Lefkoşa'nın 8 asırlık mirası Ermeni Manastırı ve Meryem Ana Kilisesi’nin özel bir vakfa kiralandığı söyleniyor. Avrupa gazetesinde okudum, “Arabahmet’teki Ermeni Kilisesi, Erdoğan’ın damadına verildi” diye. Üzüldüm, şaşırdım, “yeter artık” diye söylendim, “ipin ucu iyice kaçtı” dedim.
Kıbrıs’a dair önemli bir medeniyeti, kültürü, tarihi temsil ediyor bu mekan… Ermeni cemaatine ait olmalı… Korunmalı, gözetilmeli, özenle, bilinçle, duyarlılıkla…
Tarihi okursak göreceğiz.
1570'lerde Ermenilerin elinden alınarak, Osmanlı tarafından "tuz ambarı" yapıldığında, buna izin verilmemişti. O dönem “Padişah Buyruğu” ile yeniden Ermenilere iade edilmişti kilise, şimdilerde, söylentiler doğruysa, bir başka "buyrukla" geri alınırken...
10 yıl önce 50 yıl aradan sonra toplu ayin yapılmıştı. Ermeni asıllı 500’e yakın insanı ağırlamıştı kilise o gün…
***
Son dönemde Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik operasyon ve yayılma faaliyetleri vakıflar üzerinden yapılıyor. Önce bir “vakıf” kuruluyor, sonrasında yer kiralanıyor bu vakfa… Yeni bir “proje” doğuyor ardından ve mutlaka Türkiye’de tasarlanıyor iş!
Önceden hiç bilmediğiniz, duymadığınız, yüzleşmediğiniz bu vakıfın “mütevelli heyeti” de AKP’ye yakın insanlar oluyor genelde… Ya da Türkiye’den gelmiş birileri… Yine Türkiye’den bir destekçisi oluyor bu vakfın…
“İlim, Bilim, İrfan” gibi isimleri oluyor… Gel gör ki İslam’a dair öğreti ya da örgütlenme köpürüyor bir yerlerden…
“İlahiyat Koleji” temeli atılırken yaşamıştık bu süreci… Bir gece bir vakıf kurulmuş, ertesi gün bu vakfa şehrin en merkezi yerinden devasa bir arazi kiralanmış, beriki gün kolejin temeli atılmıştı.
***
“Bilim Lefkoşa” diye yeni bir projeyle uyandık şimdi… “Türkiye Teknoloji Takımı” diye bir vakıf…T3 Vakfı… Selçuk Bayraktar da bu vakfın başkanı… Erdoğan’ın damadıymış gerçekten de… Tanımam, etmem, bilmem… Kıbrıs Bilim ve Zeka Vakfı var, bir de… Ortağı… Bu vakıf da yeni kuruldu sanırım, araştırdım, kuruluş tarihini bulamadım. “100 Objede Türk-İslam Bilim Tarihi” sergisi diye bir etkinlik yapmış. “Türkiye Cumhuriyeti Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” tarafından desteklenmiş… Şimdi de “Ermeni Kilisesi”nde “ilim, bilim” faaliyeti yürütecekmiş.
O kadar ilim bilim arasında ders kitaplarından “Evrim Teorisi” çıkartılıyor, dikkatinizi çekerim.
***
Yaşadığımız dönem ve demokraside, hangi mülk ya da bina kime, nasıl verilmiş bilemiyorsunuz.
Çünkü bu işler öyle açıklıkla, şeffaflıkla, kriterle yapılmıyor.
Bir sabah uyanıyor ve öğreniyorsunuz, yeni bir “müjde” var, tören ya da açılışa hazır çok sayıda başkan, bakan, vekil, müdür mevcut nasılsa…
En temel işlevleri bu: “Bir yerlerde kararı verilmiş projeleri sahiplenmek ve protokolde yer almak…”
Kurdele kesmeye giderken neyi açacaklarını bilmiyorlar çoğu zaman (!)
***
Evkaf Genel Müdürü’ne soruyorum, “Ermeni Kilisesi kime verildi” diye…
“İddialar doğru mu?”
