Hür söz’den derlediğim haberlerle yol almaya devam ederken, Türkçe Ezan’ın Kıbrıs’ın camilerinde yavaş yavaş okunmaya başlandığına da şahit oluyoruz.
Toplumun büyük çoğunluğu, Atatürk devrimlerini hayatlarına uygulamanın mutluluğunu taşıdığını, gazete yorumlarından anlayabiliyoruz.
Ama diğer yandan bu uygulamaya karşı çıkan ve kendisine bağlı müridleriyle bu karşı çıkışı her şekilde dile ve eyleme geçiren biri vardı ki, kendisini bugün “Şeyh Nazım Kıbrısi” diye biliyoruz.
Nakşibendi Tarikatı’nın temsilcisi olan merhum Şeyh Nazım Kıbrısi efendi, o yıllarda “Nazım Hoca” diye anılmaktaydı. Nazım Hoca; ezanın yüzyıllardır sürdüğü şekilde, yani Arapça okunmasını savunmakta, hatta bu uygulama karşısında kendisine ve müridlerine ibadetlerini eskiden olduğu gibi sürdürebilmeleri için Evkaf Dairesi’nde bir cami tahsis edilmesine kadar götürüyordu. Elbette bu “istek” duyulur duyulmaz, basında haberler ve yorumlar da gelmeye başlıyordu. Konuyla ilgili iki haberle devam edelim...
“Hür Söz-03 Ocak 1948-syf:1
Biz İnanmıyoruz
Bu, bizce pek iyi karşılanmayacak bir istekdir. Böyle bir şey dinimizde ikilik yaratacağı gibi, geriliğe de sebep olacaktır.
Bu isteğe Evkaf Dairesi’nin muvafakat cevabı vereceğine biz inanmıyoruz, siz inanıyor musunuz?”
“Hür Söz-03 Ocak 1948-syf:2
Din Ayrı Değil ki Ayrı Cami Düşünülsün
-SEYİRCİ-
Büyük bir hayretle öğrendiğimize göre, evlerini yerlerini ve hatta vatanlarını terketmek yetmiyormuş gibi, şimdi de Nazım Hoca Müridleri bizden ayrı Cami istemeğe kalmışlar.
Uzaktan işittiğimize bakılırsa ve DİL ALTI ajansının bildirdiğine inanılırsa, müslümanlığı hünkürmek ve beyaz takke giymek sananlardan ehemmiyetsiz bir azlık Lefkoşa’da bulunan Camilerden birisinin kendi ibadetlerine ayrılmasını istemişler...
Hepimizin üzerinde çok fena tesir bırakan bu haberi ihtiyat kaydı ile anarken, şayet hakikaten böyle bir müracaat yapılmışsa Evkaf Dairesi’nin bunu reddedeceğine inanmak isteriz: Çünkü Evkaf’ın verebileceği yanlış bir karar, esasen azlık olan biz Türklerin daha ziyade parçalanmamızı temin etmiş olur ki, bu, her halde Evkaf’ın da dolayısıyle zararınadır.
Ayrı bir mezhep bile olsa (ki böyle bir iddia ileri sürülmüyor), bu halde bile ibadethanenin ayrı olması icap etmez: çünkü Müslümanlıkta Hanefisi, Safiisi, Hambelisi, Malikisi için ayrı ayrı İbadethane yoktur ve Cami ayrı gayrı gözetmeden Müslüman Ümmetini kucağına alan, onu Tanrısına ulaştıran mukaddes bir mahaldir. Büyük Dinimizde, Maronit, Ortodoks, Protestan, Nasturi ve Lûtaryen gibi ayrı ayrı itikat bölümleri yoktur.
Nazım Hoca’nın Fanatik inanışının belki mensup olduğu cemaata bir zararı yoktur fakat cemaat arasında ikilik yaratacak şekilde olan bu son hareketini asla affedemeyiz.
Nazım Hoca Kıbrıs’a gelmeden evvel ırkdaş ve vatandaşlarımız hiçbir zaman ayrı bir ibadethane kurarak bizden ayrılmak fikrini akıllarından geçirmediler. Ne yazık ki Suriye’ye gidip, Arap terbiyesi gören ve dini yanlış öğrenen bu genç hoca vatanımıza geldikten sonra aramıza ikilik tohunmları saçtı.
