Çok utandığım gizli bir intikam düşüncem var. Bir çocukluk anısında kırılan kalbimi onarma girişimi biraz da bu. Hayatın içindeki adaletsizliğe dair bir başkaldırı. Nasıl da kötücül bir düşünce. Bunu yaparsam çocukluğumun o can yakıcı anısını sağaltacağım sanki. Bir zamanlar ihmal edilmiş, hırpalanmış, hor görülmüş bir küçük kız vardı” repliği eşliğinde gerçekleşecek bir durum bu. “Bir zamanlar fakir ve onurlu bir genç vardı” repliğinin dişicesi. Hem utanıyorum bu gizli niyetten hem de hayalini kurmaktan geri duramıyorum. Olamadığı prenses için acı çeken küçük kızın olmuş bir prensesten intikamı bu sinemada. O prensesin pek bir suçu yok oysa. Kibirle bakıp küçümseyici bir cümle kurmuş hepi topu.
O can acıtan an öylesine canlı ki. O küçümseyici bakış, o aşağılayıcı yüz ifadesi. Sonra bunu izleyen hayat hikayesi. Prensesin pürüzsüz, akıp giden hayatı, aşkı bulup saraylara doğru ilerleyişi. İdeal ve imrenilesi durumlar. Aşağılanan kız çocuğu ise olamadığı prenses için yas tutarak geçirmiş bir ömrü ama başka bir başarıya ulaşmış hayatta. İkisinin bir biçimde bir karşılaşma yaşaması lazım senaryodaki mutlu son için.
Bir şeyler olmak zorunda, bu yara iyileşemeyecek çünkü.
Düşünüyorum da aslında gerçek bir prenses aşağılamazdı. Kalbi parçalanırdı ve şefkatle yaklaşırdı. İntikam planımı daha adil kılmak için sarıldığım bir düşünce belki de bu. Prensesin davranışı hiç de soylu değil çünkü.
Masaldaki Kibritçi Kız çaresizlik içinde bir kadere rıza göstermese, inatla dirense şehirde kendini içeriye alacak bir kapı bulurdu sanki. Sarayların değil sokakların prensesi, ezilenlerin dişi kahramanı olurdu belki.
Bu hikâyede özenle bezenle büyütülüp kusursuz güzellikte hayat hikayesi yazılmış bir prenses ve zorluklarla üstündeki çapullardan kurtulmuş bir Kibritçi Kız var. İkisi bir biçimde karşılaşmalı ve Kibritçi Kız o noktada yükselişe geçmeli. Adalet duygusu böyle sağlanır ancak.
Yıllarca gizli gizli izlemişim bu prensesin kusursuz güzellikteki hayat hikayesini, her şeyin olması gerektiği gibi olduğu peri masalını. O küçük kızın aşağılanma anında yaşadığı kalp kırıklığı anından bakmışım hep ona. İçimde bir isyanla.
Kim bilir, prenses bu aşağılamayı hatırlamıyordur bile. Kibritçi kızın bunu hatırlamasının nedeni içine saplanan bıçağın hala acıtan yarası. Prensesin belleğinde büyük olasılıkla izi bile kalmamış bir hatıra için gizli bir intikam planı içinde olmasının nedeni hissettiği bu acı.
Düşünüyorum da bu kader motifi hep işgal etmiş hayat hikayemi. Bu acıtan anı nedeniyle benzer prenseslerle bir meselem olmuş hep. İntikam bilmediğimden, ya da intikam arzusundan utandığımdan zafere en yakın noktalarda geri çekilip kendi kederime sarılmışım sonra.
Uzaktan izlenen bu prenses gerçekten de bahtın tahtında mı oturuyor, bu mutluluk, bu tamamlanmışlık görüntüleri gerçek mi? Hayatı gerçekten bir masal gibi mi? Bilemiyoruz. Her hayatın kendi küçük trajedileri vardır, mutluluk görüntüleri yanıltıcıdır kimi zaman.
Yaralı bir çocukluk kolay kolay iyileşemiyor. Ne yapsan olmuyor, gözbebeklerinden bakıp duruyor hep.
Birbirimizin hayat hikayelerinin bazı detaylarını bilsek bu kadar küçümseyici olmazdık belki.
İnsanı insanın ötekisi yapan farklı olana karşı duyulan tedirginlik ve korku aslında. Farklılığın ne büyük bir zenginlik olduğu, dünyayı güzelleştirenin aslında farklılıklar olduğuna dair bir öğreti egemen kılınsa pek çok acı dinerdi oysa.
Hayat bir yarışma kulvarı olarak sunuluyor önümüze. Kim en iyi? Kim en güzel? Bize benzemeyenleri dışlamamız, onları hiyerarşi basamaklarından birine yerleştirmemiz bekleniyor. Birileri dünya nimetlerinin tadını çıkarırken diğerleri bir kibrit yakarak ısınmaya çalışıyor aç biilaç bırakıldıkları soğuklarda.
Kendilerini kurtarmayı başarmış Kibritçi Kızların kibirli prenseslerle karşılaşması ve onlara hava atması güzel bir masal sonu mu sizce?
“Hatırlıyor musun? Bir zamanlar küçümsediğin ihmal edilmiş, hırpalanmış küçük bir kız vardı.” Peki ya şimdi? Hayat bin bir zorluklarla bir yerlere getirmiş onu. O küçümsenme anını hiç unutmamış, kendini hala onarmayı başaramamış ama. Öyle olsa böyle utanılası intikam planları kurar mıydı?