Felsefe kavramların,
Bilim önermelerin,
Sanat ise duygularla ve algılamaların üzerine kuruludur.
Yani seni güçlü kılacak olan,
felsefi kavramlar,
önermeler,
ve duygularla algılamalar
temelinde kurulacak olan
temsili bir siyasettir.
Lâkin,
Galiba biz sadece alışkanlıklara sahibiz!
Peki ama, bu alışkanlıkların,
hangileri bize güç katıyor?;
hangileri bizi zayıflatıyor?
Onları bile maalesef tartışmıyoruz...
Hatta, tartışmayı geçtim, bu sorulara verilen yanıtlar da açık ve net değil...
DUYGULAR
İnsanlara yüzmeyi mi öğreteceğiz? yoksa karşı kıyının keyfini mi yaşatacağız?
İnsanlar bugüne dek olduğu gibi kıyıda kalıp manzarayı mı seyretsin?
Elbette ki "manzara" seyretmek,
sanat gibi,
duygu ve algılama üzerinde etkilidir, ama bu yeter mi?!
Deniz manzarası seyrederek yüzülür mü hiç?!
Manzara seyretmek yüzmek ile bir mi tutulabilir mi?
Sadece manzarayı seyredersek,
tüm denizler ve denizlerin sunduğu zengin olanaklar bize kapalı olmaz mı?
Yüzemezsek ve yüzdüremezsek, seçimle kazanılan gücü ziyan etme noktasında olmaz mıyız?
KAVRAMLAR
Felsefi kavramlar ne alemde acaba?
Yoksa küreselleşmenin yarattığı etkilerle birlikte kavramlar aşure mi oldu?
Ya da, bilgi toplumu süreçlerinde, Sol'un kavramsal düzeyde temsil edilebileceği bir imkan mı kalmadı?
Acaba, küreselleşen dünyada ve bilgi toplumlarında "Yeni Sol" her sınıfın bir "parçası" haline mi geliyor?!
ÖNERMELER
Peki, ya bilimsel olma ayrıcalığı?
Örneğin, ekonomi;
tamamı ile bilimsel ve temsili bir saha olması gerekmez mi?
çünkü ekonomideki GSYH değerleriyle,
belli bir takım hedeflere öykünürsünüz..
Peki günümüz pratiğinde,
Sol'un GSYH ölçüm değerleri ile,
diğer ideolojilerin değerleri olması gerektiği gibi ayrı mı yoksa aynı mı?
Aynı gibi görünüyor...!
Öyleyse eğer,
yani, bu GSYH ölçüm değerleri tüm siyasi partiler için aynı ise,
Acaba iktisadi olarak da aynı hedeflere mi sahiptirler?!
Sol'un GSYH ölçüm değerleri ve ekonomi politikaları ile diğer ideolojilerin değer ve politikaları örtüşebilir mi?!
Bu mümkün müdür?!
Yoksa toplumda, üretime dayalı, halk sektörlerini hedefleyen, eşitlikçi vizyona inanan ve benimseyen kesimler kalmamış mıdır?
Bunun yerine,
azacık yerli ve çoğunlukla yabancı sermayeyle bağdaşarak,
tüketimcilik "sürdürülebilinir" bir hedef mi kılınmalıdır?!
Yani, küresel dünyanın ve tüketim toplumlarının politikaları mı siyaset yapılmalı?!
Acaba Sol da Batı iktisadının değerleriyle birlikte, küreselleşmenin dayattığı tüketim toplumunun yaşam tarzına mı öykünmeli?!
Bugün nerede nasıl durduğumuzu,
nereye nasıl gitmek istediğimizi,
Sol dışı ideolojilerin benimsediği GSYH değerleri içerisinde öykünemediğimize
ve Felsefi kavramlardan oluşan kendi derimizin altında bir öykünme sezilmediğine göre,
Hele de binlerce yıl önce Platon'un ortaya koyduğu "güzel" kavramı üzerine duygusal olanı işlemediğimize göre,
Biz neredeyiz?
Aynı yerde mi?
Yoksa hiçbir yerde mi?
Kim biliyor?