Nobel ödüllü Yunanlı şair Yorgos Seferis, 1950’li yıllarda kaleme aldığı bir şiirinde “Kıbrıs’ta mucize hala mümkündür” diyordu.
Avrupa Parlamentosu seçimleri bana Seferis’in bu dizelerini hatırlattı. Hiç kimsenin beklemediği, ummadığı ve inanmadığı şeyler oldu. Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler iradelerini kaynaştırıp, benim gibi yıllardan beri bir ütopyanın peşinden koşan birini Avrupa Parlamentosuna seçtiler.
Bunun alışılmadık bir şey olduğu ortadadır. Nitekim gerek dünya basınının ilgisi, gerekse içerideki olumlu ve olumsuz tepkiler buna işaret ediyor.
Seferis’in “mucize” için söylediği, ütopya için de geçerlidir. Kıbrıs’ta ütopya hala mümkündür...
Ütopya Henüz Olmayan’dır ve var olanın eksik, yetersiz ve kötü olmasından doğar. Bu yönüyle de insana içkin bir olgudur. İnsan toplulukları maddi koşulların ürünüdürler ama aynı zamanda bu koşullara müdahale eden öznelerdir. Bu karşılıklı etkileşim, ütopyanın önünü açan canlı, dinamik süreçler yaratır. Hatta ütopyanın kendisi bir süreç olarak gelişir. Başka türlü söylersek, ütopya, maddi koşullardan bağımsız olarak zihinlerimizde soyut biçimde oluşan bir idea veya ideal değil, insanların verili maddi koşullar karşısında tavır almasından doğar. Savaş mağdurlarının bir daha savaş olmasın diye uğraşmaları gibi ya da açların açlık olmasın diye mücadele etmeleri gibi...
Özne de aslında ütopya yollarında kurulur...
Ben, adını “Oliki Kipros/Tam Kıbrıs” koyduğum ütopyamı ilk defa 1988 yılında dillendirdim. Yani, dünyada ütopyaların ölüme yüz tuttuğu bir dönemde... Nitekim aradan geçen 30 yılda yaşanan büyük alt üst oluşların ilk kurbanlarından biri de ütopyalar oldu. Uzun yıllar ütopya sözcüğü ağızlara alınmaz oldu. Şimdilerde dünya yavaş yavaş yeniden ütopyaları konuşmaya başladı.
Kıbrıs’ta ise “Oliki Kipros/Tam Kıbrıs” ütopyası dirildi.
Seçim kampanyası boyunca dillerden düşmeyen Oliki Kipros/Tam Kıbrıs’ın otuz sene önce yazılan temel tezlerine bir göz atarsak, ütopyamla neyi tahayyül ettiğim de anlaşılmış olur.
Oliki Kipros/Tam Kıbrıs, Hegel’in “hiçbir şey zamanı gelmiş bir fikirden daha kuvvetli değildir” deyişinden yola çıkarak aşağıdaki tezlere dayanıyor:
Tez I. “Kıbrıs Sorunu Kıbrıslıların düşünce ve zihinlerinde çözülebilir ve bunun zamanı gelmiştir.” Günümüzde Kıbrıs, Enosis ve Taksim fikirlerini mezara gömmektedir. Kıbrıs giderek daha büyük oranda Kıbrıslıları kucaklamakta ve Kıbrıslılar tarafından kucaklanmaktadır. Yani, Kıbrıslıların Kıbrıs’tan kopuşu sona ermektedir. Kıbrıslılar ilk defa bu tarihi momentte ortak yurt arayışı içine girdiler. Bu daha önce hiç olmadı. Geçmişte istemediğimiz ortak yurdu tarih şimdi önümüze koydu.”
Tez II. “Ancak ortak yurt kendiliğinden gerçekleşemez. Bu tarihsel meydan okuma, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarını ciddi soru(n)larla karşı karşıya getirmektedir. Geleneksel siyasi değerleri altüst etmektedir ve bizi yeni değerler aramaya zorlamaktadır. En önemlisi, bizi kendimizi aşmaya davet etmektedir. Evet, kendimizi inkâr etmeden ama kendimizi diyalektik bir süreç içinde aşarak yeni olan Oliki Kipros/Tam Kıbrıs momentumunda yeniden bir araya gelmeliyiz. Yeni, eskinin üzerine bina edilir ama aynı zamanda ondan bağımsızlaşır. Ancak bu kendiliğinden olmaz. Öncelikle geçmişle hesaplaşma/apologia gerekiyor. Bunu yaparken, eskinin irrasyonel mirasıyla karşı karşıya geleceğiz. Hala zihinlerimizde yaşayan Eskinin, tarihin karşımıza çıkardığı Yeniyi öldürmesine izin verip vermeyeceğimiz bizim elimizdedir.”
Tez III. “Oliki Kipros/Tam Kıbrıs’a ancak akıl ve tarih birliği içinde ulaşabiliriz. Marks’ın dediği gibi, hakikatin düşünceye yaklaşması yetmez, düşüncenin de hakikate yönelmesi gerekiyor”.