Yanıt geliyor…
“Ermeni kilisesi kimseye kiralanamaz…
Kiralanmayacak.
Kilisenin yanındaki binalar geçmişte DAÜ’ye kiralanmıştı.
Şimdi de Kıbrıs Bilim ve Zeka Vakfı’na sembolik rakamlara kiralandı.
Vakfın başkanı Mustafa Tümer’dir.
Vakıf kâr amaçlı değildir.
Amacı çocuklara bilim dersleri vermektir.
Selçuk Bayraktar’ın Türkiye’deki vakfı malzeme desteği verdi ve kendisi de açılışa katıldı…”
***
Ülkede –sözüm ona- 23 üniversite varken, çocuklara bilim dersleri vermek için neden ayrıca yeni yeni vakıflar kuruluyor ya da Doğu Akdeniz Üniversitesi neden bu işlevini sürdürmüyor?
Ermeni Kilisesi’ni Ermenilere bıraksak…
Kıbrıs’ı da Kıbrıs’a…
Biraz da dünyaya baksak arada…
Soydaşlık ve yandaşlık siyasetinden uzaklaşarak…
Daha iyi olmaz mı?
“Gururumuzu yutmalıyız”
Kıbrıslı gazeteci dostum Dionysis, "Bu ülkede her zaman aşırı uçlar öne çıkmıştır" diye dertleniyor.
Böylece "zaferler" ya da "yenilgiler" üzerine kilitleniyor hayat...
"Bazıları kazanmak, bazıları kaybetmek zorundadır. Arada bir de olsa herkesin kazanması mümkün değildir."
***
Penna'dan okuyorum, Dionysis Dionysiou'nun, Politis'teki makalesini...
Pile'deki Kıbrıslı Türklerin Arçoz'dan Pergama'ya yol ihtiyacını ve "insani" talebini anlatıyor, kaygılarını da dile getirerek.
Pirgolu Kıbrıslı Rumların aynı gerekçelerle Kokkino yolunun açılması taleplerinin ise neden işitilmediğini gündeme taşıyor.
Mesele "zafer" ya da "yenilgi" üzerinden bakmasak, sorunları çok daha kolay çözeceğiz aslında... Haklı… "Uzlaşma" ile ulaşılan sonuçlar nedense "ihanet" gibi okunuyor şimdiki zamanda…
***
Son 60 senenin özetiyle düşündürücü bir önerme yapıyor yazar…
Buyurunuz!
“…
1963’te Rumlar kazandı. Türkler enklavlara hapsedildi ve Kıbrıslı Rumlar, hükümeti ve ülkenin uluslararası temsilini kontrolleri altına aldı. Her yere Yunan bayrağı çektiler ve Kıbrıs Yayın Kurumu (PIK)’in yayınını her gece Yunan milli marşıyla kapatmasını sağladılar. Kıbrıslı Türk ressam ve karikatürist İsmet Güney tarafından tasarlanan Kıbrıs bayrağını bir kenara attılar. Makarios’un büyük Kıbrıslı besteci Solon Michaelides’ten yazmasını istediği milli marşı sahipsiz bıraktılar.
1974’te Türkler kazandı. 150,000 Rum’u evlerinden sürdüler; bölgenin %36’sını kontrol ediyorlar ve 40,000 Türk askerinin varlığı nedeniyle kimse onları tanımasa da kendilerini güvende hissettiklerini söylüyorlar. Ayrıca Türk bayrağını da göndere çekiyorlar ve bizi kızdırmak ve sabah ilk iş görebilelim diye bayrağı Pentadaktylos’a [Beşparmak dağına] çiziyorlar.
Bugün bu ülkede hiç kimse memnun değil. Ne Kıbrıslı Rumlar ne de Kıbrıslı Türkler ve bu durum özellikle gençleri kaygılandırıyor ve daha da fazla kaygılandırmalı.
Gururlu ve tatminsiz olmaya devam ediyoruz, ancak zaman zaman Amerikalı karikatürist Frank Tyger’ın dediği gibi belki de gururumuzu yutmalıyız.
…”