Müftü Yakup Celâl Menzilcioğlu’nun izinli olarak gittiği Türkiye’den geri döneceği haberi üzerine Hür Söz gazetesi Menzilcioğlu konusunu gündemde tutmaya devam ediyordu. Eleştiri dozajının daha bir sertleştiği yazıda, Menzilcioğlu’nun Atatürk İnkılâplarına karşıtlığı, yobaz tutumu ve Kıbrıslı Türklerin böylesi bir müftüye ihtiyaçları olmadığı vurgulanmaya devam ediyordu.
“Hür Söz-27 Temmuz 1951-syf:1
Niçin ve Neden Geliyor?
Dünkü “İstiklâl” gazetesinde Necati Özkan imzası ile yayınlanan bir yazıdan öğrendiğimize göre, Müftü Bay Yakup Celâl Menzilcioğlu pek yakında adaya avdet edecekmiş!!! Bu yazı, bizim gibi, aklıselim sahibi bütün Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin hayretini mucip olmuştur. Zira, bir din reisimiz olarak Ramazan ayının bir kısmı ile Ramazan bayramını oğlunun evlenmesi vesilesiyle! feda eden bir Müftü’nün şimdi adaya muvasala fikrinde olması kutsî vazifesinden ziyade maddî gelire ehemmiyet vermekte olduğunu göstermektedir.
Müftü’nün, bu husustaki hareketi o’nun kutsal vazifesine pek o kadar önem vermediğine delâlet etmekle beraber, zaten Ada Türklüğünün başında inkılâp aleyhtarı bir din reisi görmek istemediği de aşikârdır. Biz, şimdiye kadar, Müftünün Oğlunun evlenme törenini behane ederek Türkiye’ye gittiğini zannediyorduk. Bu zannımızda da, kanaatımızca haklı idik. Çünkü Kıbrıs’a geleldenberi yapmış olduğu vazü nasihatlarla ve bazı muhfillerdeki hasbihallerde inkılâplara ve hattâ büyük Atatürk’e dil uzatan Müftü, İstiklâl’in iddiası hilâfına olarak halkımız tarafından sevilip benimsenmemiş bilâkis tenkide uğramış ve hatta matbuat tarafından uzun zaman şiddet ve nefretle tenkid edilmiştir. Bunlar karşısında bu efendinin takip edeceği yegâne mantıki hareket ve çıkar yol, yapılan tenkidleri nazarı itibara alarak ekseriyet halkın kendisini sevmediğini anlıyarak seyahattinden tekrar adaya dönmemekti. Fakat İstiklâl’in yazısından da anlaşıldığı veçhile, bu hoca maalesef bunu yapmamıştır.
Yakup Celâl Menzilcioğlu’nun Kıbrıs’taki menfi ve yıkıcı faaliyetleri yalnız bizim tarafımızdan tenkit edilmemiştir. Kıbrıs’a gelen ve Müftü’yü bizzat makamında ziyaret eden iktidar partisi organı “Zafer” gazetesinin sayın başyazarı Mümtaz Faik Fenik de, Kıbrıs Türkleri’nin bu eski fikirli adamın elinden çektiklerini gazetesinin baş sütununda yazmıştır. Bundan başka Bahadır Dülger, Sedat Simavi, Hikmet Bil gibi Türkiyeli yazarlar da Bay Yakup Menzilcioğlu’nun hattı hareketlerini, vazü nasihatlarını beğenmemişler ve gazeteleri vasıtasıyle ağır tenkitlerde bulunmuşlardır. Falih Rıfkı Atay da Ulus gazetesinde ayni konuya temas ederek, Kıbrıs Müftüsü Yakup Celâl’in Kıbrıs Türklerinin istedikleri kabiliyet, liyakat ve ehliyette bir din reisi olmadığını belirtmiştir. Yapılan bu şikâyet ve memnuniyetsizliklere niçin kulak asılmıyor?
Kıbrıs Müftüsü Bay Mencilzioğlu pek yakında adaya dönecekmiş; niçin ve neden? Acaba bu zavallı Türk cemaatını, şimdiye kadar birbirinden ayırdıkları kifayet etmiyor mu? Yoksa Atatürk isminin ve inkılâplarının Ada’da daha çekecekleri mi vardır?
Ada Türkleri için “İkiye değil de isterseniz on ikiye ayrılınız!” diyecek kadar umursuzluğunu ileri götüren; mukadderatımızla zerre kadar ilgisi olmayan böyle bir kimseyi din reisi olarak tanımayacağız.
En mübarek dinî günlerimizde Ada’dan ayrılmak için vesile yaratan Müftünün, tekrar Kıbrıs’a avdet etmek istemesi bir bakıma tuhaf görünmemelidir. Zira, Sterling’in cazibesine kapılmış olması da muhtemeldir!”
Evet, Müftü Yakup Celâl Menzilcioğlu, eskilerin deyimiyle “ada’ya avdet” etti. Yani geldi. Peki nasıl gittiğini biraz sonra anlatacağım ama şu “Türkçe Ezan” konusunun detaylarını kısaca bir hatırlayalım dilerseniz.