Onu takip edenler de herhalde yanlış bir yolda gittiklerini bilmiyen ve fakat yine bizden olan kardeşlerimizdir. Fakat ne acıdır ki bu kardeşlerimiz, biz Kıbrıs Türklerine tamamıyle zıt fikirler taşımaktadırlar. Bu gidişle günden güne kendi kardeşlerimizle düşman olacağız ve bunu diğer düşmanlarımız büyük bir fırsat bilecektir. Şayet Evkaf Dairesi yapıldığı söylenen bu müracaata müsbet cevap verecek olursa, o zaman bizi geriye doğru götürmüş olacak ve hiçbir zaman ileriye bir adım atmağa cesaret edemiyeceğiz.
Tek bir din ve tek bir mezhep olan bu Ada’daki Müslümanlık Dininin ibadet evlerinin mesulû olan Evkaf Dairesi, hiçbir vakit Nazım Hoca ve onu takip edenlerin isteklerini yerine getirmemelidir. Şayet dedikleri olursa bu bizim için pek fena neticeler doğurabilir.
Dinimiz ve Din kitabımız Kuranı Kerim Müslümanlığın iki kısma ayrılmasını emretmemiştir. Müslümanlık dini birdir ve hiçbir zaman Hristiyanlık gibi bölünmez.
Herhalde Nazım Hoca ve onu takip edenler bu isteklerini düşünmeden yaptılar.
Din ayrı değil ki ayrı cami düşünülsün.”
Görüldüğü gibi Nazım Hoca’nın bu istencine tepkiler gelmeye başlıyordu. Nazım Hoca hakkında biyografik bilgimizi bir diğer yazımızda sizlerle paylaşacağım.
Şubat ayından Nisan ayına kadar Hür Söz gazetesinde konuyla ilgili bir habere-yoruma rastlamıyoruz. Fakat Mayıs ayında yer alan bir haberde görüyoruz ki, Türkçe Ezan sadece Ayasofya (Selimiye) Camii’de değil, diğer şehirlerimize de yayılmaya başlamış. İşte konuyla ilgili Mağusa haberi...
“Hür Söz-5 Mayıs 1948-syf:2
Mağusadan:
Tükçe Ezan
En nihayet İnkılâp olgun bir genç çağına girdikten sonra kıymet ve kudretini (mesul makam ilk fırsatta camilerimizde Türkçe ezan okunmasına müsaade ederek) takdir ediyor. Bir kaç günden beridir Mağusa camileri şerefelerinde Türkçe ezan okunması bizi çok sevindirerek büyük ümitlere kaptırmaktadır. Halkımız bu Türkçe ezanın okunmasında kimin tesiri olduğunu bilir ve ona saygılarını sunar.”
Türkçe Ezan konusunda Türkiye’de yaşananlar ve Kıbrıs Türk basınının gazetelerinden biri olan Hür Söz’ün sayfalarında yer alan haberlere de yer vermek istiyorum. Böylece Türkiye’deki gelişmeleri de izleme olanağına sahip olabileceğiz.
Türkiye’de meydana gelen olaylardan biri, Meclis’te Muhittin Ertuğrul isimli şahsın Milletvekillerine hitaben ezanı Arapça okuması olmuştur. İşte konuyla ilgili haber...
“Hür söz-01 Mart 1949-syf:3
Arapça Ezan Okuyan Adam 40 Gün Hapis Yatacak
Ankara:
Meclis’te Arapça ezan okuyan Muhittin Ertuğrul’un duruşması sona ermiştir. Sanık, ifadesinde kimsenin kendisini teşvik etmediğini bildirmiş. Sonra Tabibi Adli raporları okunmuştur. Bu raporlarda ruhi bünyede mistik tezahürler olduğu, Arapça ezan okumanın teyemmüm (hükmi temizlik-ea) etmesi lâzım geldiği hakkında fikri sabit bulunduğu bilinmekteydi.
Bundan sonra yedi şahit dinlenmiş ve hepsi Polis olan bu şahitler, maznumun ifadesinde diğer vilâyet camilerinde Arapça ezan okuduklarını, bunun tesir etmediğini görünce bir de Meclis’te mebusların duyabileceği bir şekilde ezan okumıya ve bu suretle onlara tesir ederek ezanın Arapça okunmasını temin etmek ümidiyle bu hâdiseyi yaptıklarını söylediğini bildirdiler. Muhittin bu ifadelerin doğru olduğunu tasdik etti. Biraz sonra verilen karar bildirilmiş: Muhittin’in akli zaafı nazarı itibare alınarak 40 gün hapse mahkûm edildiği anlaşılmıştır. Muhittin “Allah razı olsun” diyerek salondan çıkmış ve hapishanede insanın Allah’a daha yakın olacağını söylemiştir.”