“Kıbrıs’taki kayıplar sayfasında Yiannos’un fotoğrafını görmek beni çok sarsmıştı…” (2)

Sevgül Uludağ

BM Barış Gücü’nde İsveç’ten genç bir asker olarak 1965 yılında Kıbrıs’ta bulunan Erik O. Sjödin, hatırladıklarını kaleme aldı…

 

 

 

Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nde İsveç’ten genç bir asker olarak 1965 yılında Kıbrıs’ta bulunan Erik O. Sjödin, ricamız üzerine hatırladıklarını kaleme aldı, daha önce kaleme aldığı bazı hatıralarını da İsveççe’den İngilizce’ye çevirerek bize gönderdi… Biz de ona içten teşekkürlerimizle, onun değerli hatıralarını Türkçeleştirerek, okularımızla paylaşmaya çalışacağız…

Erik O. Sjödin’in bizimle yazışmalarını ve bize göndermiş olduğu hatıralarını içeren iki makaleyi derleyip Türkçeleştirdik. Erik O. Sjödin devamla şöyle yazıyor:

***  Angelique Chrisafis’in GUARDIAN gazetesinde 2011’de yayımlanan ve Komikebirli büyük insan Yiannos Vlahos’un hüzünlü öyküsünü içeren yazılarını okumuştum. Bu yazılar beni çok etkilemişti…

***  Henüz 19 yaşındaki bir genç iken Komikebir’e gönderilmiştim, BM Barış Gücü’nde bir BM askeri olarak, şöförlük yapmaya… Burada arabuluculuk ve müzakerecilik görevini üstlenen İsveçli çavuşum Östen Andersson’un şöförlüğünü yapmaktaydım, aynı zamanda devriyelere yardım etmekte ve Mağusa ile Komikebir arasında kampımıza yiyecek taşınmasına yardım etmekteydim. Akşamları bizler beş-altı BM askeri olarak köy kahvesine gidiyorduk, yemek, içmek ve boş zamanımızı değerlendirmek üzere…

***  O zaman Yiannos Vlahos’la tanışmıştım. Çok iyi arkadaş olmuştuk… Her zaman mutlu bir insandı, hayat doluydu ve aynı lisanı konuşmuyor olsak da, canlı biçimde iletişim kurabiliyorduk.

***  O günlerden bir diğer arkadaşım ise Nikos Kulermu idi, o biraz İngilizce konuşabiliyordu ve bana pek çok Rumca sözcük alıştırmakta da hevesliydi… Kendi telaffuz biçimimle kaleme almış olduğum tüm bu Rumca sözcükleri içeren bir not defterini hala muhafaza etmekteyim…

***  Üç-dört ay boyunca birbirimizi sık sık görüyor ve çok iyi arkadaş olmuş vaziyetteydik… Yiannos Vlahis, benim kendi babamdan üç yaş daha büyüktü ancak yine de  birlikte çok eğleniyorduk ve ben kendimi evimde hissediyorum, Komikebir’de o kadar iyi zaman geçiriyordum yani... Bir oğulun bir babaya duyduğu dostluk gibi yakın bir dostluktu bu… Onu hatırladığımda hala içimi bir sıcaklık kaplar, gözleri yaşam doluydu ve kendisi çok canlı bir insandı, biz BM askerleri en son popüler şarkıları Kıbrıs konyağının da yardımıyla söylerken, onun el çırpmasını hatırlıyorum…

***  Çok güzel bir gece geçirdiğimizi hatırlıyorum bir kahvehanede ve ben de Gene Vincent’in “Be bop a lula” klasik hit şarkısını söylemiştim, vakit çok geçti ve kahvehanede toplanan insanlar da bana eşlik ediyordu… Yiannos da beni hevesle destekleyip bana eşlik edenler arasındaydı…

***  Altı ay kadar sonra bu güzel ada Kıbrıs’tan ayrılarak İsveç’e döneceğim vakit, hüzünlenmiştim… Yiannos’un gelerek beni kocaman kucaklamasını ve bana kendi fotoğrafını vermesini asla unutmayacağım. Fotoğrafın arkasına kızı “En iyi arkadaşım Erik’e, John Vlahos’tan” diye yazmıştı. Sanırım kızı Yiannos’u “John” olarak  yazmıştı ki bu adının İngilizcesi idi… Onda da benim bir fotoğrafım vardı…