Tez IV. “Kıbrıslı Türklerin rolü genel olarak Kıbrıslıların eğiliminden bağımsız değildir. Kıbrıslı Rumların nasıl bir tavır takınacakları son derece önemlidir. Kıbrıslı Türklerin kimlerle ittifak kuracakları, oynayacakları rolün doğasını belirleyecektir. Bu noktada Kıbrıslı Rumlara çok iş düşüyor. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerle ittifak kurmanın yollarını aramalıdırlar. Bu bizi yeni bir senteze, Oliki Kipros/Tam Kıbrıs sentezine götürebilir. Bu ittifak Kıbrıslıların Ortak-Çıkarlarına dayanmalıdır. Bu bir ‘idea’ değil, tarihsel bir gerekliliktir. Kıbrıs’ta sürekli barış için iki toplumun kaynaşması gerekiyor. Bu da ancak Kıbrıs Rum toplumunun tarihsel serüvenine Kıbrıslı Türkleri de dâhil etmesiyle mümkündür. Kıbrıs Rum toplumu Kıbrıslı Türklere karşı ne kadar ihtiyatlı davranırsa, Kıbrıslı Türklerin çözüme katkıları da o kadar sınırlı olacaktır”.
Tez V. “Oliki Kipros/Tam Kıbrıs’ta çatışan çıkarlara değil, Ortak-Çıkarlara yer vardır. Savaşa “hayır”, barışa “evet”! Tek yurt ve bütün Kıbrıslıların kendilerinin sayacağı bir ülke… İki toplumun entegrasyonu ancak böyle gerçekleşebilir ve bu entegrasyon bizi Oliki Kipros/Tam Kıbrıs’a götürebilir. Kuşkusuz bu kendiliğinden olmaz. Tarih, insanların bilinçli eylemleriyle yapılır. Bilincimizi bu yönde güçlendirmeliyiz. Etnik Kimlikleri İnkâr Etmeye “Hayır”, Kıbrıs’a Evet!”
Oliki Kipros/Tam Kıbrıs’ın temel dayanağı Kıbrıs’ın ortak yurt olarak algılanmasıdır. Bu algı, Kıbrıs’ta yaşayan etnik grupları bir siyasi çatı altında birleştirebilir.”
Tez VI. “Enosisçiler ve Taksimciler kendi savaşlarında yenildiler. Aralarındaki çekişme amaçlarının gerçekleşemez olduğunu ortaya çıkardı. Enosis ve Taksim tarihten vize alamadılar. Onların yerine yeni bir süreç başladı, Oliki Kipros/Tam Kıbrıs süreci... Bu süreçte ortak bir “Biz-Duygusu” geliştirmemiz çok önemlidir. “Biz-Duygusu’ ne geçmişe dönük bir nostalji ne de teleolojik bir hedeftir. Bu, Kıbrıs Rum-Türk komşuluğu da değildir. Hatta “dostluk” ve kardeşlik” de değildir. İhtiyacımız olan “Biz Duygusu”, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların ortak siyasi mücadele ideolojisi ve ortak çıkarlarının ifadesidir”.
Tez VII. “Biz kendimizi Türkiye ve Yunanistan ile özdeşleştirdik, Kıbrıs’la değil. Bu, Kıbrıs Rum ve Türk Yukarı sınıflarının dar milliyetçi bakışlarının ürünüydü. Şimdi milliyetçiliklerin yerine Kıbrıs Yurtseverliğini koymalıyız. İhtiyacımız olan şey, milliyetçi olmayan demokratik bir katılım sürecidir. Entegrasyon bir anlaşma imzalamaktan daha fazlasını gerektiriyor. Kendimizi Ortak-Yarar etrafında örgütlenmiş bir halk olarak görmeliyiz. Tikel çıkarlar Ortak-Yarara tabi olmalıdır.”
Tez VIII. “1974 sonrasında yaşadığımız bilinç-krizi bizi yeni ideolojik açılımlara ve yeni değerler arayışına sürükledi. Kıbrıslılar artık daha dinamik bir şekilde Kıbrıs’la bütünleşmektedirler. Bütünleşmiş bir toplum oluşturabilmek için yeni değerlere ihtiyacımız vardır. Dar görüşlü milliyetçilik, tahammülsüzlük, temelsiz faraziler ve anti-demokratik güçler ve faşizan unsurlar gibi olgular sistematik olarak eleştirilerimizin hedefi olmalıdır.”
Tez VIIII. “Özeleştiri olmadan bir arada yaşama kültürü gelişemez. Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı Türkleri bir araç olarak görmekten vazgeçmeli. Yeni bir mantalite geliştirmeliyiz. Samimi iletişim kurarak, farklı etnik grupların duyarlılıklarına karşı saygılı davranarak bir arada yaşama kültürünü güçlendirmeliyiz. Hepsinden önemlisi, Kıbrıs’a dair Yurt-Bilincini güçlendirmek gerekiyor: Ortak Devlet, Ortak Yurt Duygusu... Bir arada yaşama bilinci bu değerler üstüne dayandırılmalıdır.
Ben bu bilince ‘Oliki Kipros/Tam Kıbrıs bilinci’ diyorum”.
Tez X. “Oliki Kipros/Tam Kıbrıs, Kıbrıs tarihine ve Kıbrıslıların çıkarlarına bütüncül bir bakışa dayanıyor. Benim yaklaşımımda “İyi” ne Türk, ne de Helen’dir. Fakat iki toplumun da İyisini içinde taşımaktadır. Sadece bir toplum için yararlı olan Tikel İyi, Bütün Kıbrıs için İyi değildir...”
Otuz yıl önce dile getirdiğim bu görüşler siyasi yaşamıma yön veren temel ilkeler olmuştur. Bugün bunların hiç de azımsanmayacak kalabalıklar tarafından kucaklandığını görmek, bana Kıbrıs’ta ütopyanın ölmediğini gösteriyor.
Evet, Oliki Kipros/Tam Kıbrıs ütopyasından söz ediyorum ve bunun parçalanmış, sefil, kabileci Kıbrıs distopyasından çok daha güzel bir yer olduğunu savunuyorum...