulamaya koyduğu Kıbrıs İstirdat Projesi kapsamındaki, Kıbrıslı Türkleri “Türkleştirme ve müslümanlaştırma” politikasındandan vazgeçtiğini ilân etmeye davet edilmelidir. Türkiye’ye Kıbrıs’taki tek meşru stratejik çıkarının Kıbrıslı Türklerin mutluluğu ve huzuru olduğu kabul ettirilmelidir.

F.   Kuzey Kıbrıs’ta demokratikleşme ve sivilleşme konusu can alıcı bir meseledir. Sol bu konuda bir milim bile geri adım atamaz. Sivil iradenin nasıl hâkim kılınacağı bir programla deklere edilmelidir.  Bu konuda deneyim kazanmış Türkiye hükümeti ile işbirliği yapılmalı ve AK Parti’nin samimiyeti görülmelidir.

G.  Avrupa Birliği konusu platonik bir aşk konusu olmaktan çıkarılıp toplumsal dönüşümün reel bir pusulası olarak ortaya konmalıdır.

İktidarı hedefleyen ve yöneten sol parti olmak isteyen bir partinin hükümet programı elbette daha birçok konuyu detaylı olarak ele alıp çözüm önerilerini içermek durumundadır. Ancak yukarıdaki yedi paragraftaki konularda kafası karışık bir partiyle, beyinlerle ya da yalnızca duygulara hitap eden bir programla KKTC’de iktidar olunmaz; kazaen hükümete gelinse bile hükümette bir atımlık baruttan farklı olunmaz.

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri