Kıbrıs’tan bir Tuncer Bağışkan geçti, ardında unutulmaz bir iz bıraktı...

Sevgül Uludağ

Tarih 4 Şubat 2011... Yer: Tekke Bahçesi dışındaki yol, Tekke Bahçesi ve çevresi... 2007 yılında Tuncer Hüseyin Bağışkan abimizle bir röportaj yapmıştık: 1963'te kendisi Şahin Sineması'nda Kaymaklı göçmeni olarak kalırken, henüz 17 yaşında bir çocuk olarak7 kendisini sinemadan alıp ölüleri gömmeye götürdüklerini anlatmıştı. Tekke Bahçesi ve çevresine 1963 "kaybı" Kıbrıslırumlar'ı da kazılan mezarlara gömdüklerini anlatmıştı... Bu röportaj ardından kimse onu aramamış, sormamıştı. Kayıplar Komitesi’nden birkaç kez Tuncer Bağışkan’ı aramalarını istemiştim ancak arayan soran olmayınca, bu işi ayarlayıp onları bir araya getirmek de bana düşmüştü... Bu yüzden 4 Şubat 2011'de Tuncer abiyi arayıp Kayıplar Komitesi'nin o günlerdeki yetkilileriyle buluşturmuştum: Ksenofon Kallis ve Murat Soysal'a bildiklerini anlatmış, nereyi kazmış olduklarını, "kayıplar"ın nerede gömülü olabileceğini göstermişti... Bu fotoğraf o gün çekildi...

Tuncer abimiz olağanüstü bir insandı, Kıbrıs'ın "Wikipediası" idi bir yerde - sürekli haberleşir, sürekli birbirimize bilgi aktarır, yazılarımızı, fotoğraflarımızı paylaşırdık...

2011'de bu yerleri göstermişti Tuncer abi Kayıplar Komitesi yetkililerine, 2019'da Tekke çevresinde kazı yapılırken, bir kez daha onu aramıştık ve tekrardan gidip Kayıplar Komitesi yetkililerine bu yerleri bir kez daha göstermişti... Göstermiş olduğu bir yerde, 1963 "kaybı" dört Kıbrıslırum'dan geride kalanlar bulundu. Ancak Tuncer abimizin göstermiş olduğu iki başka yer (asfaltın altında, yol içinde) henüz kazılmadı...

Tuncer abimizle son konuşmamız, Karpaz'la ilgili güzel kitabını aldıktan sonra olmuştu... Hastalanıp yoğun bakıma girdiğini ancak sosyal medyadan öğrendim... Ve hiç beklenmedik ölüm haberi geldi Cuma günü, 8 Aralık 2023’te: Geçip gittiği bu dünyada olağanüstü izler bıraktı, geride eserler bıraktı, hiç üşenmeden, bıkmadan, usanmadan, hiçbir karşılık beklemeden sürekli uğraştı, verdi, verdi, hep verdi kendinden... Doğruya doğru, eğriye eğri demesini bildi... Hayata esprili bir gülüşle baktı hep, bildiklerini hep paylaştı... Bilmediklerini öğrenmeye çalıştı... Hep araştırdı, hep yazdı, arşivini herkese açtı...

Ne büyük utançtır ki bu kadar değerli bir insanı hiçbir sol parti, hiçbir zaman bir Kültür Bakanı yapmayı düşünmedi... Bir tür "azınlık psikolojisi"ne sahip olanlar, sanki de ona değer verseler, kendileri birşey kaybedecekmiş gibi, hükümete geldikleri zaman onun bu çok değerli bilgilerini topluma mal edebileceği konumlara onu getirmekten hep kaçındılar... Kendi yeğencikleri, ahbapçıkları, partilileri vs. dururken, elbette Tuncer abiyi böyle bir yere layık göremediler... Biz gördük ama ve onu hep takdir ettik, Kıbrıs'ın bu "Wikipediası", yeri doldurulması kolay kolay mümkün olmayacak bir insan...

Geri kalmış, geri bıraktırılmış toplumlar böyledir diye düşünüyorum: Ötekini, yanıbaşındakini, yanındaki parlak bir ışık saçan değerleri çekemez, görmezden gelir, elinden gelse yerin dibine batırır... Eğitimle, donanımla, kültürle ilgilidir bu tutum: Eziklikler nedeniyle ileri gidemez böylece bu tarz toplumlar ve birbirlerini yeye yeye, kendi kendilerini tüketirler...

Tuncer abimiz, kalbimizi, beynimizi fethetti hep bilgisiyle, görgüsüyle, efendiliğiyle ve esprileriyle... O güzel gülüşüyle... O hep kalbimizde yaşayacak... Eserlerini de hem biz, hem evlatlarımız, hem torunlarımız okumaya devam edecek...

Çok değerli evlatçıklarının, kızkardeşinin, ailesinin derin acısını paylaşıyorum... Kıbrıs'tan bir Tuncer Bağışkan geçti, ardında unutulmaz bir iz bıraktı... Çok teşekkürler Tuncer abi, herşey için çok teşekkürler... Sana müteşekkiriz... Nur içinde yat, bize yıldızlardan gülümse hep o güzel gülüşünle... Bir insan nasıl olmalı, örnek oldun herkese... Parada pulda mevkide hiç gözün olmadı, hep ürettin, hep paylaştın, geride herkesin seninle gurur duyacağı çok güzel bir isim bıraktın... Hoşçakal...


Tuncer Bağışkan ile 4.2.2011'de Kayıplar Komitesi yetkililerine Tekke Bahçesi çevresindeki gömü yerlerini gösterirken...


***  KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...

Avgoru ve Balabayıs’ta yeni kazılar...

Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu kazılarla ilgili olarak Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı Arkeolog Erge Yurtdaş’tan aldığımız bilgilere göre, Avgoru ve Balabayıs’ta yeni kazılara başlandı. Buna göre kazılarla ilgili son durum şöyle:

***  Paşaköy/Aşşa: 1963/64 kaybı iki Kıbrıslıtürk'ün, muhtemelen efkalipto ağaçlarının altında veya bu ağaçların arasındaki bir çukur veya kuyuda gömülü olabileceği bilgisi ile önceden kazılmış bir arazide genişleme çalışmaları başlatılmıştır. Çalışmalar tüm hızıyla devam etmektedir.

***  Balıkesir/Palekitire: 1974 kaybı birkaç Kıbrıslırum'un, bölgedeki mandıradaki gübrelerin yanına gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları son bulmuştur.

***  Beylerbeyi/Balabayıs/Bellapais: 1974 kaybı birkaç Kıbrıslırum'un ormanlık arazide gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır.

***  Atlılar/Aloda: 1974 yılında Atlılar toplu mezarına gömülen 37 Kıbrıslıtürk, Atlılar Köyü'ndeki Şehitliğe nakledilmiştir. Atlılar Şehitliği'ndeki kalıntıları kimliklendirmek amacıyla başlatılan kazı çalışmaları kapsamında, mezar alanındaki sistematik kazı çalışmaları halen devam etmektedir. 18 Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşılmıştır.

*** Kyrenia/Girne (askeri bölge): 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un dere yatağına yakın bir noktada gömülü olabileceği bilgisi ile daha önce de kazısı yapılan alana yakın bir noktada tekrardan başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Malatya/Palaiosofos/Balyosofo: 1974 kaybı, bir veya iki Kıbrıslırum'un, Girne Dağları'nın kuzeye bakan cephesinde, ormanlık bir arazide gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Avgoru/Avgoro: 1974 kaybı bir Kıbrıslıtürk'ün, bölgede gömülü olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır.

Biz de kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz.

AVGORU DİYE BİR KÖY...

Kıbrıs’ın güneyinde, Mağusa’nın güneybatısında yer alan Avgoru köyü, Frenaros, Storia, Liopetri ve Ormidya gibi “Kırmızı köyler”e yakın bir köy... Aya Napa belediyesine bağlı... Wikipedia’dan edindiğimiz bilgilere göre, deniz seviyesinden 40 metre yükseklikte bulunan Avgoru köyi, Ksilofagu köyünün 6 kilometre kadar kuzeyine düşüyor. Avgoru, eski Lefkoşa yoluna bağlı bulunuyormuş hala ve Ahna Ormanı, Ksilofagu, Ormidya ve Liopetri’yle sınırı bulunuyormuş...

Avgoru’da toprağın rengi koyu kırmızı ve çok verimliymiş, bu da bu köycüğü, Mağusa bölgesinde en önemli tarımsal ve hayvan yetiştiriciliği bölgesi haline getirmiş. Avgoru köylüleri çeşitli patates türleri, arpa, havuç, sebze ekmekte ve zeytin ağaçları ile bazı meyva ağaçları da yetiştirmekteymişler... Avgoru’da akasya ağaçları da varmış... Wikipedia’ya göre köy nüfusu 5 bin civarında, yani aslında köyden çok bir kasaba Avgoru... Adının anlamı ise Rumca’da “yumurta şeklindeki tepe/dağ” demekmiş...

PRIO’nun köyler ve göç konulu araştırmasına baktığımızda ise, Avgoru’da 1831 yılında yapılan nüfus sayımında karma bir nüfusun köyde yaşamakta olduğu görülüyormuş. Osmanlı döneminde durum böyleyken, İngiliz sömürge döneminde köydeki Kıbrıslıtürkler buradan ayrılmış ve köyde yalnızca Kıbrıslırumlar yaşıyormuş. Köy nüfusu 1891’de 452 iken, 2001’de 4 bine yükselmiş...

Köyün orijinal nüfusu yerinde kalmış ancak 1974 sonrasında köy, kuzeyde yerinden edilen Kıbrıslırum göçmenleri bir kabul merkezine dönüşmüş, özellikle Maüusa bölgesinden kaçanlar buraya sığınmış... 1977 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti bu köyden toprak satın alarak buraya göçmen evleri inşa etmiş...

Günümüzde bu köyde, köyün orijinal sakinlerinin yanısıra, özellikle Mağusa bölgesinden çeşitli köylerden göçmen olan Kıbrıslırumlar yaşamaktaymış...


***  BASINDAN GÜNCEL...

“Nobel Savaş Ödülü...”

Ercan Uygur

“Nobel Savaş Ödülü”, ABD’nin önde gelen gazetelerinden The New York Times’da (NYT) 50 yıl önce yayınlanan bir haberin başlığı. The New York Times (17 Ekim 1973) neden bu başlığı kullanmıştı?

1973’ün Nobel Barış Ödülünü alaya almak, taşlamak için. Neden bu taşlama? Ödül kime, kimlere verilmiş? Bugünün olayları ile ne ilgisi var? ABD ve yakınında olanlar siyasi ve ekonomik üstünlüklerini nasıl sürdürüyorlar? Amacım bu gibi sorulara yanıt vermeye çalışmak.

Bu soruların yanıtlarında başrol oyuncularından birisi Henry Kissinger. Kissinger, ABD’nin saldırgan militarist yaklaşımını yukarılara taşıyan ve milyonlarca kişinin ölümüne neden olan önce danışman, sonra bakandır.  

1973 Nobel Barış Ödülü

1973 Ekim ortasında verilen Nobel Barış Ödülünü iki kişi paylaşıyor. Birisi o dönemde ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı ve yeni Dışişleri Bakanı olan Henry Kissinger. Diğeri, Vietnam Komünist Partisi Politbüro ve Genel Sekreterya etkili üyesi Le Duc Tho. 

Ödülün Tho ve Kissenger’a verilme nedeni, bu ikilinin ülkelerini temsilen 27 Ocak 1973’te Vietnam savaşını sona erdiren barış anlaşmasını imzalaması. Tho (o zamanki Kuzey) Vietnam’ın, Kissinger ABD’nin başmüzakerecisi.

Bu ikili, 1969’dan başlayarak Paris’te, bazıları gizli, barış müzakereleri yapıyorlar. 1972 sonlarında anlaşma imza aşamasına gelmişken, ABD (Kuzey) Vietnam’ı, özellikle başkent Hanoi’yi bombalamayı yoğunlaştırıyor. Yalnızca Vietnam değil Laos ve Kamboçya da yoğun olarak bombalanıyor.

NYT’nin Barış Ödülüne Savaş Ödülü demesi bundan. Nobel Ödül Komitesinin web sitesinde şöyle diyor:

"1972 Aralık ortasında, Noel döneminde, Amerikan B-52 bombardıman uçakları (Kuzey) Vietnam’ın başkenti Hanoi’yi ağır biçimde bombaladı. Tüm dünyada yoğun protestolar oldu. Bu bombalama emrini veren kişi, Kissinger, aynı zamanda ateşkes müzakerelerinde ABD heyetinin başkanıydı."

