Kimlik ve (Algılanmış) Tehdit

Kimlik ve (Algılanmış) Tehdit

Hüseyin Çakal


Fenerbahçeli, CTP’li, Kıbrıslı, Kıbrıslı Türk, Türkiyeli, Eşcinsel... bunlar kendimizi ait hissetiğimiz, bizi tamamladığını veya bize olumlu birşeyler kattığını düşündüğümüz ve şüphesiz bundan da gurur duyduğumuz sosyal kimliklerden sadece birkaçı. Sosyal kimlik derken, benliğimizin sosyal parçasını, yani kendimizi yakın gördüğümüz, ait olduğumuzu düşündüğümüz ve bu aidiyetten gurur ve mutluk duyduğumuz grupların oluşturduğu parçayı kast ediyorum. Şikeci, ‘Komonist’, Rumcu, Besleme, İşbirlikci, İbne... bunlar da bizden farklı ve  ‘bizim’ grubumuza ait olmadığını düşündüklermizi nitelendirmede kullandığımız olumsuz çoğu zamanda küçümseyici ve suçlayıcı sıfatlar. Sosyal bilimciler bu tip bir yaklaşımın temelinde genellikle insanın ‘Bizimle olmayan bize karşıdır. Bize karşı olan herkes de bizim için bir tehdit unsurudur’ şeklinde düşünmesinin  yattığı konusunda hemfikirler.

Peki bizden farklı olanlardan algıladığımız tehditlerin bizi nasıl ve hangi boyutta  etkilediği sadece bizim algılarımıza mı bağlı? Hayır. Algıladığımız tehdidin boyutu ve içeriği, diğer grubun kapasitesi ve sahip olduğu değerler sistemine göre değişir. Öneğin diğer grup sayısal üstünlüğü ve sahip olduğu ekonomik kaynaklar nedeniyle bizim varlığımızı ortadan kaldıracak veya zayıflatacak potansiyele sahip olabilir. Galatasarayın yirmi yıl boyunca aralıksız şampiyon olduğu bir  Türkiye futbol ligi düşünün. Eğer Fenerbahçeye gönül vermiş biri iseniz ne hissederdiniz? Benzer bir şekilde diğer grup kendi değerler sistemini bize dayatabilir. Keza  Ramazanda yan komşunuzun kapınızı çalıp size neden oruç tutmadığınızı sorduğunu düşününün. Kısaca diğer gruba bağlı olarak bazen grubumuzun sahip olduğu ekonomik kaynakların veya benzeri kazanımlarımızın tehdit edildiğini düşünebiliriz. Bazen de kimliğimizin temsil ettiği değerlerin zayıflama veya bozulma tehlikesi altında olduğunu düşünebiliriz. Peki sonra?

Türü ve içeriği ne olursa olsun algıladığımız tehditler bizim hem kendi sosyal kimliğimize, hem de tehditin kaynağını oluşturan gruba karşı olan duygu, tutum, ve davranışlarımızı değiştirme gücüne sahip. Bu biliniyor. Tehdit algıladığmızda, sosyal kimliğimize ve sembolize ettiği değerlere daha fazla sarılırız. Grubumuzun sahip olduğu ekonomik, sosyal, ve kültürel değerleri daha fazla ön plana çıkarırız. En önemlisi kimin ‘bizden’, kimin bizden olmadığına daha fazla kafa yorarız. Başka bir deyişle olası ‘hain’-lere karşı daha hassas oluruz. Bazılarımız da tehditleri görmezden gelip herşey güllük gülistanlikmış gibi davranmayı seçer. Veyahut grubumuzu tehdit eden kaynağı veya kaynakları mutlu edecek, onların hoşuna gidecek davranış ve tutumlar içine girerler. Hatta daha da ileriye gidip tehditlerin kaynağı olan gruba katılmayı yeğlerler. Bu farklılık neden? Sosyal kimlik üzerine çalışan  toplum bilimcilere, siyaset bilimcilerine, ve sosyal psikolologlara göre tehditlere verilen farklı tepkilierin temelinde bireylerin benimsedikleri sosyal kimlik yatmaktadır. Hangi sosyal kimliği benimseyeceğimizi ise kişisel değer yargılarımız belirler. Günümüzde insanın cinsel kimliğini bile kişisel değer yargıları çerçevesinde belirlediği biz beğensek de beğenmesek de artık kabul görmüş bir gerçek. Hal bu iken  ideoloji, dil, etnik köken ve benzeri birçok sosyal, ekonomik, ve kültürel öğeyi içinde barındıran sosyal kimliğin bir  birtakım kriterlere göre bireylere giydirilmeye  çalışılmasının abesliğine buyurun siz karar verin.
‘Insanlar size kim olduklarını anlattıklarında onları dinleyin ve inanın ama size kim olduğunuzu anlatmaya kalkarlarsa, ne dinleyin ne de inanın’ - Maya Angelou

 

******************************

Bkz. Stephan, W. G., Ybarra, O., & Morrison, K. R. (2009). Gruplararası Tehdit Kuramı (Intergroup threat theory). Önyargı, Stereotipleme, ve Ayrımcılık Elkitabı T. D. Nelson (Ed.), (Handbook of prejudice stereotyping and discrimination) (pp. 43–59). New York, NY: Psychology Press.

Dergiler Haberleri