***  Yiannos’un bu fotoğrafı hala bendedir, onu saklıyorum… Çok uzun süre boyunca onu o kadar çok düşündüm ki, 1970’li yıllarda onun başına gelenlerle ilgili acı düşüncelerim  vardı… 1997 yılında internete kavuştuğum zaman önce onun adını taşıyan insanları araştırmaya başlamıştım. ABD, Yunanistan ve Kıbrıs’tan bazı bağlantılarım vardı ancak hiç kimse bana Bay Yiannos Vlahos ile Türk işgali ardından Komikebir’de neler olduğu hakkında bilgi vermiyordu…

***  İlerleyen yıllarda araştırmalarıma devam ettim ve 2000’li yılların başında “kayıp Kıbrıslılar”la ilgili bir internet sayfası buldum. 1965 yılında Yiannos Vlahos’un bana vermiş olduğu kendi fotoğrafı ile bu internet sitesinde ekranda gördüğüm ve herhalde beş-altı yıl sonra çekilmiş bir başka fotoğrafı karşılaştırırken ellerim titriyordu… Evet, oydu bu… Bu beni çok derinden sarsmıştı… “En son Kantara Kalesi bölgesinde görülmüştür” diye yazıyordu… Ben Bedford kamoyunu ile landrover cipi, o uyduruk yoldan kaleye doğru pek çok kereler sürmüştüm… O bölgeyi düşleyebiliyordum ve onu ormanda bir yerlerde saklanırken düşünebiliyordum…

***  Birkaç yıl önce Facebook’ta gezinirken “Komikebir grubu”na rastgeldim… Köyden pek çok fotoğraf vardı bu Facebook sayfasında… Sanki de zaman benim için geriye doğru sarılmış ve beni BM dönemime götürmüştü… Benim dönemimde köyden tanıdıklarımı sormaya başladım grupta, bendeki bazı fotoğrafları da bu gruba yükledim ve birkaç ay sonra pek çok şey olmaya başlamıştı! Andys Kulermos, Hristina Pavlu Solomi Patça, Eleni Konstantinu, Aleksis Aleksandru, Luiz Loizu ve Jean Loizu, konuştuğum Komikebirliler arasındaydı bu Facebook grubunda…

***  Pek çok insan fotoğraflarda benimle birlikte olan insanları tanıyordu, ayrıca Yiannos Vlahos’un akrabalarıyla da temasa geçebildim ve onlar bana onun kalıntılarının bir toplu mezarda bulunduğunu ve Larnaka’ya gömüldüğünü anlattılar. Bu çok üzücü bir şeydi…

***  Ve sonra da bu konu hakkında bilgisayarda araştırma yapmaya devam ettim ve Angelique Chrisafis’in bu konudaki makalelerini buldum. Bunları okumak inanılmaz bir şeydi… Bay Vlahos’un ayrıntılı biçimde tarif edildiği bu makaleler, beni 1965 yılına geri götürdü ve bana çok güçlü duygular yaşattı. Onu tam da böyle hatırlıyordum: Onurlu bir insan, mizah yüklü, gözlerindeki bakış çok yoğun, kendine güvenen, açık fikirli ve Komikebir’de kaldığım süre boyunca her temasımızda beni büyük bir sıcaklıkla karşılayan bir insan… Bir kez daha 1960’lı yılların ortalarından güzel hatıralarım canlandı…

***  Şimdi yapmam gereken tek şey kaldı… O da, mümkün olduğu bir zaman Kıbrıs’a giderek (oraya 1965 yılından beri gitmedim), Larnaka’da Bay Vlahos’un mezarını ziyaret etmek ve Facebook’tan arkadaş olduğum yeni insanlarla tanışmak…

 


 

 Şubat 2018’de bu sayfalarda şöyle yazmıştık: Kayıplar Komitesi’nin Tekke Bahçesi kazılarında beş kişiyle birlikte aynı mezara defnedilmiş olarak kalıntıları bulunan ve törenle Boğaz Şehitliği’nde toprağa verilen İbrahim Ramadan’ın oğlu Murat Dağman:

 

“1974 yılından günümüze kadar gelen hükümet ve yetkilileri ısrarla neden bu mezarların açılmasını istemedi?”