Kissinger ödülü kabul etti, ancak mazeret bildirerek törene katılmadı, ödül konuşması yapmadı. Nobel ödülleri tarihinde ilk kez, barış ödülü komitesinden iki kişi bu ödülü protesto etmek amacıyla istifa etti.

Tho ise ödülü reddetti, çünkü Kissinger ateşkes ve barış konusunda verdiği sözleri tutmadı, tersine duracağını söylediği bombalamayı daha da arttırdı. The Nobel Prize (1973b). Dikkat edelim, bunlar Nobel Komitesinin saptamaları ve açıklamaları.

Soru şu: Kissinger’ın bu ateş-kes ve barış karşıtı acımasız davranışı bilinirken kendisine neden yaklaşık 8 ay sonra Barış Ödülü verildi? 

Dünya’da ABD dahil birçok kişi ve kurumu isyan ettiren hem Kissenger’ın, hem Ödül Komitesinin bu ikiyüzlü tutumudur. Aşağıda açıkladığım gibi, Kissinger ve ABD’nin bu çizgideki militarist saldırgan yaklaşımı bugün de sürüyor, bir ekolü temsil ediyor.

Soruya dönelim. Kissenger’a verilen barış ödülünün arkasında ABD’nin ekonomik, siyasi ve giderek korku salan askeri gücü olmalıdır. ABD’nin etki alanında olanlar  demek ki böyle ödül kararları alabiliyor.

Kissinger, Vietnam savaşı ve Sovyetlere karşı Çin’e destek

Kissinger neden bu yazıda gündeme geldi? İki nedeni var. Birincisi, Kissinger geçen hafta 29 Kasım’da 100 yaşını devirdikten sonra öldü. Olumlu, olumsuz yorumlarla gündemdeydi. Bu satırların yazarını, 1970’lerdeki tartışmalara geri götürdü. 

(Kissinger 1923’te Almanya’da bir Yahudi ailenin ilk oğlu olarak doğdu, adı Heinz idi. Aile, Hitler’in iktidara gelmesinden sonra 1938’de ABD’ye göçtü. Heinz, ABD’de Henry oldu.)

Kissinger’ın bu yazıya konu olmasının ikinci ve daha önemli nedeni, ABD dış politikasına yön verdiği 8 yıl içinde bu ülkenin saldırgan militarist politikalarını çok yükseklere taşımasıdır.

Birçok uzmana göre ise ABD’nin saldırgan militarist politikalarını başlatan bizzat Kissinger’dır. Bakınız örneğin Grandin (10 Kasım 2015). Önemli olan şudur; bu militarist emperyal politika daha sonraları da sürdü, yakın geçmişteki ve bugünkü birçok örnekte görülüyor.

Kissinger, Ocak 1969-Kasım 1975 döneminde ulusal güvenlik danışmanı, Eylül 1973-Ocak 1977 döneminde dışişleri bakanıdır. Yani Eylül 1973-Kasım 1975 arasındaki iki yılı aşkın sürede her iki etkili görevi de yürütmüştür. Kendisi, 8 yıl boyunca ABD dış politikasının tek hakimidir.  

Kissinger, ABD’nin çıkarları ve küresel hakimiyeti için iki önemli konuyu öne çıkarıyor. Birincisi, Güneydoğu Asya’da, Latin Amerika’da ve dünyanın her yerinde komünist hareketi her ne pahasına olursa olsun engellemek. Bu engellemede her kirli yöntem uygulanabilir.  

Bu bağlamda Kissinger, Vietnam Savaşı'nda bombalamayı ve genel olarak askeri saldırıları diplomasinin bir aracı olarak görüyor, hatta diplomasinin üstünde görüyor.

İkinci konu, ABD’nin küresel egemenliği için Sovyetler Birliği'nin (SSCB) yıpratılması ve geriletilmesidir. Çin ile diplomatik ilişkinin başlatılması ve geliştirilmesi bu bakımdan önemlidir. Çin, SSCB’nin rakibi olacak biçimde desteklenmeli, yardım almalıdır.

“Kissinger savaş suçlusudur”

Kissinger’ın savaş suçu sayılan önemli bir eylemi, tarafsız bir ülke olan Kamboçya’yı yıllarca, gizlice, ABD kongresine de haber vermeden, B-52 uçakları ile kendi emriyle bombalatmasıdır.