“1935 yılında Atatürk’ün emri ile ezan, ikamet ve tekbirlerin Türkçe okunmasına başlandı. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olduktan sonra bunu kanunlaştırdı. 13 seneden sonra 1950 yılında, Demokrat Parti iktidar olunca Kastamonu Milletvekili Muzaffer Ali Münho tarafından Büyük Millet Meclisi’ne verilen takrir üzerine, ezanın Türkçe okunmasına dair Halk Partisi zamanında çıkarılan kanun, “isteyenlerin ezanı asli lisanla veya Türkçe olarak okuyabilecekleri” şeklinde değiştirilmiştir....(Ziya Keskin, Kastamonu Müftüsü’nün Hatıratı’ndan, 26 Aralık, 1995 Zaman gazetesi—Hüseyin Mehmet Ateşin “Dr. Fazıl Küçük ve Şeyh Nazım Kıbrısi kitabından.)
Türkiye’de bu gelişme olurken Kıbrıslı Türkler Ezanı Türkçe olarak okunmasını sürdürmektedirler. 1927 yılında İngiliz yönetimince lağvedilen Kıbrıs Müftüsü makamını yeniden oluşturmaya karar verilmesiyle İngiliz yönetimi üç yıl müddetle ada’da müftülük yapacak birini Türkiye’den talep eder. 12 Şubat 1951 tarihinde adaya gelen yeni Kıbrıs Müftüsü Yakup Celâl Menzilcioğlu’nun, 1950’de Türkiye’de değişen kanunla ezanın arapça da okunabileceği değişikliğinden güç alarak ve ezanın aslı gibi okunması hususunda 31 Mart 1951 tarihli bir genelge yayımlayarak din görevlilerine bu hususta talimat vermiştir. (Hüseyin Mehmet Ateşin “Dr. Fazıl Küçük ve Şeyh Nazım Kıbrısi). Kıbrıs’ta başlattığı Türkçe Ezan karşıtlığı, aylarca sürecek bir tartışmayı da alevlendirmişti. Peki onun öncesinde ne yaşanmıştı?
“Nazım Hoca...
Nazım Hoca (Şeyh Nazım Kıbrısi), ezanın Arapça lafzı ile okunmasının yasak olduğu dönemde Kıbrıs'a geri geldiği ilk gün şerefeye çıkıp ezanı Arapça lafzı ile okumuş ve bunun üzerine bir hafta hapis yatmıştı. Serbest bırakılınca Lefkoşa'nın en büyük camii Selimiye'nin şerefesine çıkıp tekrar Arapça lafız ile ezan okumuş, bunun üzerine kendisine dava açılmıştı. Davayı beklerken Lefkoşa'nın köylerini gezip Arapça lafız ile ezan okumaya devam eden Kıbrısi hakkında aynı anda 114 dava açılmıştı. 100 yıldan fazla ceza istemiyle yargılanan Kıbrısi, Adnan Menderes döneminde, TBMM'nin ezanın Arapça lafız ile okunmasının serbest bırakılması üzere hakkındaki davalar düşmüştü.”
Kısaca Nazım Hoca ve konuyla ilgili böyle bir bilgiye rastlıyoruz “vikipedi”de. Fakat Temmuz 1951 tarihinin sonuna kadar Hür Söz gazetesinde Nazım Hoca’nın affa uğradığını yazan herhangi bir habere rastlamadığımı belirtmek isterim. Ancak “Hüseyin Mehmet Ateşin “Dr. Fazıl Küçük ve Şeyh Nazım Kıbrısi” kitabının 233. sayfasında Halkın Sesi’nde alıntı yapılarak şöyle bir habere yer veriliyordu:
“5 Mayıs 1951 tarihli sayıda... Bir başka haberde ise yine Nâzım Efendi ile ilgilidir. “Nâzım Hoca’ya Kürsü mü verildi?” diye soru şeklinde bir başlık atılıp cevabı hemen ilave edilir:
“Öğrendiğimize ve bizzat şahit olduğumuza göre bir zamanlar vazü nasihat etmesi yasak edilen... Şeyh Nâzım 45 günden beri Lefkooşa’da Turunçlı camiinde cemaatle beraber dünkü Cuma gün de hitabet vazifesini üstüne almıştır.”
Evet belki uzun bir süre davası sürmüş tutuksuz yargılanmasına devam edilmiştir ama Türkiye’de Mayıs 1950’de ezanla ilgili geçen değişiklik kanununun hemen ardında Nazım Hoca’nın serbest kaldığını ya da davasının düştüğünü o günlerde gazetelerde okuyamadık. Fakat yukarıdaki bilgiye bakılırsa Nazım Hoca, etkinliklerini sürdürmüş. Peki Yakup Celâl Menzilcioğlu’na ne oldu? Yazıdızimizin sonunu da kendisiyle tamamlayalım.
Yine “Hüseyin Mehmet Ateşin “Dr. Fazıl Küçük ve Şeyh Nazım Kıbrısi” kitabının 234. sayfasında konuyla ilgili bir bilgiye rastlıyoruz. Yazılana göre özellikle Halkın Sesi gazetesinin Menzilcioğlu’na karşı tavrı ve yazılarıyla galeyana gelen bir vatandaş, Menzilcioğlu’nu yol içerisinde darb etmeye teşebbüs etmiş ve bunun üzerine de olay bu boyuta ulaşınca oğulları gelip babalarını görevinden istifa ettirip alıp, Türkiye’ye gitmişler. İstifası, Müstemleke Hükümeti’nce 1 Eylül 1951 tarihinde yüyürlüğe konur ve böylece Kıbrıs Türk halkı bir kez daha müftüsüz kalır. Elbette Dânâ Efendi gelene kadar.
(SON)