Kayıplar Komitesi’nin Tekke Bahçesi kazılarında beş kişiyle aynı mezara defnedilmiş olarak kalıntıları bulunan ve Şubat 2018’de törenle Boğaz Şehitliği’nde toprağa verilen İbrahim Ramadan’ın oğlu Murat Dağman duygularını paylaştı. Murat Dağman, “1974 yılından günümüze kadar gelen hükümet ve yetkilileri ısrarla neden bu mezarların açılmasını istemedi?” diye sordu.

Murat Dağman, sosyal medya paylaşımlarında duygu ve düşüncelerini paylaşarak yazdıkları, bugün hala geçerli… Dağman şöyle yazmıştı:

“Yaklaşık 44 yıl önce bu vatan için savaşırken şehit düşen babam İbrahim Ramadan yarın nihayet kendi mezarına kavuşuyor... Ben kardeşlerim ve annem o dönemin devlet yetkililerinin bize gösterdiği sahte mezara artık gitmeyeceğiz. Burada tek ağırımıza giden şey yıllardır şehitler üzerinden politika yapan devlet büyüklerinin bugün bir çoğunun şatafatlı, bazılarının ise anıt mezarları yapılırken, bu vatan uğruna canlarını verenlerin ailesinin ziyaret edeceği bir metrelik bir mezarları bile olmamasıdır. Babam ve dört silah arkadaşını toplu bir mezara gömen ve yıllarca ailelerine sahte mezar gösteren devlet yetkililerine söyleyeceğim tek söz ''Ölüm bile utandı, siz utanmadınız''.

“Bugün 44 yıl önce şehit düşen babamızı gerçek mezarına defnettik. Cenazemize katılan tüm aileme, arkadaşlarıma KTAMS ve KTÖS başkanlarına, genel sekreterlerine ve yürütme kurulu üyelerine, ayrıca babamın mezarının bulunmasında büyük emekleri geçen Kayıp Şahıslar Komitesi elemanlarına, Sevgül Uludağ'a Ziliha Uluboy'a, Ülfet Canseç arkadaşıma ve Sn. Cumhurbaşkanımız Mustafa Akıncı'ya sonsuz teşekkürlerimi sunarım… Artık onu ziyarete gidebileceğimiz bir mezarı olacak ama bu mezarında uğuruna can verdiği vatanının yetkililerinin kendisine ve ailesine yaptıkları saygısızlıklar karşısında rahat uyuyabilecek mi ??? Bilemiyorum.

Şimdi geride cevap bekleyen birçok soru var:

1-            Babamın sahte mezarında kim veya kimler yatıyor?

2-            Babamla ayni mezardan çıkan İhsan Güven'in sahte mezarında kim veya kimler yatıyor?

3-            Diğer şehitlerin mezarlarında gerçek şahıslar mı yatıyor ?

4-            Bu karmaşık durum ve saygısızlıkları görsel ve sosyal medyadan takip eden diğer şehit ailelerinin kendilerine gösterilen mezarlar karşısında içlerinde kalan “ACABA???” duygusu nasıl giderilecek???

5-            1974 yılından günümüze kadar gelen hükümet ve yetkilileri ısrarla neden bu mezarların açılmasını istemedi?

6-            Sözde Şehit aileleri ve malul gaziler derneği imza toplama tehtidi ve ret oyu kullanarak neden bu mezarların açılmasını istemedi?

Tüm bunları şehitlerine ve ailelerine yaşatan saygısızların benim nazarımda zerre kadar değeri kalmamıştır...

Umarım devlet yetkilileri en azından bu ailelere ve şehitlere geçmiş hükümetler adına bir özrü çok görmezler...”

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ - Şubat 2018)