Kamboçya’ya, yalnızca 1969 ve 1970 yıllarında 3875 bombalama seferi yapılmıştır. Bunlar için, sanki Vietnam bombalanıyor gibi, belgele düzenmiştir. Gerçek belgeler ise her gün gizli bir bölmede yakılmıştır. Grandin (10 Kasım 2015).

1969 başından 1973 ortalarına kadar, yalnızca Kamboçya’ya 500 bin ton bomba atılmıştır. Bu bombalamalarda, 500 bine yakın sivilin yaşamını yitirdiği tahmin edilmiştir. Tüm Kamboçya’nın bombalanma gerekçesi, bu ülke üzerinden (Güney) Vietnam’a silah ve mühimmat taşınmasıdır.

Askeri kaynaklardan yapılan tahminlere göre; Vietnam başta olmak üzere, Kamboçya ve Laos dahil tüm Güneydoğu Asya ülkelerine ABD, 1969 başından 1973 ortasına kadar yaklaşık 6 milyon ton bomba atmıştır. Grandin (10 Kasım 2015). Bu bombalarla üç milyona yakın insanın can verdiği tahmin edilmiştir.

Bu bombaların bir etkisi de Kamboçya’da bir iç savaşa neden olmasıdır. Pol Pot liderliğindeki komünist Khmer Rouge hareketi, yeni bir toplum yaratma hayaliyle, insanları kırsal sürgüne göndermiş ve birbuçuk ile iki milyon arasında insanın ölümüne neden olmuştur.

İşin garibi; Kissinger, Khmer Rouge hareketine en azından başlarda karşı çıkmamıştır. Çünkü bu hareket ve oluşturduğu hükümet SSCB karşıtıdır.

Grandin (10 Kasım 2015)’e ve birçok başka yorumcuya göre Kissinger hem savaş suçlusudur, hem insan haklarını hiçe sayan iktidarlara destek vermiştir.

ABD, Kissinger politikasıyla, Şili’de seçimle iktidara gelmiş olan Salvador Allende hükümetine karşı Eylül 1973’te yapılan askeri darbeyi hazırlamış ve desteklemiştir. Bu darbe sırasında ve sonrasında binlerce Şilili hayatını yitirmiş, ortadan kaybolmuş veya işkence görmüştür.

Benzer ölümler, kaybolmalar ve işkenceler Mart 1976’da Arjantin’de İsabel Peron’u deviren askeri darbe sırasında da yaşanmıştır. ABD’nin, Kissinger öncülüğünde,  bu darbeye de açıkça destek verdiği bilinmektedir.

Miltarist ve saldırgan ABD politikası 1990’lardan başlayarak, başka bölgeler yanında, Ortadoğuda da sürmüş ve Irak, Libya, Suriye gibi ülkeler ABD işgaline uğramıştır. 

Kissinger, ölümünden önce, İsrail- Filistin savaşında ABD’nin ve İsrail’in Gazze’ye saldırılarına güçlü destek vermiş ve şöyle demiştir: “Anlaşılıyor ki Filistinliler barış yapmasını bilmiyor, öyleyse onlara taviz verilmemeli, cezalarını bulmalılar.”

Kissinger’a göre ABD politikasına uymayanların “önce beli kırılmalı”, sonra onlarla diplomsi ve müzakere yapılmalıdır! 

Kaynaklar

Grandin, Greg (10 Kasım 2015) “Henry Kissinger's genocidal legacy: Vietnam, Cambodia and the birth of American militarism” Salon

https://www.salon.com/2015/11/10/henry_kissingers_genocidal_legacy_partner/

https://www.salon.com/2015/11/10/henry_kissingers_genocidal_legacy_partner/

The New York Times (17 Ekim 1973) “Nobel War Prize”

https://www.nytimes.com/1973/10/17/archives/nobel-war-prize.html/

The Nobel Prize (1973a) “Henry Kissinger Facts”

https://www.nobelprize.org/prizes/peace/1973/kissinger/facts/

The Nobel Prize (1973b) “Le Duc Tho Facts”

https://www.nobelprize.org/prizes/peace/1973/tho/facts/

(T24 – Ercan Uygur – 8.12.2023)